Hayatın her döneminin keyifli ve zor yanları var. Çok yönlü gerileme ve kayıplara denk gelen yaşlılık döneminin zorlukları çoğu kez, keyifli yönlerini kapatır. Her insanın yaşlılığı farklı seyretse de bu dönemin tümünü veya bir bölümünü evinde ya da huzurevinde geçirmek isteyenler bu tercihlerinin bedelini ödemek zorunda kalıyor.
Bir şekilde hayatın dayatması sonucu huzurevine gelen yaşlı buradaki konumunu kabullenmekte zorlanır. Hakkında onun beyan ettiği kadarıyla bilgi sahibi olsanız da, geleceğine onun cevaz verdiği kadar müdahale etseniz de, yıldızlara yaklaştıkça hayatlarının yuvarlak hatları keskin-sivri köşelere dönüşen bu insanlara hizmet sunarken onların ‘dar’alan zamanlarını sündürmenin telaşı sarar sizi.
"Yeter ki burada kalmama izin verin"
İşte bu zamanı sündürme çabalarım(ız) sırasında düşünemeyeceğim, ummadığım, beklenmedik, akla hayale gelmedik şeylerle karşılaştıkça hep içimden veya dışımdan “Yaşa yaşa, gör temaşa” atasözünü tekrarladım. Nasıl mı?
Eşini ve çocuklarını öteleyip, mal varlığını başka kadınlarla tüketen, beş parasız kalınca huzurevine gelen Nuri Amca; "Benimkiler benimle ilgilenmiyor” diye yakındığında, Güler Hanım yemek masasına tuzluk koydurtarak (o kullandığı için değil) tansiyonunun yükselmesine yol açtığımı söylediğinde, Ayşe Teyze şık ve bakımlı gezen hemcinslerini ahlaksızlıkla suçladığında, dokuz çocuğunun her birinin evinde ikişer haftalığına bile kalamayınca huzurevine başvuran Mihrali Dede’nin "Zehir bile verseniz, içerim. Yeter ki; burada kalmama izin verin" dediğini duyduğumda “Yaşa yaşa, gör temaşa” dedim.
Beraber gittikleri lokantada garsona bahşiş vermemek için arkadaşıyla tartışan Halil Amca’nın ertesi gün torununa ‘sıfır Km' araba aldığını duyduğumda, ‘duman altı’ odasını havalandırmamdan hoşlanmayan Sabite Teyze bana ve yakınlarıma olan sevgisini(!) ifade ettiğinde, Pamuk Dede’mizin adının banyo günleri salladığı yumruklar yüzünden ‘demir’ olarak değiştirilmesi önerildiğinde “Yaşadıkça daha neler göreceğiz” dedim içimden.
Sigara astıma iyi geliyormuş...
Eşini evde bırakıp, kendisinin huzurevine yerleştiğini ABD'deki oğlunun öğrenmesinden korktuğu için ev telefonunu kestiren Arif Bey, mandalina kabuğu çöp tenekesinin yanına düştüğü için oda arkadaşının kafasını yaran aslında kendisi temizliğe özensiz olan Ali Amca, kimseyle iletişim kurmayıp kendi dünyasında yaşayan ancak başı ağrıdığında bize dünyayı dar eden Hacı Amca, sigaranın astımına iyi geldiğini savunan Turgut Bey bana “Hayat biter, temaşa bitmez” dedirtti.
Ablasının kalça kırığı ameliyatı sonrası bakımını üstlenen 82 yaşındaki Ali Bey, işitme engelli torununu her gün okula taşımaktan yüksünmeyen Doğaner Bey, herkese müdahale hakkını kendinde gören asker emeklisi Hulki Bey, kendisi neredeyse odanın tümünü işgal ettiği halde oda arkadaşının bastonuna tahammül edemeyen Cevriye Teyze, hasta ve güçsüz haliyle statü kaybettiğini düşündüğünden tüm yakınlarıyla görüşmez olan Hayriye Hanım, boşanma sürecinde mali destek verdiği kızıyla ilişkisi düzelen Durmuş Amca “İyi ki boşandılar. Bu sayede kızıma kavuştum” dediğinde ‘işte temaşa’ dedim.
