Barış, sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
(...)
"Barış", Yannis Ritsos
Geçtiğimiz hafta sonu BİA²'nin sivil toplum kuruluşlarının seslerini daha iyi duyurabilmeleri için düzenlediği eğitim semineri için Diyarbakır'daydık.
İki gün süren seminerin katılımcılarından biri de Sakine Arat'tı.
Biz gerçi "teyze" diyorduk ama onun adı "Sakine ana". Sakine ana 70 yaşında. Yedi çocuğunun beşini kaybetmiş; üçünü "özgürlük savaşında". Hayatı kocasının zulmüyle, yoksullukla ve çocuklarını kaybetmenin acısıyla geçmiş ama anlaşılan hala bir şeyler yapabilmenin çabasıyla ayakta duruyordu.
Sakine ana, iki gün boyunca tüm eğitime katıldı, düşündüklerini söyledi, yeri geldiğinde başından geçen olayları anlattı, öneriler sundu. Pazar günü artık ayrılma vakti geldiğinde "keşke daha uzun sürseydi. Uzun yıllar yoksun kalan bura insanının eğitime ihtiyacı çok" dedi kendini de katarak.
Herkes yemeğe çıkarken biraz sohbet etme isteğimi de geri çevirmedi; hatta gözlerinin içi güldü, çok memnun oldu. Senelerdir söylediklerini hiç kimse dinlemiyordu, duymak istemiyordu çünkü, en büyük derdi buydu.
"Biz yokluğa dayandık, çocuklar dayanamadı"
Sakine ana, babası sürgün olduğu için Tavşanlı'da doğduğunu söyledi. Diyarbakır'a döndüklerinde aradaki farkı gördüğünü anlattı:
"Orada her şey vardı, burada ise hiçbir şey yoktu. Ben eğitimime devam etmek istiyordum ama koca Diyarbakır'da sadece iki ilkokul bir de lise vardı o yıllarda. Köylerde ise tam bir yoksunluk. Aynı yoksulluk bugün de sürüyor".
"12 Eylül bizi mahvetti" diye devam ediyor Sakine ana. "Elektrik geldi, su geldi. Çocuklar Batı'yı görmeye başladı ve onlar da özgürlük istedi. Biz yaşlıydık, yoksulluğa dayanırdık, sabırlıydık ama çocuklar dayanmak istemediler".
"Kardeş kardeşi vuruyor"
"Mermer'e bağlı Çelikli mezrasında oturuyorduk. Çocuklarımı okutmak için 1975'de Diyarbakır'a geldim" diye anlatıyor her şeyin başladığı günleri.
1981'de Lice'de gözaltına alınmış ilk oğlu. Bir yıl sonra çıktığında da dağa çıkmış. İkincisi 1984'te Diyarbakır cezaevinde işkence ve kötü muameleye karşı yürütülen açlık grevinde hayatını kaybetti. "Kardeşlerinin başına gelenleri gören diğer oğlum da kırsala çıktı".
Sakine ananın son kalan oğlu da askere gitmiş; "Biz iki acıyı birden yaşıyoruz. Biri askerde, biri dağda, kardeş kardeşi vuruyor" diyor.
"Ama bunu kimse bilmiyor, çünkü yansıtılmıyor".
"Suçlu ne Türk, ne Kürt; hükümet..."
Başka anneler aynı acıyı yaşamasın diye harekete geçmeye karar vermiş Sakine Arat. 2002'den beri Barış Anneleri ile birlikte çalışıyor. "Barış" adlı bir de dergileri var, dergiyi büyük zorluklarla çıkarttıklarını, seslerini duyurmaya çalıştıklarını söylüyor.
Çocuklarını kaybetmek bir yana, Sakine ananın en büyük üzüntüsü "terörist" diye damgalanmak. Oğullarını anlatırken tuttuğu gözyaşlarını haksız yere suçlanmanın karşısında bir şey yapamamanın güçlüğüyle bırakıyor.
"Ben çocuğunu askere yollayıp kaybeden annenin acısını anlıyorum, paylaşıyorum. Bizimkiler bilinçli çıktı; onların durumu daha kötü, devlet zorla alıyor çocuklarını. Ben barış istiyorum bana 'terörist' diyorlar. Ben nasıl terörist olabilirim?"
Sakine Arat'a göre ne Türkler ne de Kürtler suçlu yaşananlardan. Bütün sorumluluk birini ötekine tercih eden, barış için bir şey yapmayan hükümetin; savaşı sürdüren komutanların.
Öcalan'ın tutuklanmasının ardından bir rahatlama olduğunu ama son günlerde yaşanan provokasyonların ortamı yine gerdiğini söylüyor.
"Her şey daha da iyi olacak, barış olacak diye beklerken yine çatışma başladı. Yazık bu gençlere, hükümet bunu görmüyor mu?".
Barış Anneleri yürümeye devam ediyor
Barış Anneleri 90'lı yıllardan bu yana çatışmaların durması, Kürt sorununun çözümü için yapısal çözümler üretilmesi için çalışıyor; toplantılara katılıyor, eylem yapıyorlar.
Sakine ana, engellemelerle karşılaştıklarını anlatıyor, yaşadıkları aklında. Ama yüzünden gülümsemesi de silinmemiş, çocuklarını kaybetmiş ama binlerce başka çocuğu olduğunu söylüyor.(EÜ)