Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) "artık sahiplendiği" anayasa taslağında yurttaşlık tanımı 1924 Anayasası'ndaki haline getirilip değişiyor. Ama Prof. Dr. Baskın Oran, bu tanımın da, "milletin bölünmez bütünlüğü" diyen maddenin yeni metinde korunmasının da "gönüllü değil, zorunlu yurttaşlık" yaratacağının altını çiziyor.
"AKP'nin 'devletin resmi dili Türkçe'dir' dememesi, yurttaşlığın tanımında Türk sözcüğünü, 'devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü' ifadesini koruması, 12 Eylül'ün anayasasını allayıp pullayıp tekrar bize sunmak demek."
Bu durum hem iki güncel olayı, hem de yurttaş ve azınlık haklarını buluşturuyor.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi geçen hafta 2004'te Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) üyesiyken yazdığı Azınlık Raporu nedeniyle Prof. Dr. Oran ve İHDK Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'yla ilgili "milletin bütünlüğünü tartışmaya açtıkları" gerekçesiyle "üniter devlet ve milletin bölünmezliğini tehlikeye düşürecek bir sonuca ulaşacaktır" dedi. Üstelik "açık ve yakın tehlike" nitelemesini kullanarak.
Türkücü İsmail Türüt'ün ırkçı türküsüyle ilgili de savcılık soruşturma başlattı. Ama Oran ve Kaboğlu'nun yargılandığı "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" maddesinden değil, "suçu ve suçluyu övmek"ten.
AKP'nin hafta sonu Sapanca'da yaptığı toplantının sonuçlarına göre, Anayasa taslağında yurttaşlığı ve azınlık haklarını ilgilendiren üç temel "sorunlu" madde kabul gördü.
Yurttaşlık tanımı: 1924 Anayasası'ndaki "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese din ve ırk farkı gözetmeksizin Türk denir" ifadesi.
3. madde: 1982 Anayasası'nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddelerinden, birçok partinin kapatılmasına gerekçe olan "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" diyen 3. maddesi.
Devletin dili Türkçe: Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim kurulunun önerisi yine 3. maddedeki ifadenin "Devletin resmi dili Türkçe'dir" diye yazılmasıydı. Ama Spanaca'daki toplantıda AKP heyeti bunun tıpkı 12 Eylül darbesinin ürünü 1982 Anayasası'nda olduğu gibi "Devletin dili Türkçe'dir" diye kalmasına karar verdi.
Oran: Türk değil, Türkiyeli olmalı
Prof. Dr. Oran bu üç maddenin neden gönüllü yurttaşlık yaratamayacağını, zorunlu yurttaşlığa yol açacağını açıklıyor.
Yurttaşlık tanımı: "Türk kelimesi ırkı ifade eder; daha da kötüsü ırkı ve dini ifade eder. Müslüman olmayan TC vatandaşına Türk denmez. 'Bir Yahudi kızı bir Türk'le evlendi' dediklerinde bu 'Bir Müslüman'la evlendi' demektir. Yurttaşlık tanımında Türk sözcüğü Kürtleri ve gayrimüslimleri dışarıda bıraktığı için bölücüdür; böyle olduğu sürece yurttaşlık tanımı da bölücüdür. İstediğiniz kadar 'din ve ırk farkı gözetmeden' deyin. Fark etmez.
"Bireyi yücelten bir anayasa değil bu. Bireyin alt kimliğini tanımadıkça birey yücelmez. 'Kürt'üm, Ermeni'yim' diyene 'Sen Türk milletindensin' diyor. Oysa 'Türkiye Ermeni'si, Türkiye Kürt'ü' dese, gönüllü vatandaşlığın adımlarından birini atmış olacak.
"Mustafa Kemal ilk dönemde Türk yerine Türkiye sözcüğünü tercih ediyor. 'Türkiye ordusu, Türkiye kadını' diyor. Hatta 1923'te kendi el yazısıyla kaleme aldığı anayasa taslağında yurttaş için 'Türkiyeli' terimini kullanıyor.
"1924'te bildiğimiz 'Türk denir' tanımı geliyor. Bundan yaklaşık bir yıl sonra da, cumhuriyetin ilanından 16 ay sonra Kürt isyanı çıkıyor."
Milletin bölünmez bütünlüğü: "Devletin bölünmez bütünlüğü vardır; ama milletin bölünmez bütünlüğü derseniz olmaz. Daha önce 'Türk milleti' dediğin için, Türk dışındakileri baskı altına alıyorsun demektir. 'Türkiye milleti' deseydiniz olmazdı.
"Eski 141 ve 142. maddelerin bütün işlevini artık bu Anayasa maddesine gördürmeye başladılar. Eskiden sosyoekonomik hakları arayana komünist deyip bu maddelerle cezalandırırlardı. Şimdi ifade özgürlüğü ve insan hakları arayanlara karşı bu anayasa maddesini, bölünmez bütünlüğü işletiyorlar."
Oran, Ekim 2004'teki "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu Raporu"nda şöyle yazıyordu:
"Bu terimi kullanmak milletin tek parça (monolitik) olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan çeşitli alt-kimliklerin inkarı anlamına gelir ve dolayısıyla demokrasinin özüne karşıdır. Bu 'yabancı' oluş durumu uluslararası insan hakları alanında şöyle somutlaşmaktadır: Hakların sınırlandırılmasında kullanılan ölçütlerde 'milli güvenlik' ve 'toprak bütünlüğü' vardır ama, 'milletin bütünlüğü' yoktur. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) kendi önüne getirilen davalarda, 'ülkede azınlıklar bulunduğunu ileri sürme'nin engellenemeyeceğini belirterek ihlal kararı vermektedir."
Devletin dili/Devletin resmi dili: "AKP Sapanca toplantısının sonucunda resmi dil demeye cesaret edemiyor. Devletin dili olmaz; resmi dili olur. 1982 Anayasası'nın 'devletin dili Türkçe'dir' demesinin sebebi, Türkiye'de Türkçe'den başka dil konuşulmaz ve yazılmaz demektir."
"AKP henüz kentlileşemedi"
Oran, seçimlerde yüzde 47 oy almış bir partinin bu değişiklikleri yapamamasını birkaç nedene bağlıyor:
"AKP henüz kentlileşemedi. Hâlâ kasabalı. Bir ayağı kasabada, bir ayağı Avrupa'da. İkisinin arasında kalmış vaziyette. İstanbul'dan geçmeden Malatya'dan Brüksel'e adım atmaya çalışıyor.
"Toplum korku spreyi sıkıcılar tarafından öyle bir korkutuluyor ki, işte bu durumda İsmail Türüt'ler türüyor; toplum bunu yeniden üretiyor. Önce AKP'nin sivilize olması, yani uygarlaşması gerek. " (TK)