Avrupa Konseyi Parlamenter Meclis’I Kış Oturumunda neler görüşüldü? Meclis’in nasıl çalıştığı, ülke delegasyonları ve bünyelerindeki partili parlamenterlerin AKPM nezdindeki konumu üzerine DEM Parti Milletvekili Sevilay Çelenk ile görüştük.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM) Kış Oturumu yapıldı. Siz de oradaydınız, bize biraz Meclis’in yapısından parti olarak içinde yer aldığınız Türkiye Delegasyonundan söz eder misiniz?
Evet, AKPM Kış dönemi Genel Kurulu geçen hafta 26-31 Ocak 2025 tarihleri arasında Strazburg’da tamamlandı.
Genel Kurul yılda dört kez toplanıyor ve Konsey’in danışma organı statüsünde çalışıyor ve yürütme organı olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi ile birlikte Avrupa Konseyi’nin dört temel organından birini oluşturuyor. Toplamda 46 üye ülkeden 306 asıl ve 306 yedek üyesi olan Meclis’te ayrıca İsrail ve Kanada gibi birkaç gözlemci ülke de bulunuyor.
Türkiye delegasyonunda iktidar ve muhalefet partilerinden Meclis aritmetiğine uygun olarak sayıları belirlenen 18 asıl ve 18 yedek üye yer alıyor. AKPM’de en geniş üye sayısı olan heyetlerden biri Türkiye Heyeti.
“AKPM’de toplamda 6 politik grup var”
Türkiye Delegasyonunda yer alan parti temsilcileri olarak çalışmalarınızı birlikte mi sürdürüyorsunuz orada?
Hayır, biraz daha farklı bir işleyiş söz konusu. Aynı delegasyonun üyesi olsak bile, AKPM’de farklı partilerin temsilcileri olarak yer alıyoruz. Dahil olduğumuz politik gruplar farklı ve o gruplara parti kimliğimizle dahil oluyoruz.
Bu önemli çünkü insan hakları, özgürlükler, demokrasi konularına, bu alanlardaki hak ihlallerine bakışımız ve yüzleştiğimiz sorunlar, iktidar partileriyle olduğu kadar delegasyonumuzdaki muhalefet partileriyle de farklı olabiliyor. Çözüm yollarına bakışımızda farklılıklar var.
Dolayısıyla belirli konularda Türkiye heyeti olarak birlikte bir temsil işlevimiz olmakla birlikte, AKPM içinde dahil olduğumuz politik gruplarda partilerimiz düzeyinde ayrı temsil imkanı ve söz hakkı buluyoruz. AKPM’de toplamda 6 politik grup var ve biz DEM Parti olarak Birleşik Avrupa Sol Grubu’nda (Unified European Left) yer alıyoruz.
Yargı bağımsızlığı
Konsey temel olarak ne yapıyor, ne tür çalışmalar sürdürüyor?
Özetle söylenirse, Meclis, üye ülkelerde hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, eşitliği ve ifade özgürlüğünü, genel olarak özgürlükleri güçlendirmek amaçlı çalışmalar yapıyor. AİHM’e taşınan hak ihlalleri davalarının izlenmesini gerçekleştiriyor.
Çok sayıda komite ve alt komitelerde ya da ad-hoc komitelerde düzenli olarak çalışmalar sürdürüyor. Raporlar yayınlanıyor. Konsey Genel Sekreteri ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı ile genel kurullarda parlamenterlerin diyalogunu sağlıyor.
Gerek politik gruplar adına, gerek bireysel olarak onlara soru yöneltmelerine ve cevap istemelerine imkan yaratıyor. Gerektiğinde hak ihllaleriyle gündeme gelen ülkelerde izleme ve denetleme faaliyeti sürdürüyor. Ülke raportörleri tayin ediyor, hak ihlallerini ve bu ihlalleri engellemek, sonlandırmak üzere yapılanları ya da yapılmayanları denetliyor.
Örneğin bu çerçevede, geçtiğimiz yıl, 11-14 Temmuz 2024 tarihleri arasında AKPM Türkiye Raportörü Stefan Schennach Türkiye’ye ziyarette bulunmuştu. Bu ziyaret, AİHM’in Osman Kavala kararını uygulamadığı gerekçesiyle, 2022 yılında başlatılan ihlal prosedürü kapsamında yapıldı. Yine Demirtaş, Yüksekdağ vd. ile ilgili AİHM’in hak ihlali ve tahliye talebinin uygulanmaması da Schenach’ın rapor kapsamında değerlendirdiği konulardı.
