Prof. Dr. Mithat Sancar, Orgeneral İlker Başbuğ'un basın toplantısının başlı başına bir sorun olduğunu söylüyor.
"Bu basın toplantısı, silahlı kuvvetlerin Türkiye'de iktidarın her zaman önemli, mümkünse en belirleyici ortağı, unsuru olduğunu içeren bir gösterişti. Bu, başlı başına siyasi bir mesaj."
Sancar, Başbuğ'un dünkü (29 Nisan) toplantıda "hukuk devletine bağlı, demokrasiyi savunan üslup kullandığına" dair iddialarınsa bu sorunu telafi etmediğini vurguluyor.
"Yeni iktidar stratejisi"
Başbuğ'un yeni bir iktidar stratejisini denediğini söylüyor Sancar. Bunun, silahlı kuvvetlerin iktidar gücünü "hukuk, demokrasi soslu bir dille" sunması, değişikliğin iktidar operasyonunu gerekçelerini ve sunuş dilini değiştirmekte olduğu kanısında.
"Genelkurmay her seferinde, şartlara göre mevcut iktidar gücünü en azından korumak, kaybetmemek amacıyla stratejiler geliştirir. 28 Şubat sonrası süreçte, kamuoyunun önünde hükümeti uyaran, ama aslında tehdit eden açıklamalarla bunu gördük. 27 Nisan e-muhtırası öncesi bu çok yoğun kullanıldı. 27 Nisan'da bir kumar oynadılar, bu stratejiyi en üst noktasına taşıyıp muhtıra verdiler. AKP'nin hamlesi bunu boşa çıkardı.
"Artık bu kadar doğrudan ve tehditkar bir dille konuşmanın kendileri için kamuoyu nezdinde ve sistem içinde sıkıntı yaratabileceğini fark ettiler. Şimdi Başbuğ, daha sempatik, kabul edilebilir, daha az tepki uyandırıyor. Ama stratejisinin özü şu: 'Benim iktidar konumumu kabullenirseniz, ben de bazı konularda kabul edebileceğiniz şeyler yapabilirim' diyor."
Sancar'a göre Başbuğ bunu 14 Nisan'daki konuşmasında zaten açık etti: "Ordunun özerkliğini gündeme getirerek, iktidarını darbe gösterisiyle değil, 'akademik' gerekçelerle, demokrasi teorisinin dışına çıkmadan kabul ettirmeye çalışıyor. Ordunun sistem içindeki konumunu esasta değiştirmeyen, sürdürmeyi hedefleyen bir strateji bu. Bir ara oldukça yıpranan iktidar konumunu öncelikle tamir edip, ardından tahkim etmek gibi bir hedef var. Başbuğ bunu 'uygar', 'akademik' 'demokratik' yöntemle yapmayı deniyor."
"Kürt sorununun merkezinde hâlâ 'güvenlik konsepti' var"
Sancar Başbuğ'un "bedelli askerliği gündemden çıkarma" ve "etkin pişmanlık yasa maddesinin uygulanması"yla ilgili söylediği sözlerin, aslında parlamentonun yetki alanında olan konularda "görüş belirtme" olmadığına dikkat çekiyor.
"DTP'yle bir arada olmama" ilgili sözlerini şöyle yorumluyor:
"Kürt sorunu, ordunun AKP'yle uzlaştığı ortağı. Bu konuda yakın durdukları görülüyor. Başbuğ böylece hükümetin de silahlı kuvvetlere karşı 'diğer konularda daha kabullenir bir pozisyona gelmesini' sağlamaya çalışıyor.
Demokratik bir ülkede, genelkurmay başkanı 'seçilmiş partiyi boykot ediyoruz' gibi bir değerlendirme yapamaz. Bu aynı zamanda DTP'ye oy veren milyonlarca kişiyi 'karşıt' saymak anlamına geliyor. Ama DTP'ye yönelik üslup sertleştikçe, DTP'ye oy veren kitlenin de aynı sertlikle konumlanması söz konusu olur.
"DTP yerel seçimlerden sonra güçlü temsil kabiliyetine sahip. Bu sözler, Kürt sorununda tercih ettikleri yöntemi bir kez daha doğruluyor. Ordu Kürt sorununda Kürtlerin temsilcisi olan siyasal aktörleri kabul etmiyor. Güvenlik konseptinden vazgeçmiyor."
"Tasfiye değil, silahsızlandırma konuşmalıyız"
Başbuğ'un PKK'yle ilgili "tasfiye, elimine etme" sözlerini kullandığını anımsatan Sancar şöyle diyor:
"Oysa Türkiye'nin gündeminde silahsızlandırtma olmalı. Silahsızlandırma, tarafların razı olabileceği şartlarda bir projenin gerçekleştirilmesidir. Ama tasfiye derseniz, silahlı yöntemi ve güvenlik konseptini hep merkezde tutmuş olursunuz. Arada çok fark var." (TK)