Fahri Aral, 15-16 Haziran olayları içinde bir öğrenci lideriydi. 15-16 Haziran'ı "Türkiye'de işçi sınıfının 'kendisi için sınıf olma' yolunda attığı önemli bir adım" olarak niteliyor.
Uzun süre sendikacılık yapan Aral, bugün Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni.
15-16 Haziran olaylarının bugün ne anlama geldiğini Aral'la konuştuk.
15-16 Haziran'ın Türkiye'nin toplumsal hareket tarihinde yeri nedir?
Bana göre 15-16 Haziran, Türkiye'de işçi sınıfının bizzat kendisinin, "kendisi için sınıf olma" yolunda attığı önemli bir adım.
Çünkü, bu mücadeleyle, işçi sınıfı Türkiye'de kendisinin farkına vardı; kendi çıkarlarının, kendinin bir sınıf olduğunun ve bu sınıfın ayrı çıkarlarının olduğunun farkına vardı.
Bundan önce, örneğin grev hakkı için, sendikal haklar için, bu kadar büyük çaplı bir mücadeleye girişmemişti. Bu hakların bir kısmı, bir anlamda yukarıdan da verildi denebilir. Sendika, grev hakkının yer aldığı yasalar çıkarken, işçi sınıfı bu süreçte bizzat yer almadı.
Oysa dünya işçi sınıf açısından bakıldığında, örneğin Kara Avrupası'nda bu haklar için çok büyük mücadeleler verildi.
İşte 15-16 Haziran, buradaki kesin ayrımı koydu; işçi sınıfı "Haklarım için sınıf olarak mücadele edebilirim, sonuçlarını da ben alırım" dedi.
15-16 Haziran'da ne olmuştu?
Sendikalar yasasının örgütlenme özgürlüğü, grev hakkı gibi alanlarında değişimi söz konusuydu. İşçilerin çıkarlarını o dönemde en doğru savunan sendikal örgütün, DİSK'in yok edilmesi amaçlanıyordu.
İşçi sınıfı, '60 sonrası mücadeleye oranla, çok daha berrak görmeye başladı her şeyi. 15-16 Haziran olaylarıyla, '70'te, bu çok net olarak görüldü. İşçi sınıfı "Hakkımı elimden alıyorlar ve buna karşı direnirim" dedi.
Peki bu miras sonraya taşındı mı?
Her mücadelenin mirası taşınır. Ama önemli olan onu geliştirmek, büyütmek. Bu sadece sınıfın kendi inisiyatifiyle olan bir şey değil. Örneğin 12 Mart darbesiyle daha da geriye gidilmek istendi. 12 Mart, 15-16 Haziran'ın haklılığının bir göstergesidir bir anlamda. 15-16 Haziran o kadar haklıydı ki, karşı taraf yok etmek için üstüne geliyor. Bu hareketin onu ne denli korkuttuğunu gösteriyor.
15-16 Haziran bugün ne anlama geliyor? Bize yeni ne söylüyor?
Şartlar çok değişti. Çok farklı bir sosyal ortam içindeyiz. İşçi sınıfı eski işçi sınıfı değil. Bugün kendi mücadelesinin ne ölçüde farkında bilinmez. Eskinin umutları belki yaşar, ama o büyük kitleyi bir araya getirmek bugün o kadar kolay değil; hatta belki mümkün değil.
Bir mirasa sahip çıkarken her şeyden önce onun ne olduğunu anlatmak gerek. Bizde işçi sınıfı tarihi adına önemli çalışmalar var; ama bunların önemli bölümü hamasetten öteye geçmiyor. 15-16 Haziran üzerine çok objektif çalışmalar yapıldı; ama hareketi kendi dinamiği içinde yorumlayan çalışmalar yok.
Bugün, geleceğe ışık tutan çalışmalara ihtiyaç var. Dolayısıyla öncelikle sendikalara, DİSK'e düşen görev, mirası hamasetle değil, ileriye yönelik bir şekilde yaşatmak.
20 yaşındaki bir işçiye, emekçiye 15-16 Haziran'ı nasıl anlatacağınızı bilmeniz gerek. Onu sokağa dökemezsiniz; ama o sınıf bilincinin farklılığını yaratabilirsiniz.
Sendikalarda eğitim verirken anlattığımızda ben de coşkulanırdım. Ama bugün, dünyada da Türkiye'de de teorik açmaz sürerken, bu mirası iyi değerlendirmek gerek. Çünkü bir daha tekrar etmez.
Bugün farklı bir bakışa mı ihtiyaç var?
15-16 Haziran'daki bütün işçilerin kafasında "kendisi için sınıf olma" bilincini görmeyebilirsiniz, ama hareket kendi gücünün farkına varan bir hareketti. O dönemin resimlerinde bir pankart görürsünüz: "Ordu işçi el ele". Polis engeli çıktığında, ordu gelip, araya girip ortamı yatıştırdığında, işçiler askerlerin boynuna sarılırdı.
Şu an bunun ne anlamı olabilir? Bir yanılsama. Doğru olduğu savunulamaz. İşçi sınıfıyla ordunun el ele olması mümkün değil.Ama bu hareketin kendisi için sınıf olma niteliğini kaybettirmez.
15-16 Haziran'ı bir kere daha okumaya ihtiyaç var. Bugünün işçisinin değerlendirmesi içinde bakmak gerek. O mirası nasıl algılıyor, bu netleşmiş değil. O bakışı bugün nasıl sağlayabiliriz? Bunun için de her şeyden önce, bugünün işçisinin bakışının ne olduğunu öğrenmeye ihtiyaç var. Asıl bu önemli.
Yoksa, her yıldönümünde 15-16 Haziran'ı anarız; ama ileriye gitmek gerek. (TK)