Schennach bu ziyaret sırasında Edirne, İstanbul ve Ankara Sincan’da cezaevlerini ziyaret etti. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Murat Arslan ve Bekir Kaya ile görüştü. TBMM’ye yaptığı ziyaretlerde Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli ve Meclis İdare Amirimiz Salihe Aydeniz ile de bir araya geldi. Diğer partilerle de görüştü.
Bu ziyaret ve rapor kapsamındaki değerlendirmeler, AKBM’nin ilgili komitelerinde ve Genel Kurul’da gündemleştirildi.
Raportörün değerlendirmelerinde vurgulananlar özetle neydi?
Stefan Schennach Türkiye'ye ziyaretinin ardından hazırladığı bilgi notunda Türkiye’de yargının bağımsızlığı, cezaevi koşulları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması ve demokratik yollarla seçilmiş belediye başkanlarının valiler tarafından değiştirilmesi uygulamasına ilişkin bir çok konudaki eleştirilerini dile getirmişti.
Notunda, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun yapısına ilişkin sorunun yargının bağımsızlığı konusunda şüphe uyandırdığını ifade etmişti.
Dile getirdiği konular arasında ceza infaz kurumlarındaki kalabalık mahkum sayıları, aşırı uzun hapis cezaları ve tutuklu yargılamalar vardı. Raportör cezaevlerindeki tecrit uygulamasından, küçüklerin ebeveynleriyle birlikte bulunmasından ve yaşlı veya ağır hastaların kötü durumundan endişesini de ifade etmişti.
AKPM’de DEM Parti Hangi Komitelerde yer alıyor?
Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi ile İzleme Komitesinde partimizden Berdan Öztürk yer alıyor. Öztürk aynı zamanda AİHM Yargıçlarının Seçimi Komitesinde politik grubumuz UEL adına yedek üye.
Ayrıca Eşitlik ve Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nde Ayşegül Doğan asıl üye olarak bulunuyor. Ben de hem bu komitede hem Sosyal İşler Komitesinde yedek üyeyim. Asıl ve yedek üyeler olarak üyesi olduğumuz alt komiteler ve network’ler de var.
AKPM seçim gözlemi yapmak üzere ya da başka konularda oluşturulan ad-hoc komitelerde de yer alıyoruz.
Genel Kurul Gündemine gelen karar tasarıları üzerine nasıl söz alıyorsunuz? Konuyu ya da kimin konuşacağını kim belirliyor?
Evet, bazen oradaki Genel Kurul konuşmalarımızı sosyal medyadan paylaşınca, onca önemli konu var, niye orada bu konuyu konuşuyorsunuz filan gibi notlar düşüyorlar altına. Oysa bunların hiçbiri orada el kaldırıp istediğin konuda söz almak şeklinde olmuyor.
Karar tasarıları komitelerde şekillenip Genel Kurula geliyor, hangi karar tasarısı üzerine konuşmak istiyorsanız başvuru yapıyorsunuz. Ama Genel Kurul oturumlarının “free debate” kısmı hariç öyle istediğiniz konuda söz alamıyorsunuz.
Normal prosedürler çerçevesinde Genel Kurula gelen konular hakkında konuşmak için ise belli bir tarihe kadar başvuru şartı var. Mesela Kış Oturumunda Gazze Raporu için başvuru çok olunca isteyen herkes bu konu üzerine konuşamadı.
Komite çalışmaları çok önemli değil mi, kış oturumunda neler görüşüldü?
Evet Genel Kurul gelecek tüm konular oradalardan geçiyor önce. Çalışmalar önemli.
Bir çok konuda karar tasarıları gelebiliyor. Örneğin, Eşitlik ve Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nde ayrımcılığa maruz kalan hiçbir kesim dışarıda bırakılmıyor. LGBTİ+’lar, Kadınlar, Yaşlılar, Romanlar, Engelliler… Kış oturumunda komitemizde görüşülerek onaylanan raporlardan biri “Ekonomide Kadınlar: İstihdam, Girişimcilik ve Kadın Erkek Eşitliğine Duyarlı Bütçeleme” raporuydu. Raportörü de Türkiye Delegasyonu’ndan AKP Milletvekili Sena Nur Çelik idi.
Kadını güçlendirme konusunda olduğu ve iyi bir rapor olduğu için politik grubumuza geldiğinde tereddütsüz onaylanmasını destekledik.
Ancak bu rapor üzerine Birleşik Avrupa Sol Grubunu temsilen yaptığım konuşmada, raporla ilgili değerlendirmemi takiben, evrensel ve ideal tartışma çerçeveleri üzerinden hazırlanan bu rapordaki yaklaşımın Türkiye’de kadınların konumuna ilişkin iktidar partisinin yaklaşımıyla oluşturduğu tezata dikkat çektim. Ayrımcı ve kadını güçsüzleştirici perspektiflerden söz ettim.
