...ve Soros sonunda Harbiye'de
"Yaşa Varol, Popper, Fukuyama, Habermas..."

Acaba, dünyanın herhangi bir ülkesinde Kara Kuvvetleri Komutanı,
“post-modernite/”modernite” tartışmasıyla açmış mıdır Harp Okulu’nun yeni
öğrenim yılını? Hakikaten bir derya, İlker Paşa!
Felesefeyi askeriyeye çok gördüğümden değil bu soru! Keşke gerçekten öyle
olmuş olsaydı… Hiçbir şey, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisini ve toplumu
anlamakta geçerli yöntemler edinmesi bakımından derinlemesine felsefi
tartışmalar kadar yapıcı ve yaratıcı bir rol oynamazdı.
Ancak Org. İlker Başbuğ’un “post-modernite”/“modernite” tartışmasını -artık “ünlü söylevler” listesine girmeye hak kazanan- konuşmasına “kırmızı kuvvetler”/”mavi kuvvetler” zihniyetiyle taşımasına bakarsak felsefi retoriğinin böyle bir arka planı yansıtmaktan çok uzak olduğunu söyleyebiliriz.
Terimlerde süren sınıf mücadelesi
İşin doğrusu ortada “post-modernite”/“modernite” diye bir
felsefi tartışma da yok! “Modernizm” ile “modernite”, “post-modernizm”
ile “post- modernite” aynı köklerden türemiş olsalar da aynı şeyleri
adlandırmıyor! Post-modernite bir toplumsal koşulu ya da varolma durumunu
adlandırır ya da kurumlar ve koşullarındaki değişikliklerle ilgilidir.
Post-modernizm ise estetik, edebi, politik ya da toplumsal bir felsefedir,
kültürel ve entelektüel bir görüngüdür.
Marksist düşünürler Fredric Jameson ve coğrafyacı David Harvey, post-moderniteyi
geç kapitalizmle ya da “esnek birikim”le, yani kapitalizmin finans kapital
sonrası aşamasıyla özdeşleştiriyor. Onlara göre, bu aşama, emek ve sermayenin
kazandığı yüksek düzeydeki hareketlilikle, ve İkinci Dünya Savaşı sonrasının ekonomik
düzenini tanımlayan Bretton Woods sisteminin çöküşüyle eş zamanlı. Frederic Jameson'ın tanımıyla "post-modernizm geç kapitalizmin kültürel mantığıdır". Modernite ise kapitalizmin aşağıda Sanayi Devrimi ve yukarıda Aydınlanma ile özdeşleştirilen serbest rekabetçi dönemini tanımlıyor.
Kapitalizmin serbet rekabetçi çağıyla tekelci çağı arasında bir felsefi
tartışma olamayacağı aşikar, felsefe toplumsal durumlarla değil düşüncenin
hareketiyle ilgilenir. Ancak bütün konuşma boyunca bu terimlerle sürdürülen
akıl yürütmelere bakınca, komutanın ya konuya pek vakıf olmadığını ya da konuya
vakıf olmayan danışmanlarınca ciddi bir biçimde yanıltıldığını kabul etmekten
başka bir açıklama kalmıyor.
Gene de bu tartışmayı, bütün felsefi tartışmalar gibi, “kavramlarda süren sınıf
mücadelesi” diye okuyacak olursak, yol açtığı terminolojik skandala karşın aslında
konunun devlet ve iktidar üstüne bir tartışmayı kazanmakla ilgili olduğu
açık: Başbuğ’un konuşması, -doğrusu post-modernizm/modernizm olması gereken-
bir felsefi tartışma ekseninde, Harp Okulu öğrencilerinin başları üzerinden,
aydınları ve sermayeyi, varolan iktidar blokunu muhafaza için yeni bir
entelektüel-politik blok oluşturmaya çağırıyor.
Soros’un Popper’ı Kara Harp Okulu’nda
Başbuğ’un post-modern teoriye atfettiği “devletin,
ulus-devletin ve modernliğin zamanının dolduğu”na dair belirlemelerini çürütmek
gerekçesiyle başvurduğu dört düşünür, müstakbel Genelkurmay başkanının
ideolojik cephaneliğinin envanteri ve olası blokun mahiyeti ve uluslararası bağlamı bakımından çok ilginç ipuçları sunuyor.
Önce Karl Popper’i anıyor Başbuğ “özgürlük ve devlet” bahsinde. Aslında
hangi ansiklopediye baksa bulabileceği “Özgürlük aşkının, onun kötüye
