Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu'nun, Orta Avrupa Üniversitesi (Central European University) ortaklığı ile düzenlenen "Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet Konferansı"nın üçüncü panelinde "Evdeki Savaşlar" konuşuldu.
Teksas Üniversitesi'nden Salih Can Açıksöz, Kürdistan bölgesinde savaşan engelli gazilerle yaptığı çalışma üzerinden "bedensel savaş hafızaları ve erkeklikler" konusunu ele aldı. Onların savaştan nasıl etkilendiklerini, kayıplarını nasıl yaşadığını, bunları maddesel bağlarla nasıl ilişkilendirdiklerini anlattı.
Savaş sonrası travmada duygusal ve maddesel olanın bağı
30'lu yaşlarında Kaya isimli gazinin sigarayla bağına değinen Açıksöz, askerdeki şartlar altında sigara içmenin onun için kendine özgü bir mekana ait olmak anlamına geldiğini, bunu askerlikten sonra da devam ettirdiğini söyledi:
"Dağlarda sigara içmek ölümle oyun oynama ve bir kez daha kazanmamın anlamını ifade ediyor. Çünkü iki km öteden yanan bir sigaranın ateşini görebilirsiniz. Askerliğinin sonunda yaralanan Kaya, hastanede kesik bacağının farkına varmadan sigara içme isteğiyle uyanmış. Onun hayat hikayesinde sigara içmek, yaralanma sonrası sıkıntı ve endişesine eşlik ediyor. Hiç parası yokken arkadaşlarından, babasından sigara parası istediğini, babasının önünde sigara içmeme zorunluluğu nedeniyle bunun ataerlik düzen ve otoriteyle ilişkisini, yani sigaranın marjinalizasyonunun simgesi olduğunu anlatıyor."
Açıksöz, başka bir sakat gazinin tüm milliyetçiliğine ve futbolu sevmesine rağmen milli maçlardan sonra insanların havaya ateş etmesi nedeniyle maçı kaybetmek istemesine değindi.
Son olarak asker dönüşü vejetaryan olan bir gazinin hikayesine değinen Açıksöz, et kokusunun ona mayına bastığında gelen kokuyu hatırlattığını anlattı.
"Savaş deneyimlerini konuşurken travmayı bilişsel ve duygusal kapasiteleri yokeden yıkıcı bir güç olarak görürüz. Oysa ki kimi zaman tadları, zevkleri de tetikleyebilien yaratıcı bir yönü de var. Travmayı sadece acı ve ızdıraba ilişkin düşünmenin ötesinde, sıradan ve günlük etkileriyle de bunu anlamak zorundayız" diye konuştu.
Savaşın takdir edilmeyen kurbanları: Gazi eşleri
Sussex Üniversitesi'nden Nurseli Yeşim Sünbüloğlu, "savaşın takdir edilmemiş kurbanları olan, sakat gazilerin eşleri" üzerine yaptığı çalışmayı anlattı.
Sünbüloğlu, kadınların bu bağlamda eşlerine bakma, devlet kurumları ile partnerleri arasında ilişki kurma gibi farklı rolleri olduğunu söylerken, kadınların fiziksel ve duygusal emeklerinin eşlerinin rehabilitasyonunun kritik bir parçası olmasına rağmen gözardı edildiğini, bu emeğin gazinin yükünün hafifletilmesi için doğal bir süreç olarak algılandığını belirtti.
"Sakatlanan askerlerin vücutları bağımsızlığını kaybederek başkalarına (burada karılarına) bağımlı hale geliyor. Yoğun bakım gerektiği için 'kırılgan erkeklik' de zarar görüyor. Kadınlar ise, fiziksel yaraların yanısıra bunu da iyileştirilmesi gereken bir durum olarak görüyor, gazinin aile içindeki rolünü yeniden oluşturmaya çalışıyor.
"Örneğin konuştuğum kadınlardan birinin 'Eşim birçok konuda bana bağımlı ama ben her şeyi yine ona danışırım, o sorunlarımızı çözer. Ne de olsa evin erkeğidir' demesi bunu açıklıyor."
ABD'li kadın askerler
Holy Cross Koleji'nden Stephanie E. Yuhl, ABD'deki kadın askerler ve eve dönüş süreçlerine değindi.
ABD'de ordusundaki askerlerin yüzde 10'unun kadın olduğunu söyleyen Yuhl, artık kadınların silahla ilişkilerinin değiştiğini, askeriye içinde giderek artan bir şekilde eskiden sadece erkeklere reva görülen konumlara geldiklerini yine de ayrımcılığa uğradıklarını anlattı.
"Çatışma sonrası dönemlerde güvenlik genellikle politik ve sosyal statükonun korunması olarak algılanır. Ancak kadın askerlerim varlığı bile statükoya meydan okur.
"Kadın askerler, sayıları ve savaş alanındaki becerileri artsa da tanınmıyorlar ve deneyimleri azımsanıyor. Görev dönüşü erkek askerlere göre daha yüksek oranda evsiz kalıyor ve boşanıyorlar. Meslektaşları tarafından taciz edildiklerinde, saldırıya uğradıklarında şikayet edebilecekleri kimse yok. Onları kimin savunacağı da meçhul. Kısacası kadınların, erkeklere göre düzenlenen bu askeri sistemden nasıl sıyrılacağı belli değil."
Mülkiyet iadeleri travmatik geçmişi serbest bırakmanın anahtarı
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nden Rebecca Bryant, mülkiyet imhasının ve Kıbrıs'ta Rumlarla Türkler arasında yaşanan mülkiyet iadelerinin kadınlar açısından ne ifade ettiğine değindi.
"Hem Rumlar hem Türkler kaçarken eşyalarını arkalarında bırakmış, ardından evler yağmalanmış ve imha edilmişti.
"Kadınlar evlerine erkeklerden daha bağlı. Evin imhası, kültürel mahremiyetin saldırıya uğraması ve tecavüzle de özdeşleşiyor. Hepsi kaçmadan önce hangi eşyalarını kurtarmaya çalıştıklarını, o gün ne yemek yaptıklarını hatırlıyorlar. Karşı tarafın çeyizlerini yağmalayıp, kendi kızlarını evlendirmek için kullandıkları gibi şeyler anlatıyorlar.
"Kaçıştan sonra, kadınlar yerleştikleri evlerde buldukları eşyaları senelerce muhafaza ettiler. 2003'te Rumların evlerine dönmelerine izin verildiğinde aileler eşyaları birbirlerine iade etti. Bu, medyada barış girişimleri, insani jestler olarak yer aldı ama aslında daha komplike hareketlerdi.
"Kadınlar tamamen insani nedenlerle sakladıkları eşyaları iade ederken, evlerini temizlediklerini ve evi kendilerine ait hale getirdiklerini söylüyor. İade etme ve kabul etme eyleminin amacı sosyal bağlantı kurmak değil, karşılıklı unutma için bir ön koşul. Travmatik geçmişi serbest bırakmanın anahtarı." (ÇT)