Bir süredir sözü edilen yeni vergi tasarısı Meclis’e sunuldu. Tasarı bazı yasalarda değişiklik önerileri ile yeni yasa önerilerini kapsıyor. AKP’nin birbiriyle alakasız konuları bir araya getirerek torba yasalar çıkarmasına alışığız fakat bu tasarı öyle değil. Maddelerin çoğunun aynı amaca yönelik olduğu anlaşılıyor.
Belli ki, piyasayı canlandırarak seçimleri kurtarma hesabıyla yapılan KDV, ÖTV muafiyetleri, vergi, prim afları, kamu bankalarından kredi yapılandırmaları gibi savruklukların sonu gelmiş. Artık kamu açıklarını kapatma zamanı. Bunun için de bir dizi vergi gündeme getiriliyor.
Yeni vergileri ve vergi değişikliklerini iki grup halinde ele almak mümkün. İlk grupta, ülkeyi yönetenlerin yıllarca savunduğu politikalardan geri adım attıkları önerileri sayabiliriz. Bunların başında, gelir vergisine yeni bir dilim daha ekleyerek, 500 bin liranın üzerindeki gelirlere uygulanan vergi oranını yüzde 35’ten yüzde 40’a çekmeleri geliyor. Halen yüzde 15, 20, 27 ve 35 oranında dört vergi dilimi var ve 100 bin liranın üzerinde gelir vergisi oranı sabit kalıyor.
Dünyada neoliberal politikaları uygulayan bütün hükümetler gibi AKP yönetimi de yıllarca düşük vergi oranlarının bütün ülkeye nasıl da faydalı olduğuna dair diller dökmüştü. İş çevrelerinin yanısıra egemen iktisat anlayışı da düşük gelir vergisi politikalarını ciddiyetle savunur. Bu politika, gerekçelendirme çabaları bir yana bırakılırsa, “politikacılar parayı çarçur eder, iş insanları cin gibidir, parayı boşa harcamaz” anlayışına dayanır. Neoliberal küreselleşme dönemi, iş insanlarının yatırım yaparak toplumsal sorunları çözmesini bekleyerek geçti. Vergiler azaldıkça kamu hizmetleri ve sosyal harcamalar da azaldı, gelir eşitsizliği inanılmaz boyutlara ulaştı. Son dönemde yeniden kamunun borçlanmaya değil vergiye ağırlık vermesini savunan görüşler yayılmaya başladı.
Şimdi Türkiye’de de yönetim, vergi politikalarına ağırlık vermeye başladı gibi görünüyor. Gelir vergisinin üst dilimindeki artış bunun göstergesi. Fakat asıl amaç gelir dağılımında adaleti sağlamak değil, sadece kamu gelirlerini artırmak olduğundan, alt gelir gruplarının vergi dilimlerinde bir değişiklik öngörülmüyor. Yani yoksullar yine aynı vergiyi verecek.
Buna karşılık iş çevrelerinin fazla öfkesini çekmemek için kurumlar vergisi oranını, bankalar dışındaki kurumlarda, yüzde 22’den yüzde 18’e indiriyorlar. Yani dolaysız vergilere ilişkin köklü bir yenilik söz konusu değil, yalnızca oranlarda kısmi değişiklikler var.
Hükümetin daha önceki uygulamalarından geri adım attığını düşünebileceğimiz bir başka konu da Değerli Konut Vergisi adındaki yeni vergi. Daha önce servetleri vergilendirme konusunda son derece isteksiz olan hükümet, değeri 5-7,5 milyon TL arasında olan konutlara binde 3, değeri 7,5-10 milyon TL arasında olan konutlara binde 6 ve değeri 10 milyonun üzerindeki konutlara da yüzde 1 vergi getiriyor.
Türkiye’de bu kapsama giren 6 binin üzerinde konut olduğu ve bunların 5 binden fazlasının İstanbul’da, 500’den fazlasının da Muğla’da olduğu saptanmış. Emlak vergileri yerel vergilerdir fakat tasarıda bu vergi gelirinin mahalli idarelere verilmeyeceği özellikle belirtiliyor.
Bu grupta, en üst liglerdeki sporculara yapılan ücret niteliğindeki ödemelerde tevkifat oranının yüzde 15’ten yüzde 20’ye çıkarılmasını da saymak lazım. AKP hükümetleri, Salazar’dan bu yana bilindiği gibi, futbolun kitleleri coşturucu etkisine her zaman önem verdi ve türlü çeşitli yollarla kulüpleri destekledi. Belki de maçlardaki tezahüratlara bakarak, artık bu etkinin işe yaramadığını gördüklerinden, bu önemli gelir kaynağını değerlendirmeye karar vermişler gibi.
İkinci grupta, hükümetin kendisiyle çelişkiye düşmeden oluşturduğu vergi kaynakları var. Bunların başında Dijital Hizmet Vergisi geliyor. Hükümet zaten uzun süredir merkezi başka ülkelerde olan internet üzerinden hizmet veren şirketleri vergilendirmenin yollarını arıyordu. Bu yüzden bir dizi yasaklama yaşanmıştı. Şimdi bu şirketler vergilendiriliyor. Ulusal düzeyde 20 milyon TL, küresel düzeyde 750 milyon Euro alt sınır konarak, yalnızca sorun yaşanan büyük yabancı şirketlerin vergilendirilmesi sağlanmış.
Tabii bu vergilendirme sonucunda büyük internet siteleri üzerindeki yasaklamaların kaldırılacağını düşünmemek lazım. Örneğin, Wikipedia, ticari bir kurum olmadığından, erişim yasağı devam edecek.
Son yılların hızla büyüyen sektörlerinden turizm de gözden kaçmamış. Konaklama vergisi adı altında, hasılat üzerinden yüzde 2 vergi alınacak. Bu, birçok ülkede uygulanan bir vergi. Fakat bu ülkelerde konaklama vergisi yerel yönetimlerin topladığı bir vergidir. Turistlerin gittikleri kentlere katkı vermesini amaçlar. Bizde bu da merkezi yönetime bırakılan bir gelir kalemi olmuş. Tasarı belediye seçimlerinden önce hazırlansaydı muhtemelen farklı olurdu.
Tasarı ile döviz cinsinden hesapların faiz gelirlerinden ve döviz cinsinden menkul değer gelirlerinden kesilen stopajı yüzde 20’ye kadar artırmak için Cumhurbaşkanına yetki veriliyor. Döviz mevduatının toplam mevduatın üçte ikisine doğru tırmandığı bir dönemde, bu yetki muhtemelen kullanılacaktır. Fakat bunun döviz talebini düşüreceğinden pek emin olmamak lazım.
Görüldüğü gibi tasarıdaki bütün maddeler vergilerle ilgili. Yalnız bir madde var ki, ilk bakışta konuyla ilgisiz gibi görünüyor. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin tarımsal ürün ithalatı, Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılarak, kolaylaştırılıyor. Bu durum akla seçimlerden önce yapılan tanzim satışları getiriyor. Anlaşılan gıda fiyatlarını düşürmek için çözüm yolu olarak yine tarımsal ürün ithalatı düşünülüyor.
O dönemde Cumhurbaşkanı, biber fiyatlarının yüksekliğinden şikayet edenlere, kurşunun fiyatını biliyor musunuz, diye sormuştu. Çatışmalar fiyat yüksekliğinin gerekçesi gibi sunulmuştu. Şimdi yine yurt dışında çatışmalar sürüyor. Yine çatışmaların finansmanı gerekiyor. Meclisteki tartışmalarda, yeni vergi tasarısının gerekçeleri arasında bu durum da sayılacak mı acaba? (BD/TP)