kullanılmasının yarattığı problemleri görmemizi engellemesine izin
vermemeliyiz” türünden basmakalıp bir vecize için komutanın arayıp
Karl Popper’ı bulması çok ilginç.
Karl Popper’i daha çok “Açık Toplum ve Düşmanları” başlıklı iki ciltlik
eseriyle biliyoruz. Avusturya kökenli Britanyalı filozof, siyasi ve iktisadi
liberalizmin 20. yüzyıldaki en bağnaz ve uzlaşmaz ideologlarından biriydi. Ama
onu asıl popüler kılan Macar kökenli ABD’li spekülatör George Soros’un
esin kaynağı olmasıydı! Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından eski
SSCB coğrafyasındaki bir dizi Cumhuriyetin, Rusya Federasyonundan ve Bağımsız
Devletler Topluluğu’ndan bağımsızlığını ilan etmesi onun, adını Karl Popper’in
kitabından alan “Açık Toplum Enstitüsü”nün politik ve ekonomik
liberalizmi yaymayı öngören faaliyetlerine bağlandı.
Peki, bayram değil seyran değilken Popper’in Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Harp
Okulu açılışı konuşmasında zuhur etmesini, sadece onun bir “modernist” olmasına
mı bağlamalı? Adı Popperle tamamen özdeşleşmiş olan George Soros’un,
Washington’daki Bush yönetiminin 2008'de iktidarı Demokratlara devri için büyük
kaynaklar ayırmış olduğu ve gelecek ABD hükümetinde Soros’un büyük bir nüfuza
sahip olacağı bilgisi filozofu durup dururken Harp Okulu’na taşımış olabilir
mi?
“Tarihin Sonu”ndan devletin orta yerine
Postmodernizm’e karşı Başbuğ’un ikinci tanığı Francis Fukuyama. O da Harp Okulu nizamiyesinden şu vecizesiyle geçiyor:
“Devletin işlev sahalarının küçültülmesi, ancak bunun yanında devletin kurumlarının güçlendirilmesi ve kuvvetlendirilmesi [gereklidir].”
Hangi neo-liberal ideologa sorsanız küt diye size böyle bir
hikmet yumurtlayabilecekken Başbuğ bunu, neden Fukuyama’nın ağzından duymamızı
istiyor olabilir?
“Tarihin Sonu ve Son İnsan” başlıklı yapıtıyla yeni muhafazakârlığın,
bugün ABD’ye yön veren, kısaca “neo-con” diye adlandırılan ekibin öğretilerinin
kurucularından biriydi Fukuyama. Sınıf mücadelesinin insanlığın gündeminden
Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla birlikte kalktığını; kapitalizmden başka bir
gelecek kalmadığını sosyalizmin -Berlin Duvarının yıkılışıyla başlayan-
çözülmesiyle kafa karışıklığına düşmüş milyonlarca emekçiye özellikle enjekte
etme işlevini üstenmişti. Fukuyama 1997’de Clinton’ı ve 2001’de Bush’u Irak’a
saldırmaya davet eden dilekçelerin de organizatörlerindendi.
Ancak Fukuyama, 2003’ten bu yana Bush’tan desteğini çekti. Bush’un iktidardan
indirilmesini ve ABD’nin dünya hegemonyasını Wilsoncu bir tarzda kurması
gerektiğini savunuyor. Org. İlker Başbuğ’un, Fukuyama’yı neo-con
geçmişini hiç anmadan alıntılamasının sadece onun ulus-devleti (elbette Amerikan
ulus-devletini) yeniden politik projenin merkezine koyuşundan ötürü olduğunu mu
düşünmeliyiz? Fukuyama’nın da 2008 seçimlerinde Soros’la aynı kampta Bush’un
karşısında yer alacak olmasını tamamen unutmalı mıyız?
Habermas: Avrupa Birliği’nin içinde ulus-devletler
Ve Habermas!... Fukuyama, Soros ve Popper ile karşılaştırılamayacak
kadar ilerici bir felsefi gelenekten gelen Alman filozof Jürgen Habermas da
Başbuğ’un Harp Okulu konuşmasına “modernitenin bitmemiş bir proje”
olduğuna dair bir referansla giriyor.
Ancak, filozofun son yıllarda özellikle Avrupa Birliği’nin Amerika Birleşik
Devletleri’nin yanısıra ve dengeleyeci bir küresel güç olarak kendini yeniden
