Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet Konferansı'nın ikinci günü "Cinsel Şiddet: Sessizlik, Anlatı, Direniş" oturumuyla başladı.
Oturumda savaşlarda insan vücudunun kontrolüne odaklanılması, cinsel şiddetin nasıl bir silah olarak kullanıldığı, ırksal ve cinsiyete bağlı üstünlük kurulması amacıyla ilk hedef alınanların kadınlar olduğu, mağdurların anlatılarının ya da sessizliklerinin kültürel ve/veya sosyal farklılıklar nedeniyle nasıl şekillendiği konuşuldu.
Pasifik Savaşı'ndan tecavüz anlatıları
London School of Economics'ten Felicia Yap, Pasifik Savaşı sırasında cinsel şiddete maruz kalan Avrupalı ve Asyalı kadınların hatıralarını anlattı.
Hong Kong'da bir ay içinde 10 bin kız çocuğu ve kadının tecavüze uğradığını belirten Yap, Avrupalı ve Asyalı kadınların cinsel şiddet anlatılarının farklılıklar gösterdiğini, bunun kadınların farklı kültürler ve gerçeklikler içinde varolmalarından kaynaklandığını söyledi.
"Japonlar öncelikle Asyalı kadınları hedef alıyordu. Nispeten daha az Avrupalı kadın tecavüze uğradı. Ama savaştan sonra Avrupalı kadınlar hukuki olarak hesap sorma umuduyla hikayelerini mahkemelerde anlatma taraftarıydı.
"Londra'nın ilk tepkisi bu tür telaşlandırıcı haberleri bastırmak oldu. Bu hikayelerin yayılması, doğudaki İngiliz prestijini tehdit edebilir, sömürgeci düzeni tehdit edebilirdi.
"Asyalı kadınlar ise kültürlerindeki tecavüzle ilgili stigmadan dolayı sessiz kalmayı seçtiler. Pekçoğu kısmen unutmak istedikleri, kısmen tecavüzü anlatmaları yakışık almayacağı için hikayelerini anlatmadılar. Anlatırlarsa ailelerinin onları kabul etmeyeceğini, seslerinin duyulmayacağını, duyulduğu takdirdeyse başlarına daha kötü şeyler yaşayacakları kaygısı taşıyorlardı.
"Diğer yandan karşılaştırmalı dehşet hikayeleri, kadınlara diğer hunharlıkların yanında tecavüzün daha az kanlı bir olay olduğunu düşündürerek hikayelerini anlatmaktan alıkoydu. Sömürgeci imparatorluk içinde, görevlerinin başlarına gelenlere kahramanca katlanmak olduğunu düşünüyorlardı.
"Hikayelerini anlatanlar, nasıl direndiğinden ve tecavüzden nasıl kurtulduğundan bahsediyor. Yani kendilerini Japonlara direnen kadınlar olarak göstermek istediklerinde hikayelerini anlattıklarını görüyoruz."
Vietnam'da cinselleşmiş işkence
Lund Üniversitesi'nden Helle Rydström, Fransa-Vietnam Savaşı'nın cinsel boyutunu, tecavüzün nasıl bir savaş stratejisi olarak kullanıldığını anlattı.
Fransa ordusunun, Vietnamlı erkeklere fiziksel şiddet ve Fransa ordusuna yazılmak gibi sömürgeci sosyal sisteme dahil etme gibi bir güç uygulandığını belirten Ryström, kadınlara ise cinsel şiddet uygulandığını belirtti.
"Sömürgeci gücün üstünlüğünü kanıtlamak için özellikle hamile kadınlar hedef alındı. Hamile kadınlara tecavüz ediliyor, önce bebekleri sonra kendileri öldürülüyordu. Böylece hem doğacak düşman ortadan kaldırılıyor hem de geleneksel olarak ailesini koruması beklenen erkekler de küçük düşürülmüş oluyordu.
