Kalyon, turizm bölgesinde patlayan bombanın ve yaşanan faili meçhul cinayetlerin düşük yoğunluklu çatışma ortamının bütün unsurlarının yeniden belirmesi anlamı taşıdığını söyledi.
Çatışma ortamının, ırkçı Türk milliyetçiğini ve Kürt milliyetçiliğini daha önce yaşanmamış bir yarılmayla güçlendirerek ortaya çıkarma riski taşıdığını belirten Kalyon, "Artan şiddet olayları karşısında birbirinin dilinden anlamayan ve birbirini öteleyen iki ayrı kamuoyu şekillenmeye başlıyor" dedi.
Kalyon, tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında sorunun çözümüne dönük devlet katında bir irade ve bakış açısının görünmüyor olmasının durumu daha da riskli kıldığına dikkat çekti.
Şiddetin büyük kentlere ve turizm merkezlerine taşınmasının geçmişte denendiğini ve bu konunun PKK tarafından devleti iktisadi olarak zorlayacak bir alan olarak görüldüğünü söyleyen Kalyon, "Çeşme'de dün meydana gelen bombalama olayının örgütlü bir eylem olup olmadığı henüz net değil. Bu olay üzerinden şiddetin büyük kentlere ve turizm merkezlerine sıçradığını söylemek için yeterli veri yok. Fakat böyle olduğu takdirde, PKK'nin kullandığı dil açısından bakıldığında, ön savunma çizgisinin dışına çıkma anlamına gelir" diye konuştu.
Kalyon, 150 aydının 15 Haziran'da PKK'ye silahlı eylemlere önkoşulsuz son verme, hükümete de kalıcı barış için adım atması için yaptığı çağrıya ilişkin PKK adına Murat Karayılan tarafından yapılan açıklamaların koşullu olduğunu söyledi.
"PKK'nin koşullardan bir tanesi imza sahiplerinin soruna müdahil olması ikinci ise gizli veya açık devlet tarafından muhatap alınma ve temastır. 'Devlet bize bir memurunu göndersin' sözü bu anlama gelmektedir."
Kalyon: Genel af öncelikli
"Tarafların tutumuna baktığımızda bir kısır döngü içerisinde dolanıldığını görürüz" diyen Kalyon şöyle devam etti:
"Ordu, hükümet ve devlet tarafı ülkenin kırlarında sürdürdüğü operasyonları 'her ülkede terörle mücadele yöntemi böyledir' diyerek açıklıyor, PKK tarafı ise kendi eylemlerinin durmasını operasyonların durması şartına bağlıyor. Buna zımni bir ateşkes şartı diyebiliriz."
Sorunun çözümü için kökenine inilmesine gerektiğini ifade eden Kalyon,.Türkiye'nin Abdullah Öcalan'ın yakalandığı dönemi iyi değerlendiremediğini söyledi.
Bu tür düşük yoğunluklu çatışmaların yaşandığı ülkelerde bu çatışma iklimini geride bırakmanın tek yolunun, ülkenin bir normalleşme yaşaması olduğunu vurgulayan Kalyon, "Sorunun normalleşmesinin için yapılması gereken birçok şey var ama öncelikli olarak yapılması gereken genel aftır" dedi.
"* Artan şiddet olaylarını birbirinin dilinden anlamayan ve birbirini öteleyen iki ayrı kamuoyu şekillenmeye başlıyor.
* Bunun simgesel anlamı bakımından bir tarafta asker cenazesi Türk milliyetçiliğinin tırmandırmasının vesilesi olurken, öte tarafta vurulan PKK'lilerin cenaze törenleri yeni bir kitlesel tepkinin oluşmasına vesilesi olmaya başlıyor."
* Türkiye'deki milliyetçi dalganın bir kısmı küreselleşme süreçleri karşındaki huzursuzluktan kaynaklanıyor. Ama öteden beri bunun en temel sebebi Kürt sorunu.
* MHP'nin bu kadar yükselmesi öteki partilerde milliyetçi söylemin yükselmesi, bunun göstergeleri.
* Mersin'de yaşanan bayrak olayı sonrasında "Kürtlerin büsbütün güvenilmez" olduğu yönündeki bir ötekileştirmeye doğru gidiş olduğu söyleyebiliriz.
* Türkiye'deki ABD karşıtlığı da bir yanıyla da Kürtlerin kayrıldığı algısından kaynaklanmaktadır."
"Mevcut durum PKK'yi de hükümeti de ABD'ye itiyor"
Kalyon ,milliyetçiliği geriletmenin yolunun, Kürt sorunun çözülmesi ve halklar arasında bir kardeşlik ikliminin yaratılmasından geçtiğini söyledi.
Mevcut durumun sürmesinin hem hükümeti hem de PKK'yi daha fazla ABD'ye ittiğini söyleyen Kalyon, "Bu ABD açısından optimal bir durumdur. Bir tarafta Türkiye operasyon meselesini sürekli gündemde tutmak, PKK'nin terör örgütleri listesinde kalması için ABD'den yardım talep ederken, PKK daha fazla operasyona maruz kalmamak için ABD politikalarını ve istemlerini daha fazla dikkate almak durumunda kalıyor" diye konuştu.
Kalyon, Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) eski yöneticilerinden Hikmet Fidan 'ın Diyarbakır'da kimliği bilinmeyen kişiler tarafından başından vurularak öldürülmesiyle ilgili olarak ise şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bunun arkasında ne olduğundan emin değilim. Bir dönem yaygın cinayetler yaşandı, faili meçhullerin habercisi mi, yoksa bir iç çatışmanın göstergesi mi olduğu konusunda yeterince kanıtın oluşmadığı kanısındayım. Pekala faili meçhullerin yeniden başlaması olarak da görülebilir."
Kalyon, "Yeterli bir toplumsal basınç oluşmadığı takdirde gidişat hayra alamet değil ve dış güçlerin (ABD ve AB) soruna daha fazla müdahil olması ve bunun tabloyu büsbütün karışıklaştırması ihtimali var" diye konuştu.
"Aydın girişimi iradeye dönüşebilmeli"
Kalyon, aydın girişiminin ortaya imzalı bir metin atmanın ötesinde sürekli bir inisiyatif ve baskı odağı olabilecek bir iradeye dönüşebilmesi durumunda çok faydalı olacağını söyledi.
"Bir genel af yerine olmayacak olan bir pişmanlık yasası üzerinde ısrar edilmesi aslında sadece iç dirençlerden kaynaklanmıyordu. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ABD işgali sonrası Irak'ta varolabilmenin gerekçelerinden bir tanesi olarak baktı PKK'nin oradaki varlığına. Oysa gördüğümüz gibi bu bir işe yaramadı. Bu sebeple Türkiye Irak denkleminde daha fazla söz sahibi olmuş değil."
"Dağda, en asgari tahminle 5 bin insan var ve bunlar TC vatandaşı; bunların pişmanlık yasası türünden düzenlemelerle dağdan indirilemeyeceği kesindir. Eğer çözüm bir toptan imha değilse ve bu olamayacaksa başka bir düzenleme ile birlikte bu insanların dağdan indirilip sosyal ve siyasal yaşama nasıl dahil edileceği konusunda herkes düşünmek zorundadır." (KÖ/EK)