kurması çağrılarının güçlü bir sözcüsü olması onu bu konuşmaya taşımakta hiç
rol oynamamış mıdır dersiniz?
Habermas, 9 Mart 2006’da Almanya’nın en itibarlı insan hakları ödülü olan Bruno
Kreisky ödülünün kendisine verilmesi dolayısıyla yaptığı konuşmada şunları
diyordu:
“Bugüne değin Avrupalılar, NATO birliklerinde Amerikan yüksek komuta kademesinin emir ve yönetmeliklerine tabi oldular. Artık ortak askeri harekatlarda bile olsa kendi insan hakları kavrayışımıza, işkence yasağı ve savaş hukukuna sadık kalacağımız bir tutum takınma zamanı geldi.”
Aslında 27 Mart 2007’de Alman Haber Ajansı’na (DPA)verdiği demece bakınca Habermas’ın Avrupa Birliği’ne bakışının tam da Başbuğ’un aramakta olduğu “altın orta”yı hedef gösterdiğini görebiliriz.
“Habermas, her ne kadar AB’ye üye ülkelerin Avrupa Projesi’nin anlamı üzerinde anlaşmaları gerekse de ulus devletlerin zamanı dolmuş değil diyor. Uluslarüstü kuruluşların oluşturduğu uluslararası sahnede ve küresel oyuncular arasında ulus devletler hala ‘en önemli oyuncular.
”Habermas ‘değişmesi gereken –ve gerçekten de çok değişen şey- ulus-devletlerin kendi gözlerine nasıl göründükleri’ dedi.
“ABD Başkanı Bush’u yüksek sesle eleştiren Habermas, uluslar arası camianın ABD olmadan yapamayacağı üstünde ısrarla durdu… ve Bushu eleştirmesinin bir genel anti-Amerikan duyarlığı yansıtmakla ilgili olmadığını sözlerine ekledi.”
Başbuğ’un "kimlik politikaları"nın zararına şahit gösterdiği Robert
Antonio'nun felsefe ve politika teorisi bakımından herhangi bir belirgin önemi
yok. Sağcı Popper ve Fukuyama’yı soldan dengelemek için Habermas’ın yanına,
terazinin öteki kefesine “post-modernizm” eleştirisi bağlamında
yerleştirildiğini söylesek başımız ağrımaz.
Org. Başbuğ’un, muhakemesini sonlandırırken yaptığı şu belirlemeyse bütün
konuşmasının özünü toparlaması bakımından da semptomatik:
“Küreselleşmenin olumsuzluklarına karşı koymak için, küreselleşmenin baş aktörleri de hızla kendi ulusal yapılarını korumaya ve güçlendirmeye yönelmektedir. Bu durum, ABD’de de, AB ülkelerinde de böyledir. Bu nedenle ülkeler tarafından izlenecek gerçekçi yol, ‘küresel düşünmek, ancak ulusal hareket etmek’ olmalıdır.”
Felsefi retorikle bezeli bu konuşma, aktüel politik imaları bir yana,
silahlı kuvvetlerin önümüzdeki yıllarda hükümetin yanısıra bir
ideolojik-politik hegemonya odağı olma doğrultusunda ciddi bir çaba ve AKP'nin "post-modernist" blokuyla entelektüel rekabet içinde olacağına dair güçlü belirtiler sunuyor.
Silahlı Kuvvetler’in bu yönelişle, Washington’la, 2008’den sonra yatışması
mümkün kısmi ihtilaflar dışında bir çatışma içinde olmadığını, Avrupa
Birliği’yle bütünleşmenin Habermasçı yorumuyla hiçbir çelişkisi bulunmadığını ortaya
koyarak, büyük sermaye, hükümet ve liberal/muhafazakar aydınlarla
uluslararası kapitalizmin ve neo-liberal küreselleşmenin mantığına uygun ancak
yeni, "otoriter" avantajlar peşinde de koşan, yeni bir mutabakat arayışını, bir restorasyon
perspektifini dile getirdiğini söyleyebiliriz.
Bu mutabakatta emekçilere ve sola hiçbir yer olmadığını eklemeye bilmem gerek
var mı ? (EK)
Ertuğrul Kürkçü: "Kürtlerin ve sosyalistlerin kurtuluş projeleri birbiriyle yakından ilişkili olmak zorunda"

Öcalan’ın dediği

"Yeni anayasa" kime lâzım?

ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN ÖNÜ AÇILIRKEN
AKP'nin tarihsel yenilgisi ve olasılıklar

Uzun, sıcak yaz…