"Sömürgeci güç kadınları birer fetih sembolü haline getirmişti. Cinselleşmiş işkence, sadece ırkçı değil, cinsiyete bağlı üstünlüğü de kanıtlıyordu."
Kongo'da tecavüz sonrası doğum yapan kadınlar
Coventry Üniversitesi ve Goma Akıl Sağlığı Yüksek Eğitim Enstitüsü'nden Helen Liebling-Kalifani, Doğu Kongo'da tecavüz sonrası çocuk doğuran kadınların yaşadıkları ihlalleri ele aldı.
1995'ten bu yana Kongo'da süren çatışmalarda hem kadınlar hem erkeklerin şiddet, tecavüz ve işkenceye maruz kaldığını belirten Liebling, tecavüz sonrası hamile kalan 110 kişiyle görüşerek yaptıkları araştırmanın katılımcılarının yüzde 80'inin 18 yaş altında kız çocukları olduğunu dile getirdi.
Çoğunun toplu tecavüze uğradığı için faillerini tespit edemediğini söylerken, tecavüzcülerin yüzde 40'ını milisler ve askerlerin, yüzde 50'sini ise sivillerin oluşturduğunu belirtti.
"Tecavüzün ardından hamile kalınca, kişi kendi gözünde kendi değerini yitiriyor. Büyük kısmı intihar eğilimi gösteriyor. Kongo'da kürtaj yasak. Tecavüz sonrası doğum oranı özellikle kız çocukları arasında çok yüksek.
"Toplumda yaygın olan, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu inancı nedeniyle tecavüz normal karşılanırken, tecavüz mağdurları çocuğu doğurmak, tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakılıp toplumdan dışlanıyor.
"Tecavüzler hala devam ediyor. Polis ve yargı sistemi de yetersiz kaldığı için kadınlar bildirimde bulunmaktan kaçınıyor, korkuyorlar."
Feminizm derslerinde cinsel şiddet anlatısı ve duygular
Humbolt Üniversitesi Smith Koleji'nden Darcy Buerkle, feminizm derslerinde sınıftaki duygusal ortamdan ve şiddet ve şiddet temsillerinin öğretilmesinde öğrencinin bir tanık olduğundan bahsetti.
Burada öğretmenin görevinin bahsedilen krizi yeniden bir bağlama oturtmak olduğunu söyleyen Buerkle, cinsel şiddet olayları sınıflarda tartışılırken söz konusu kayıpların ne şekilde gözden kaçırıldığıyla ilgli duygular ortaya çıktığını anlattı.
Siyasi çatışmalarda homofobik şiddet
Sydney Üniversitesi'nden José Fernando Serrano-Amaya, Kolombiya'daki siyasi çatışmalar bağlamında homofobik şiddet ve bu şiddetin belgelenmesine dair bir konuşma yaptı.
Soykırımlar sırasında LGBT bireylere uygulana şiddet ya da LGBT bireylerin orduya katılımı gibi konularda çalışmalar olduğunu ancak siyasi çatışmalarda LGBT'lere yönelik bir bilgi eksikliği olduğunu belirten Serrano, bunun belgelenmesi zor bir konu olmasından kaynaklandığını söyledi.
"Belgelemedeki sıkıntılar, silahlı çatışma söz konusu olduğunda daha da artıyor. Hukuki ve yasadışı silahlı kişiler arası ayrımın net olmaması, kurbanların bilgi vermemesine ya da mağduriyetlerini reddetmelerine neden oluyor. Çünkü bu tür bilgiler mağdurların aleyhine işleyebiliyor.
"Bu sessizlik belli grupların hak sahibi olmaktan çıkmasına da sebep oluyor. Mesela belgelenmediği için polis Kolombiya'da homofobik şiddet olmadığını düşünebiliyor. Belgeleme ise toplu bir dayanışma duygusunu ortaya çıkarıyor. Artık LGBT kuruluşları titiz belgeleme çalışmaları yapıyor." (ÇT)