AKPM’de ekonomide kadın raporu oylanırken bu konuları gündeme getirmemek olmaz zaten.
Benzer biçimde “Sosyal medyada ifade özgürlüğünü korumak için içerik denetiminin düzenlemesi” başlıklı rapor üzerine de Milletvekilimiz Berdan Öztürk söz aldı. Bu raporun esas vurgusu içerik sağlayıcı şirketler ve arama motorlarının ifade özgürlüğünü kısıtlamasıydı.
O da yine raporun öneminden söz etti, fakat Türkiye gibi ülkeler bakımından ifade özgürlüğüne asıl tehdidin iktidarlardan geldiğini belirtti. Bu kapsamda da bilhassa Kürt medyası ve Kürt gazeteciler üzerindeki baskıya değindi.
Gündemdeki, Suriye’de öldürülen gazetecilerle ilgili paylaşım nedeniyle, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve İstanbul Barosu Yönetim Krurulu üyelerine dönük soruşturmadan söz etti.
“Umut vericiydi”
Yaşlılık ve yaşlılara yönelik ayrımcılık raporu da görüşüldü demiştiniz, bu konuda neler konuşuldu
Evet sizin de uzman olarak ilgilendiğiniz bir konu. Bu yüzden bundan biraz daha ayrıntılı bahsedebiliriz. Bu konuda Genel Kurul’da konuşurken bir yazınızdan cümleler de aklımda vardı. Yaşlılara yönelik ayrımcılıkla nasıl mücadele edilebileceğine dair ayrıntıların da yer aldığı rapor, üyesi olduğum Eşitlik Komitesi’nde hazırlanarak kabul edildi ve Genel Kurula oradan geldi. Genel Kurulda somut önlemler için eyleme geçme çağrısı da yapıldı.
Röportaja ekleyeceğimiz linkten bu çağrının İngilizce metnini bulmak mümkün. Karar tasarısı, bir değişiklik olmaksızın tüm ülkeler tarafından desteklendi ve oy birliğiyle kabul edildi. Ayrımcılığın önlenmesine yönelik kararlar, yasal düzenlemeler dahil olmak üzere, üye ülkelere gerekli çalışmaların yapılması konusunda önemli önerilerde bulunuyor.
İmzalayan parlamenterlere de bu konuda bir yükümlülük tanımlanmış oluyor aslında. Yaşlılara yönelik ayrımcılık raporuyla ilişkili olarak söz aldığımda ben de yaşlılıkta hayatın normal pratiklerinin giderek güçleştiğinin bilindiğini, bu sürecin özellikle kadınlar bakımından da kesişimselliklerle birlikte daha ağır yaşandığını söyledim.
Şöyle ki kadınlar ayrımcılığa daha fazla maruz kalıyor. Yaşlı kadınlar daha da fazla. Engelli yaşlı kadınlar, Kürt kadınlar, tek başına yaşayan yaşlılar, LGBT kadınlar, translar gibi. Her biri çok daha keskin biçimde şiddete maruz kalıyorlar. Bunun yanında gençlerin de zaman zaman “ageism” ile karşılaştığına değindim.
Burada aslında “yaşlanmama” baskısına da değindim. Genel Kurul’da Türkiye’de bir grup feminist tarafından kaleme alınan “Yaşını Gösteren Kadınlar” kitabından, bu baskıya direnen bir yaklaşım içerdiğini söyleyerek söz etmekten de ayrıca memnuniyet duydum.
AKPM Kış Oturumunda toplam kaç rapor kabul edildi
Genel kurulda en önemlisi Gazze’deki insanlık kriziyle ilgili olmak üzere, toplam 13 rapor görüşüldü bu kez. En zorlu oylama da Gazze Raporuyla ilgiliydi. İsrail taraftarı parlamenterlerin verdiği çok sayıda değişiklik önergesi, yaşananları bir soykırım olarak adlandıran çok sayıda konuşma arasında reddedildi ki bu gerçekten önemliydi.
Gazze’de yaşanan insanlık trajedisinin ve kayıpların büyüklüğüne, bu anlamdaki geri dönüşsüzlüğe rağmen, bu konudaki güçlü konuşmalar AKPM bakımından umut vericiydi.
Genel Kurula yapılan hitaplar ve sorulan sorular
AKPM Genel Kurulunda ilk gün Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin ve Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi Başkanının hitabı oluyor hep. Bunlar yine vardı.
