Siyasi partiler dışında sivil toplumun bir bölümü ve konuyla ilgili bilim adamlarının büyük çoğunluğu, sorunun çözümü yönündeki görüşlerini bıkmadan yinelediler, somut öneriler geliştirdiler. Ben, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun çalışmalarını yeniden düzenleyen bir kanun taslağı yazıp bir günlük gazetede yayınladığımı anımsıyorum. Yüksek mahkemelerin başkanları da, her yıldönümü töreninde, bu alandaki yakınmalarını yıllar boyu tekrarladılar.
Bu kez de, konuyla ilgili olarak, Yargıtay'ın bir taslak hazırladığını gazetelerden öğreniyoruz (Radikal, 02.01.03).
Sorun nerede başlıyor?
Türkiye'de yargının bağımsız olmadığı, yargıçların güvence altında bulunmadığı saptaması, elbette en başta Anayasa'dan hareketle yapılıyor.
Anayasa aslında yargının bağımsız ve yargıçların da öbür erkler karşısında güvencelerle donatılmış olması gerektiği konusunda temel ilkeyi benimsemiş bulunuyor. Ancak, sorun, bu ilkelerin yaşama geçirilmesi ile ilgili düzenlemelerden kaynaklanıyor.
Yargıcın güvenceyle donatılması, onun yasama ve yürütme organının müdahalesinden korunmasını gerektiriyor. Bunu sağlamanın yolu da, yargıcın her türlü özlük işlerinin, idarenin dışında bir kurul tarafından yürütülmesinden geçiyor.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kurulmasının nedeni bu.
Ancak, bu Kurulun yapısı ve çalışma biçimi öyle bir biçimde düzenlenmiştir ki, sağlanmak istenen güvenceler ortadan kaldırılmıştır.
Bu konuda, Anayasa'dan kaynaklanan iki temel düzenleme, iki temel sorun kaynağı var. Birincisi, Kurul'un başkanının adalet bakanı olması, adalet bakanlığı müsteşarının da kurulun tabii üyesi sayılmasıdır. Bu düzenlemeyle, Yürütme organı, Kurul'a, dolayısıyla yargıçların özlük işlerinin düzenlenmesine doğrudan müdahale olanağı bulmaktadır. İkinci sorun kaynağı ise, adalet bakanına tanınan, hakim ve savcıları geçici yetki ile görevlendirebilme olanağıdır. Adalet bakanı, bu yetkiye sahip olmakla, hakim ve savcılar üzerinde etkili olma durumuna kavuşmuş bulunmaktadır.
Anayasa değişikliği yapmadan bu iki sorunu ortadan kaldırma olanağı bulunmamaktadır.
İkinci sorun alanı: Yasa
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kuruluşu, üyelerinin bileşimi, yetkileri, çalışma usulleri yasayla belirlenmiştir. Yasanın temel yaklaşımı, Kurul'un yargıç üyelerinin "işe karışmasını önlemek" ve Kurul'un tüm yetkilerini fiilen adalet bakanlığına kullandırmaktır.
Uygulama da böyle olmuş, yargıç üyeler, adalet bakanlığınca hazırlanan karar taslaklarının onaylayıcısı konumuna indirgenmişlerdir.
Herşeyden önce, hakim ve savcıların özlük dosyaları Kurul'da değil, adalet bakanlığındadır. Kurul'un bir binası, bir çalışma mekanı bile yoktur. Kurul sekreterya sahibi değildir, hazırlık çalışmalarını yürütecek yardımcı yargıçlar istihdam edememektedir. Aslında çoğunluğu oluşturan yüksek yargıçlar, Kurul'da tam gün çalışmamakta, Yargıtay ya da Danıştay'daki asli görevlerini yürütmektedirler.
Bu koşullarda, alınan kararlarda yargıç üyelerin etkili olması gerçekten de olanaksızdır. Hakimler ve savcılar Yüksek Kurulu, fiilen adalet bakanlığıdır ve bu durumun değiştirilmesi için çok geç kalınmıştır.
Yargıtay'ın teklifi
Yargıtay'ın teklifi, gazetelerde yer verilenden ibaret değilmiş gibi görünmektedir. Teklif, muhtemelen daha kapsamlı ve ayrıntılıdır. Teklifin tümünü okumadan bir değerlendirme yapmak elbette eksik olur.
Teklif, anlaşıldığı kadarıyla, Kurul'un bileşimini değiştirmeyi önermekte, bakan ve müsteşara Kurul'da yer vermemektedir. Bu, doğrudur. Ancak, bunun hemen ardından, Kurul'un mekan olarak da Adalet Bakanlığı'ndan ayrılmasını, kendi bürokrasisinin kurulmasını, dosyaların bakanlıktan Kurul'a aktarılmasını, yardımcı yargıç personel çalıştırılmasını, Kurul üyelerinin Kurul'da tam gün çalışmalarını sağlayacak düzenlemelerin de gelmesi gerekir ve belki de gelmektedir.
Kurul üyelerinin atanmasında yeni bir yöntem önerilmektedir. Üyeleri Cumhurbaşkanı'nın değil Yargıtay ve Danıştay'ın seçmesi önerilmektedir. Seçim Yargıtay ve Danıştay tarafından yapılsa da atamanın Cumhurbaşkanınca yapılması da düşünülebilir.
Bu yeni düzenlemede, elbette geçici görevlendirme ve soruşturma yetkisinin de adalet bakanından alınıp Kurul'a bırakılması gerekecektir. Anlaşıldığı kadarıyla, teklifte bu doğrultuda hükümler yer almaktadır.
Önemli bir yenilik, Kurul içinde iki alt kurulun oluşturulması, adli yargı hakim ve savcılarının özlük işleriyle Yargıtay'dan seçilen üyelerin oluşturduğu Adli Yargı Kurulu'nun, idari yargı hakim ve savcılarının özlük işleriyle de Danıştay'dan seçilen üyelerin oluşturduğu İdari Yargı Kurulu'nun yetkili kılınmasıdır. Bu öneriye de olumlu bakmak doğru olur.
Genel olarak değerlendirmek gerekirse, Yargıtay'ın böyle bir çalışma yapmış olmasını olumlu bulmamak mümkün değildir.
TBMM, konuyu ele alma iradesini gösterdiğinde, Yargıtay'ın önerisini, elbette bu alanda ortaya konulan başka önerilerle birlikte dikkate almalıdır.
Yargıtay'ın bu teklifi hazırlamış olması, TBMM'nin bu konuda harekete geçmesini sağlamakta etkili olursa, hukuk devleti anlayışını hakim kılma yolunda önemli bir işlevi de görmüş olacaktır. (BB)