İlk tören zaten bütün Latin Amerika'da olduğu gibi bayrağın göndere çekilmesiyle oluyor, ikincisi ise Bolivya Başkanı Carlos Mesa'nin şerefine.
Mesa, Peru başkanı Alejandro Toledo'yla gaz satışına yeni bir çıkış yolu bulmak için konuşmaya geldi. Daha önce Şili üzerinden yapılan satıştan alınan payın düşük olması, (ABD Bolivya'ya varil başına 70 cent ödüyor, oysa dünya piyasalarında rayici 1.70 dolar) ve devrik başkan Sanchez Losada'nın Şili üzerinden gaz satışındaki ısrarı Mesa'yı yeni arayışlara itmişti.
Diktatör sahili Miami
Turistler en çok Mesa'yı merak ediyor, bir Alman "bayağı da gençmiş" demesi üzerine elindeki kartpostalları satmaya çalışan Perulu "yazık ki genç yaşında o da Miami'ye gidecek". Miami'ye yani birçok diktatörün, devrik başkanın güneşlendiği sahillere...
Jaime politikayı yakından takip ediyor, ironik dili başına birçok dert açmış ama o durumundan memnun.
Jaime başkanlık konutunu göstererek, "Ben politikayı burada öğrendim. Fujimiro, Garcia hepsi benim önümden geçti, şimdi sıra Toledo'da," diyor.
Futbol bilmiyorsan politikadan konuşmayalım
"Türk müsün?"
"Hakan Şükür'ün memleketi yani? "
Hakan Şükür"ün memleketlisi olmak Jaime ile konuşmamızın devamını sağlıyor, birçok Latin Amerikalı gibi Jaime de futboldan konuşuyor, bu topraklarda futboldan ve dans etmekten bihabersen başka konular hakkında konuşmanın çok da imkanı olmuyor.
Jaime ile hafta sonu Geremia- Cusco (bir tür yerel derbi) maçına gitmek için anlaşıyoruz.
Himno töreni devam ederken Jaime politik deneyimlerinden bahsediyor: "Mesele yoksulluk, mesele halkına yabancı olma hali, Toledo, yerli olduğu için yoksulları sevindirecek sandılar ama o da Japon gibi davrandı."
Jaime'nin "Japon gibi" dediği eski başkan Fujimiro.
Bankazedeler "devlet garantisi" istiyor
Polis ana caddeye açılan yolları kesmiş uzaktan Latin Amerika'da her eylemde duymaya alıştığımız davul sesleri. Eylemciler ulusal banka önüne kadar yürüyorlar, Fujimiro döneminde çabucak zengin olmak için paralarını yüksek faize yatırıp da kaybedenler bunlar, Toledo'dan paralarının geri ödenmesi için devlet garantisi istiyorlar.
Polisler bugün eylem konusunda anlayışlı olunmasını istiyor, "konuğumuz var" diyorlar, "bankazedelerin", konuk dinleyecek hali yok, birçoğu paralarını geri almak için çalışırken politikayla ilgilenmeye başlamış, tıpkı bildiri dağıtan Heleina gibi...
Yolsuzluk dillerde
"44 yaşındayım, eğer bir banka bir ülkede iş yapıyorsa devletin de ondan haberi olması lazım" diyor Heleina ve ardından da Fujimiro"nun İsviçre'ye kaçırdığı dolarlardan bahsediyor.
Bu Latin Amerika'nın ortak kaderi gibi, yolsuzluk nerdeyse gündelik hayatın parçası halinde, gerçi Peru'daki durum henüz Arjantin'deki kadar vahim boyutlarda değil ama sokaklarda dolaşanların dilinde hep yolsuzluk sözcüğü dolaşıyor.
Geovanni ve Jean Luigi ile yeniden buluşuyoruz, Çin mahallesine gideceğiz, Geovanni'ye göre "Çin Mahallesi kentin en tehlikeli yeri".
"1 Sol (1 dolar 3.50 sol) için neler yapacaklarını tahmin bile edemezsin," diyor Geovanni. Gerçi neler yapılabileceğini göremedik ama sokakta turistlere marihuana, striptiz şovuna bilet satmaya çalışanları, hiçbir şey yapamazsa 1 sol ya da bir sigara almak için çabalayanları görünce durumun hiç de iç açıcı olmadığı apaçık ortada...