Bu kez bu isimler dışında, açılışta Konsey Başkanı Patrik Bartholomeos da Genel Kurula ilk hitabı yapmıştı. Luksemburg Başbakanı da Genel Kurul’a hitap etti ve soruları aldı. Bakanlar Komitesi Başkanlığı biliyorsunuz Lüksemburg’da.
O nedenle Başbakana da komitenin yetki alanındaki konularda soru sorabiliyoruz. Politik grubumuzun soru hakkını, Luksemburg Başbakanı’na sormak üzere de DEM parti olarak biz kullandık. Orada aslında Gezi’den Kobani’ye hak ihlalleriyle malul yargı süreçlerini, AİHM kararlarının uygulanmamasını ve yine Osman Kavala ile ilgili ihlal prosedürünün akıbetini Berdan Öztürk Başbakana yöneltti.
Hem bu konuda hem Demirtaş ve Yüksekdağ’la ilgili AİHM kararlarının yerine getirilmemesi konusunda Komite’nin ne gibi önlemleri değerlendirdiğini sordu. Maalesef sorular şimdilik tatminkar bir cevapla karşılanmıyor…
Kuşkusuz biz bu soruları genel kurul gündemine getirirken, ya da ikili görüşmelerde, Türkiye'nin -önce Azerbaycan veya bu oturumda da Gürcistan’la ilgili olduğu gibi- AKPM’de yetkilerinin kısıtlanması ya da iptali gibi bir çerçevede ele almıyoruz. Türkiye’de gidişat oralardan pek de farklı olmadığı halde bunu istemiyoruz. Zira bu uluslararası mecralar ve mekanizmaları her şeye rağmen önemsiyoruz. Sorunlarımızın uluslararası sözleşmeler, ittifaklar ve yükümlülükler çerçevesinde ele alınmasını ve uluslararası toplum nezdinde hem desteklenmesini hem çözüm yollarına kafa yorulmasını istiyoruz. Fakat bir yandan da eğer bu artık imkansızlaşmışsa, ne yapılacağını da en net biçimde sorguluyoruz.
İkili görüşmelerden söz etmiştiniz…
Evet biz bu konuları yani Suriye’deki rejim değişikliğini, Bahçeli’nin açıklamalarını takiben İmralı tecridinin kısmi olarak kırılması ve takip eden gelişmeleri, DEM Parti olarak bu gelişmeleri yeni bir barış sürecinin işareti olarak görme ve güçlendirme isteğimizi ve daha birçok konuyu ikili görüşmelerde uzun uzun görüşme şansı bulduk.
Bir yandan da gazeteciler, hukuçular üzerinde artan baskıyı, kayyım atamalarını ve halk iradesinin gasp edilmesini, bu konunun seçimlere duyulan güvenin yitirilme riski kapsamında da değerlendirilmesi gerekliliğini konuştuk.
Kobani davasını, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve diğer tutukluları, Osman Kavala ve Gezi Davasının tüm tutuklularını konuştuk. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Genel Sekreteri dahil olmak üzere, Heyet Başkanımız Berdan Öztürk ve Strazburg temsilcimiz Faik Yağızay’dan oluşan heyetimizle, bu gelişmeleri beş ayrı üst düzey yetkiliyle, yaptığımız ikili görüşmeler kapsamında değerlendirdik.
Bu gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini ve somut adımlar olarak başta kayyım atamalarıyla gündeme gelen hak gaspı olmak üzere, bu baskı uygulamalarıyla ilgili ne yapmayı öngördüklerini de sorduk. Onların görüşlerini dinledik.
“Barış Akademisyenleri ile ilgili AİHM sürecine dair hayal kırıklığını anlattık”
KHK’lılar da ikili görüşmelerin önemli bir gündem oldu demiştiniz, değil mi?
Evet OHAL kararnameleriyle görevden çıkarılan ve kamuda çalışmaktan men edilen KHK’lıların durumunu yaptığımız her ikili görüşmede anlatmaya çalıştık. KESK’liler, Eğitim-Sen’li emekçiler ve barış akademisyenlerinin adil yargılanma haklarının yıllardır nasıl engellendiğini iç hukuk yollarını tüketemediklerini, AİHM önündeki davalarla ilgili örneğin Barış Akademisyenleriyle ilgili AİHM sürecinin işletilmiyor görünmesinin yarattığı hayal kırıklığını ve güvensizliği aktardık.
