Bu sefer de aynısının olmasını istemiyorum. Beklentilerimi dile getirmem bu alanda çalışanlar için güç verici olur diye düşünüyorum ve bu alandaki girişimin olayın doğrudan mağduru olan yani tazyikli suya ya da biber gazına maruz kalanların dışında tüm kenti, hatta tüm ülkeyi kapsayacak bir niteliğe bürünmesini ümit ediyorum.
Çünkü bu konunun sadece bu gösterilerin mağdurlarını değil, bütün toplumu ilgilendiren bir yanı var.
2006 yılında Diyarbakır’da düzenlenen gösteride 9 çocuk hayatını kaybetti. 15 Şubat 2008'de Cizre'de düzenlenen bir gösteride üzerinden geçen bir panzer Yahya Menekşe’nin hayatını kaybetmesine neden oldu. 29 Mart 2008’de Hakkari’de polisin kameralar önünde 15 yaşındaki C.E.’nin kolunu kırdığı ve "Devlet memuruna mukavemetten" gözaltına aldığı ileri sürüldü. Eskiden olsa münferit olaylar savunması ile karşılaşılacak bu olayların birbirileri ile ve idareciler ile ilişkisini gösteren pek çok olay ve açıklama var.
2007 1 Mayıs'ı
En çarpıcı olanlardan biri, 2007 yılının 1 Mayıs günüdür. Bu 1 Mayıs gününde İstanbul’da yaşananların unutulamaz olduğunu düşünüyorum. Gösteri yapılmasını önleyeceğim diye kente giriş çıkışı, insanların evlerinden işlerine gidişi önlemek; restoranda yemek yiyen insanın suratına tokat atmak; bir göstericiyi yakalayıp yere yatırdıktan sonra suratına, ağzının içine biber gazı sıkmak gibi davranışlar kanunun verdiği güç kullanma yetkisi ile açıklanabilir miydi?
Bu şiddetin engellenmesi gerekiyor
Bu yaşananların toplamı, her birinin münferit etkisinin toplamından çok daha fazla etkiye sahip. Tanığı olduğumuz bu olaylar sadece o gösteri veya gösterici ya da genel olarak gösteri yapma hakkı ile ilgili bir sonuç yaratmıyor. Özü bir yana, görünüşü itibarıyla bu şiddetin toplumu sindiren, ezen, kişiliğini ve ahlakını yok edecek şekilde tahrip gücüne sahip olan bir yönü var. Bu nedenle de ciddiye alınması gerekiyor. Ciddiye alınması ve engellenmesi gerekiyor.
Herkes bu sürecin tarafı olmalı
Bunun için de topyekün bir mücadele yapılması gerekir. Bu konu sadece biber gazına maruz kalanların, kolu kırılanların, basılan sendika veya parti merkezlerinin mağduru olduğu bir saldırı olarak ele alınmamalıdır. Tüm demokratik kitle örgütleri, tüm sivil toplum kuruluşları, bağımsız hukuk kurumları bu sürecin tarafı olmalıdır.
Ya sineceğiz ya da özgürlük için mücadele edeceğiz
2007 yılı 1 Mayıs’ı ve 2008 yılı 1 Mayıs’ında yaşananlar sonrasında gösterilecek tavır, bu ülkenin vatandaşları önüne iki seçenek sunacaktır. Bundan sonra ya hep korkarak, sinerek, idarenin izin verdiği ölçüde konuşarak, talep ederek yaşayacağız; ya da bu ülkede insanların daha özgür bir biçimde kendilerini ifade etmelerini sağlayacak olanakları yaratacağız.
Böyle bir mücadele herhangi birine veya birilerine karşı bir "savaş" olarak değil tamamen anlayışların ve bu ülkenin vatandaşlarının gelecekleriyle ilgili beklentilerinin mücadelesi olarak tasarlanmalıdır.
Burada verilecek mücadele; daha özgür, kendine güvenen bir halk ve halkına güvenen, onun iradesine saygılı ve katılımını esas kabul eden bir idarenin inşasını hedeflemelidir. Bu nedenle mücadelenin tarafları bütün toplum olmalı ve gene bu nedenle bu mücadele, yargı yolları ile birlikte bütün toplum ve idare nezdinde sürdürülmeli.
Aksi takdirde, bugün yapılan çağrılar, suç duyuruları ve arkasından kimlik tespit edilememiş olması veya soruşturma izni verilmemesi gibi bildik cevaplarla neticelenecektir. Buna razı olunabileceğini sanmıyorum. Bu sonucu önceden öngörmek ve hukuki süreci diğer demokratik hak arama yolları ile desteklemek gerektiğine inanıyorum ve mücadele alanını genişletmek için bir araya gelinmesini ve geliştirilecek bir strateji doğrultusunda hareket edilmesini ümit ediyorum. (SA/TK)