AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ; 24 Temmuz 2009 günü Habertürk televizyon kanalında yaptığı açıklamasında, bir aydır HSYK görüşmelerini kilitleyen ne ise Kurulun kamuoyunun önüne çıkarak açıklama yapmasını istedi.
Bozdağ'a göre; "Zira burada yargı, hakimler zarar görüyor. Hukuk devleti ilkesi zarar görüyor. Maalesef millete tuzun koktuğu gibi bir anlayış hakim oluyor. Hiç kimsenin böyle bir anlayış oluşmasına fırsat vermesine hakkı yoktur".
Birkaç dakika geçmeden HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek yanıtladı: "Üzüntümüzün büyük olduğunu söylemek istiyorum. Yargıyı yargıya bırakmalarını, özellikle yargının kurul içindeki muhatabının kurulun başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı olduğunu bilmelerini istiyorum. Lütfen "tuzun bile koktuğundan' bahsedebilecek derecede ağır ithamlarda bulunmasınlar.Özellikle bu kamuoyunda ileri derecelere varmış bulunan bölünmelere sebep olacaktır..."
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu'nu dingin bir biçimde okumanın herkese çok yararı var...
Özellikle "hukuk devleti" adına konuşan siyasilere okumalarını öneririm. Bu çok sıcak havalarda soğuk duş etkisi yapar, iyi olur.
Bu raporun hazırlanmasında "adaletin gerçekleşmesi için" çağcıl çözümler arandığına özellikle vurgu yapılmıştır. Komisyon; aslında bu çabanın, Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin daha güçlü bir şekilde sürdürülmesindeki önemin bilinciyle hareket edildiğinin altını çizmektedir.
Bu görüşe katılıyorum. Çünkü, adaletin gerçekleşmesi için yapılması gerekenlerin tümü öncelikle Türk halkını çok yakından ilgilendirmektedir.
Rapordaki tespite göre; "Türk yargısının ciddi yapısal, kurumsal sorunları bulunmaktadır. Bu nedenle reform adına şimdiye kadar yapılan pek çok iyileştirme ve güncellemelerin uygulamada ciddi hiçbir yansıması görülmemiş, bu nedenle de yargının temel sorunları sürekli gündemde kalmıştır".
İhtisas Komisyonu Raporunun temel vizyonuna göre: " Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gerekleri doğrultusunda; evrensel hukukta kabul edilen temel ilkelere de dayanmak suretiyle, adaletli bir hukuk düzeni oluşturup, toplumumuza her alanda zahmetsiz, hızlı, isabetli, etkin, güvenli yargı ve adalet hizmetleri sunmaktır".
Dönelim Raporda yer alan yargının temel sorunlarındaki "durum tespitine"...
Türk adalet ve yargı sistemi, yapısal, örgütsel, işlevsel, insan ve malî kaynakları bakımından çok ciddî ve çözümü kolay görünmeyen sorunlarla karşı karşıyadır.
Yargılama organları Anayasa'nın 90/son fıkrası çerçevesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanması hususunu gerektiği ölçüde göz önünde bulundurmamaktadır.
Yargılama düzeninde iddia ve savunma güçleri arasındaki silahların eşitliği ilkesinin gereklerinin her aşamada ve konumda yaşama geçirilememiş olması savunma ve dolayısıyla adalet üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır.
Yargılama sürecinde savcılar ile eşit konumda bulunmaları gereken avukatların, duruşma salonlarındaki rolü ve etkinliğini arttırmaya yönelik yasal düzenlemelere henüz gidilememiş olması önemli bir eksiklik olarak devam etmektedir.
Ceza davalarında avukatların yargılamanın her aşamasında (yani, gözaltına alınmadan itibaren ceza infazının tamamlanmasına kadarki süreçte) şüpheli, sanık ve mahkûmlar ile her durum ve koşul altında görüşebilmelerinin sağlanması için gerekli olanaklar henüz sağlanmış değildir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Yüksek Askerî Şura tarafından kesin olarak alınan idarî kararlara karşı, yargı mercilerine başvurulamaması nedeniyle, söz konusu Kurullar, âdeta birer özel idarî yargı organı niteliğine dönüştürülmüş olmaktadır.
Bu durum, hukuk devleti ve adil yargılanma ilkeleri ile bağdaştırılamamaktadır.
Yargı bağımsızlığı ve hâkim güvencesi ilkeleri mevzuatta yeterince sağlanamamıştır. Örneğin, Anayasa'da (m. 140/6 ve m.159 gibi) yargının yönetimi ve denetimi, yürütme organının bir parçası olan Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak düzenlenmiştir.
Adalet Bakanı ile Müsteşar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda başkan ve doğal üye olarak yer almaktadır. Ayrıca, hâkim ve savcıların adaylığa seçilmeleri ve atanmaları, mesleğe kabulleri ve atanmaları, tayin ve görev yerlerinin geçici görevle değiştirilmeleri, denetlenmeleri ve hatta görevde yükseltilmeleri Adalet Bakanlığı'na bağlı Personel Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulu Başkanlığı aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Bu durum, sonuçta, yargıda bağımsızlık ve hâkim güvencesi ilkelerinin işletilmesinin önünde ciddî engeller yaratmaktadır.
Türkiye'de yargı reformu adı altında yapılanların hiçbirisi, uygulamada hiçbir ciddiyete sahip değildir.
Nasıl çözeceğiz? Yaraya tuz basmakla mı? Tuzu koklamakla mı? Tuzu kokutmakla mı?
Belki de şöyle ifade etmek daha doğrudur. Türkiye'de yargı ile ilgili olan sorunlar kanayan bir yaradır. Bu yüzden sürekli gündemdedir.
Ancak "hukuk devleti" lafını ağzından eksik etmeyen politikacılar, sorunlara çözüm üretmek yerine, yargıda kanayan yaraya tuz basmaktan çekinmemektedir.
Aslında bu tür değerlendirmeleri yapmaktan çekinmeyen böyle bir siyasi anlayışın tuzu çoktan kokmuştur.(Fİ/EÜ)