Ekvador uzakta, Şili daha da uzakta
"Nereye gideceksin? " diye soruyor Geovanni; planımız Ekvador, oradan da Kolombiya...
Geovanni'ye göre Ekvador'da yaşamak şu sıralar zor, üstelik Kolombiya sınırında da sorunlar var. Kolombiya ordusu gerillalarla mücadele etmek için sık sık Ekvador sınırını geçmesi sıradan bir vakıa durumunda,
Ekvador sınırındaki Tumbes'e bilet alırken, bilet satan kadın "Sınır geçişleri zor, belki Tumbes'de birkaç gün beklemek zorunda kalabilirsin" diye uyarıyor.
Gazetelerde FARC'ın (Fuerza Armadas Revulacionario Colombia- Kolombiya Devrimci Halk Ordusu) altı turisti kaçırdığı haberi, bilet satan kadının uyarıları ve de Jean Luigi'nin Tacna'ya (Şili sınırında bir kasaba) gitme isteği rotamızı değiştiriyor.
Komşularla iki yüz yıl
1825'de Peru bağımsızlığını ilan ettiği sıralarda ilk sorunun komşu Ekvador ve Bolivya ardından da Şili'yle yaşadı. Tabii ki, o dönemler Bolivya denize kıyısı olan bir ülke, Peru'nun da Güney'de (Arica- bugün Şili topraklarına dahil) daha çok toprağı var.
Pasifik Savaşları ve ardından yapılan anlaşmalar sonucunda bugünkü sınırlar tespit edilmiş ama o zamandan beri üç ülke için de değişmeyen tek şey yerlilerin durumu olmuş. Conqiustadorlar (fetihçi) kolları ve bacaklarını kesip yerlilerin yaşadığı topraklara vücudunun parçalarını dağıttığı Tupac Amaru, tam da fetihçilerin korktuğu gibi bir kahraman konumunda hala.
Peru, Bolivya ve Şili'de yerli hareketlerin başlangıç tarihi olarak hep Tupac Amaru'nun izinden yürüyüp Criolla'lara (Latin Amerika'daki melezleşmiş üst sınıf) karşı mücadele edenlerle başlatılıyor, aşağı yukarı bağımsızlıkla yerlilerin haklarını talep ettiği tarihler ayni doneme denk düşüyor.
Bolivya'da 1953'deki toprak reformu, Peru'da 1966'da darbeci general Velasco Alvanado'nun yerli hakları deklarasyonu. Ekvador'da 1972'de yerli haklarının kabulü ve de Şili'de Salvador Allende döneminde yerliler varlıklarını hissettirmiş, bir anlamda bugün yerlilerin politikaya aktif olarak katılmaları da o donemde başlamış.
Ay ve uçsuz bucaksız kum tepeleri
Jean Luigi'nin talebiyle Tacna'ya varıyoruz, dağlara kazılan Peru haritası, hafiften yağan yağmur Peru için son hatıralarımız oluyor...
Küçük bir sahil kasabasını andıran Arica'ya geldiğimizde Şili'nin sahil şeridini takip edeceğimizi sanıyoruz ama altı saat hiç bir ağaç gölgesine bile rastlamadığımız Arica çölünü gördükten sonra fikrimiz değişiyor.
Arica çölüne gece düştüğünde uçsuz bucaksız kum tepeleriyle baş başasınız, Jean Luigi uykusunda palmiyeleri görüyormuş, bizim gerçek palmiyeleri görmemiz için La Serena'ya ulaşmamız gerekecek.
La Serena'ya gördüğümüzde "Borges"in neden Buenos Aires'da, Neruda'nın neden Şili'de yaşadığını anlıyorsunuz, fantasmalar kenti Buenos Aires'e Borges, denizin köpük köpük kıyıya vurduğu La Serena'ya Neruda yakışıyor.
La Serena'nin asi boyalı küçük evlerinin arasında Şili'deki ilk molamızı veriyoruz, gazetelerde General Pinochet'in hastaneye kaldırıldığı haberi, "Daha ölmedi mi bu adam" diyorum, gazetece satıcısı, "Onu toprak bile kabul etmiyor ki" diyor, Latin Amerika'nın toprağı kimi yaşatacağını da iyi biliyor... (NK/NM)