Yıllar evvel otobüsle İstanbul'dan Diyarbakır'a dönüyorum. Her İstanbul seyahatimde yaptığım gibi bir günümü Beyazıt'taki Sahaflar Çarşısına ayırmış(t)ım.
Neredeyse çarşının bütün dükkânlarını gezmiş sekiz adet kitap almışım. Kitaplarım otobüsün oturduğumuz koltuklarının üstündeki baş üstü bölümünde ve poşet içinde duruyor.
Elazığ girişinde kimlik kontrolü...
Şimdi geriye dönüp hafızamı yokladığımda aralarında "Engels'e göre tabiatın diyalektiği" ve Edith Piaf'ın hayatını anlatan "Kaldırım Serçesi" gibi kitaplar ve diğerleri var.
Elazığ girişinde polis otobüsü durduruyor. "Siviller" aracın ön ve arka kapısını tutuyorlar. Bir sivil polis de elinde telsiziyle kimlik kontrolü yapıyor.
Sıra bana gelince üst bölmedeki poşeti eline alıp yanımda oturan yolcuya ve bana soruyor; "Bu kitaplar kimin!" diye. Benim deyince, devamını anında getiriyor; "Bunlar yasak yayın". Olur mu hiç, bakın elimde satın aldığım kitapçıların kasa fişleri bile var. İstanbul'dan sahaflar çarşısından aldım" dememe rağmen, "Yok" diyor, "Bunlar yasak ve sizi götüreceğiz". Hemen telsizle şubeyi anons edip ekip aracını istiyor.
"Siz karışmayın, yoksa sizi de götürürüz"
O anda otobüste olan liseden edebiyat öğretmenim Münir Erten siyasal görüşü benimle örtüşmediği halde müdahale ediyor; "Memur beyler ben kefilim öğrencimdir" diyor.
Demesine kalmadan polis yapıştırıyor cevabı "Siz karışmayın, yoksa sizi de götürürüz". Kısa bir süre sonra ekip aracı beyaz bir reno geliyor ve "suç delilleri" kitaplarımla birlikte Elazığ Emniyet Müdürlüğüne doğru yol alıyoruz.
Birinci şubenin kapısından girdiğimiz anda niyetlerinin pek de iyi olmadığını anlıyorum. Bakın diyorum tümüne hitaben, ben bu ülkede üç sene kaymakamlık yapmış bir adamım. Yasaları da neyin suç neyin suç unsuru olmadığını sizden iyi bilirim. Ayrıca ben siyasal bilgiler eğitimi görmüş biriyim. Gelin kitaplardan dolayı bu eziyeti bana yapmayın. "Hayır, bugün cumartesi sizi pazartesine kadar bekleteceğiz. Pazartesi yasak yayınlarla birlikte adliyeye sevk edileceksiniz."
Bir önerim daha var...
O yıllarda (1980'li yılların sonu) uygulamada olan Sıkıyönetim Kanununa rağmen ki yasak değiller ama yasak olsalar bile propaganda yapmamak kaydıyla her yasak yayından birer tane yanımda ya da evimde bulundurabilirim, diyorum. Yine kabul etmiyorlar.
O halde elinizde yasak yayınlara ait dosyalar olmalı getirin inceleyin bu yayınları diye yeniden ısrar ediyorum. Ve bir şey daha ekliyorum bakın bir önerim daha var; sizin mutlaka bu tip işlerden oluşan bir kitaplığınız da vardır. Gelin beni bırakın gideyim kitaplar da kütüphanenize armağanım olsun. Onu da kabul etmiyorlar ve ekliyorlar; "Üç klasör dolusu yasak yayın listesi var. Nasıl bakacağız" sözleri üzerine benim de inadım tutuyor ve anlamam, madem beni getirdiniz o halde incelemeniz gerek diyorum. Kabul ediyorlar.
O arada ince sorgum da başlıyor. Tabi sorguda da yanıtım hazır. Sizin gibi bir dolu memura Kaymakamlığımda sicil verdim. İstediğiniz yere sorun diyorum. İki saat sonra yasak yayın araştırmasını yapan sivil polis memuru kapıdan giriyor ve mahcup bir edayla "Amirim bu kitapların içinde yasak yayın yokmuş" diyor.
Biraz daha cesaret alarak, gördünüz mü, size demiştim diyorum. Hemen bir tutanak hazırlayıp kitaplarımla birlikte beni serbest bıraktıklarını ifade ediyorlar.
Müdür: Sizden ricamız devletin aleyhinde olmayın
Tam Elazığ emniyetinin kapısından çıkarken bir araçtan rütbeli olduğu aşikâr biri iniyor. "Tamam mı? arkadaşın işlemlerini hallettiniz mi?" diye sorunca; "Evet müdürüm" sözünden Emniyet Müdürü olduğunu anlıyorum.
Dönüyor müdür bana; "Beyefendi sizden ricamız devletin aleyhinde olmayın" diyor. Sayın müdür beni buraya kitap okuru ve sahibi olduğum için getirdiniz. Bunun devlet aleyhtarı olmakla ne ilgisi var! Ayrıca kitap okuru olmak ne zamandan beri devlet aleyhtarlığı olarak görülüyor ki! diye soruyorum. Bir daha ısrar ederek; "Ben yine de size devletin aleyhinde olmayın diyorum" diyor.
20 yıl sonra Diyarbakır TÜYAP'ta
İşte 20 küsur sene önce kitap üzerinden yaşadığım ve 12 Mart ile 12 Eylül'de kolilerle kitapları yakılmış ve işte hâla hafızamda canlı bu anıyı anımsadım nedense.
Bu yazıyı size Tüyap Diyarbakır 1. Kitap Fuarı'ndan iki söyleşi arasında yazıyorum. Sizler bu yazıyı okuduğunuzda 18-23 Mayıs 2010 tarihleri arasında ilki gerçekleşen Tüyap Diyarbakır fuarı son gününe gelmiş olacak.
120 yayınevi, 40 etkinlik ve 300 yazarın Diyarbakır ve bölgede yaşayan kitap okurlarıyla buluştuğu kitap fuarı, fuar alanının kente uzaklığına rağmen okurun yoğun ilgisine mazhar olmakla şimdiden gelecek yıllardaki devamını garantiledi bile, benden söylemesi...(ŞD/EÖ)