Bu son Sonbahar ve Kış Oturumlarında KHK’lılar konusu epeyce gündemleştirildi aslında. Sonbahar Oturumu sırasında Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) üyesi (aynı zamanda Eğitim Sen’li) bir heyet Strazburg’a giderek çeşitli görüşmeler yapmıştı. Avrupa Birleşik Sol grubunu da ziyaret etmiş, toplantısına katılmıştı.
Kış oturumunda da (KESK) Eş Başkanı Ahmet Karagöz ve KESK Uluslararası İlişkiler Uzmanı Osman İşçi (o da ihraç edilmiş olan bir barış akademisyenidir) Strazburg’daydı. Birçok görüşme yaptılar. Birleşik Avrupa Sol Grubumuzun toplantısına katılarak KHK’lı KESK üyelerinin durumu ile ilgili bilgi verdiler. Destek istediler.
Biz de ikili görüşmelerde az evvel de değindiğim gibi bu konuyu ele aldık. KESK üyesi kamu çalışanlarının çok sayıda dosyasının, öğretmenlerin, barış imzacılarının AİHM önünde olduğunu ve bugüne dek mahkemenin bu konuda tek bir karar bile almadığını tekrar tekrar hatırlattık.
Peki, oturumun ardından bu konularda olası gelişmelere dair umutlu musunuz?
Maalesef AHİM gibi, AKPM gibi mekanizmaların, Suriye’deki savaş, mülteci meselesi, Ortadoğu’daki gelişmeler ve elbette Ukrayna’nın işgaliyle birlikte bambaşka dengelerin ve pazarlıkların konusu olma durumu var.
Bir tür işlevsizleşme de söz konusu. Dolayısıyla AKPM’nin de Bakanlar Komitesi’nin de Mahkemenin de birçok dengeyi gözeterek hareket ettiğini görmemek ve ümitsizliğe kapılmamak elde değil. Fakat bir yandan da ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde, hukukun üstünlüğüne vurgu yaparak, bu mekanizmalara güveni tümden terk etmeden elimizden geldiğince görevlerini hatırlatmak zorundayız. Bu konuda başka bir seçenek yok.
Tuğrul Türkeş, Türkiye Delegasyonu Başkanı bana kalırsa geçtiğimiz yıl AKPM Türkiye heyeti bakımından önemli bir şey yaptı.
Mealen söylersem, bu konuların uluslararası toplum nezdinde, Konsey nezdinde bu kadar gündeme gelmesinin iyi olmadığını, Türkiye heyetini orada adeta koridorlarda yürüyemez hale getirdiğini söyledi. Özellikle Gezi meselesi, Kavala meselesinin çözümünün öneminden söz etti. Hatta Adalet Bakanlığı'na başvurarak Kavala'yla görüşme izni almıştı o dönem... Dikkat çekiciydi. Ama işte bu adımların devamında yine bir gelişme olmadı.
“Söyleyecek bir şeyleri yok, utanç verici bir durum”
Gezi davasına dair ne dendi?
Burada açıkçası çok ciddi bir hak ihlali olduğu, bu konunun yargının feci biçimde siyasallaşması meselesiyle ilgili olduğu konusu hemen her oturumda gündem oluyor. Diğer ülkelerin heyetlerinden parlamenterler de sık sık dile getiriyor bu konuyu.
Bu kez Yasal İşler Komitesi'ne (Legal Affairs) Adalet Bakanlığı'nın İnsan Hakları Daire Başkanı davet edilmişti. O gelip Uluslararası Parlamenter Asamblesi’ne kısa bir sunum yaptı. İlgili soruları yanıtladı. Ben o komitenin üyesi değildim ama komitedeki üyelerden gün içinde bilgi almıştım.
Bakanlık temsilcisi Komitede kayyım atamaları, AİHM kararlarını tanımama, siyasallaşmış yargı süreçleri ve Kavala ve Gezi etrafında epeyce sıkıştırılıyor anladığım kadarıyla. Yani esasen hiçbirine söylenecek şeyleri yok. Bu aslında utanç verici bir durum. Yani oradaki yabancı parlamenterlerin “bu neden öyle oldu,” “şu neden oldu” soruları karşısında Adalet Bakanlığı temsilcisinin her hak ihlalini, hak ve irade gaspını “terör” gerekçesine dayandırması kimsenin ikna olacağı bir konu değil artık.
Son olarak şunun altını çizmek gerekir. Bizler bu mevzuları ulusal ve uluslararası alanda gündemleştirmek üzere seçilmiş milletvekilleriyiz.
Çözüm hangi mecrada ya da mekanizmadaysa oraya taşımaktan imtina etmeyeceğiz. Esasen bu mekanizmaların varlık nedeni de bu.
(ŞD/VC/EMK)