Huzurevine yerleştiği öğrenildiğinde “Baba, ele güne mahcup oluyoruz. Gel, bizde kal!” diyen oğluna güvenip kaydını sildiren ancak eve gittikten hemen sonra kuruluşa geri dönen Bünyamin Amca “Kurt kocayınca, köpeğin maskarası olurmuş!” dediğinde, tüm mal varlığını ‘nerde çalgı, orda kalgı’ diyerek yiyen 65 yaşındayken ücretini kuzenlerinin karşılaması koşuluyla huzurevine yerleşen Tahsin Bey, “Yaşadıkça neler duyacağım daha” dedirtti.
"Evlenmek isteyenler idareye"
Senar Hanım'a –platonik- aşık olan 93 yaşındaki Bektaş Amca konuyu bana “Vücut kocar, gönül karımaz “ giriş cümlesiyle açtığında, penceresinden içeri her gece birilerinin girip, kendini boğmağa çalıştığını söyleyen Mutena Teyze, eşini yitirince alkolle samimiyetini arttıran Şuayip Bey’in pişmanlıklarını dinlediğimde, “Evlenmek isteyenler idareye isimlerini yazdırırlarsa, hemen evlendirilecekmiş!” diye şaka yapan arkadaşının sözüne kanıp ismini yazdırmaya gelen 89 yaşındaki Yusuf Amca da bana “Ömür biter, temaşa bitmez” dedirtti.
Sohbet anında “Devlet bizi boşuna besliyor. Ölme vaktimiz çoktan geldi, geçti” diyen ancak karnı ağrısa öleceğini sanan Kemaliye Teyze, yazın bile gömleğinin düğmelerini ‘cereyan olur da hastalanır’ diye açmayan Çelebi Amca, fotoğraftaki dekolte tuvaletiyle dans eden kadınla, yataktaki iki büklüm kadının aynı kişi olduğunu öğrendiğimde, mazide muktedirken yanlış tercihleri yüzünden kendini huzurevinde bulan Şıhali Dede’nin gözlerindeki pusu gördüğümde de o atasözü geçti içimden.
"Gençlikte taş taşı, kocalıkta ye aşı"
Günde iki kez ziyaretine gelen oğluna sürekli karısını-gelin- kötüleyen Emiş Teyze, alzheimer hastalığı geçmişte baskıladığı duygularını su yüzüne çıkartınca başka biri olan Nazire Hanım, “Evlat, ben ‘Gençlikte taş taşı, kocalıkta ye aşı.’ diyen atalarımızı dinlemedim. Sonuç, huzurevi oldu. Aman ha siz!” diyen Enver Bey, ihtiyacı olmadığı halde ziyaretine gelmeyen oğullarını cezalandırmak için her yıl nafaka arttırma davası açan Munise Teyze de “Temaşa sürüyor” dedirtti bana.
Huzurevinde tanışıp imam nikahıyla evlenerek dışarıda ev tutsalar da kuruluşta kalmaya devam eden çiftten erkek olanın, karısının parasını bitirdiği anlaşılınca her şeyden habersiz olan beni karakoldan arayan Efkan Teyze “yetiş, beni kurtar“ dediğinde, oğlundan fiziki, torunundan ekonomik şiddet gördüğünden huzurevine gelen Efendi Dede ‘ölmüş aslana; tavşan bile saldırır’ dediğinde, tüm yaşlıları bunak-sakat olarak niteleyen, kendisi dahil herkesle küs olan demanslı Abdullah Bey de bana o malum atasözünü hatırlattı.
Hayat devam ettikçe...
Votkayı, gazoz şişesi içinde huzurevine getirdiğini bildiğimiz Vakkas Amca her defasında ‘Vallahi, içinde alkol filan yok’ diyerek kendini ihbar ettiğinde, demanslı Adnan Bey ölen karısından ‘Tapon kadını bana kakaladılar’ diye söz ettiğinde, hepimizin çok sevdiği Osman Amca’nın cenaze töreninde ağladığımızı gören kızının ‘O’nun ne mal olduğunu bilseler, böyle ağlamazlardı’ dediğini duyduğumda, Hamdi Amca’nın telefonda konuştuğu kızına “Bir ara gel de; 60 derecelik sıkıntımı 30 dereceye indiriver” dediğini öğrendiğimde de “Yaşa yaşa, gör temaşa” demeyi ihmal etmedim.
Hayat devam ettiği sürece temaşa da sürecek gibi... (ŞD/NZ)
* Şadiye Dönümcü. Sosyal Hizmet Uzmanı.
** Bu yazı, yazarın “sosyalhizmetuzmani.org”da sekiz bölüm halinde yayımlanan “Çemişkezek(!) Huzurevi Müdürü iken” adlı dizi yazısından derlendi.