2023 genel seçimlerine ramak kala sürecin sürprizi hiç beklenmedik yerden geldi. Bir zamanlar iktidarın ağır toplarından olarak Urfa belediye başkanlığı, sonra da vekilliği ve Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı da yapmış olan Ahmet Eşref Fakıbaba sadece partisinden (Ak Parti) değil vekillikten de istifa etti.
Üstelik etik dersi verir gibi bir istifa. “Siyasi ve ahlaki anlayışıma uygun olmayan bazı kişilerle bundan böyle beraber olmayacağım için mutluyum. Ak Parti Üyeliğinden ve AK Parti için bana oy veren hemşehrilerime saygısızlık olmasın diye Milletvekilliğinden de istifa ediyorum.” diyerek…
Hayli uzun zamandır bu tür bir vekil tavrı ile karşılaşmadığımın altını özellikle çizmeliyim.
Neden mi bunu yazdım. İki nedenle!
İlki ikinciye mesnet olsun diyedir.
Fakıbaba’ya sahiden bir hak teslimiyeti olmalı. Vekillikten de istifa ederek en azından aday olduğu partisi nedeniyle kendisine oy verip seçenlerin oylarının hakkını yine seçmenlerine teslim ettiği için tabii ki.
Ve elbette bir diğeri de yüzümüzü parlamentoda döndüreceğimiz “bizim mahalle”nin seçim ittifakları nedeniyle seçili kimi vekillerine!
Neden mi; şöyle ki:
TİP’li vekil Sera Kadıgil’in bir konuşmasına geçtiğimiz günlerde denk geldim. Dediği aşağı yukarı şöyleydi; “Bakın mecliste muhalif olarak 4 vekiliz. Nasıl bir muhalefet yapıyoruz görüyorsunuz. Bizi 20 vekil olarak yollayın meclise, orada nasıl bir muhalefet yapacağımızı herkes görür.” Bu mealdeydi konuşması.
Evet Sera Kadıgil vekil olarak seçildiği CHP’den istifa edip TİP’e geçmişti ama TİP’teki arkadaşları HDP listesinden seçilip meclise gitmişlerdi. Sonra da istifa edip TİP’e iltihak etmişlerdi.
Bakıyor ve izliyorum öyle bir vekil aidiyetiyle konuşuyorlar ki, sanırsınız bi hakkın kendi parti oylarıyla oralara taşınmışlar ve o vekilliği özgün güçleriyle hak etmişler. Sanırım öyle olduğuna da sahiden inanıyor(lar)! Yoksa mecliste 50 küsur vekili olan ve her gün sahada olup bütün aktiviteleri bloke edilen HDP’li vekilleri “muhalefet olarak” dahi telaffuz edemeyip, muhalefeti kendi 4 vekillikleriyle sınırlamak nasıl bir mantıktır anlaşılması sahiden zor!
Kimi HDP’li vekiller de HDP listelerinden seçilip sonra istifa ederek gidenlere “onlar yine bizim arkadaşlarımız” dese de bu o kadar kolay değil ve kolay da olmamalı.
Şu “sol ve demokratik güç birliği” bunca konuşulur ve gündemleşirken önümüzdeki seçimlerde gerçek manada tablonun ortaya çıkması için doğru olan, sol partiler parlamentoda elbette çok haklı olarak gurur duydukları “özgün” muhaliflikleriyle ispatı vücut için kendi sol kimlikleri ve örgütlülükleri ile seçime girmeliler.
Buna temsiliyet ve hakkaniyet anlamında yürekten inanıyorum. Seçilebilecek oyu kendi bağımsız iradeleriyle almalı ve daha sonra da olası güçbirliği Meclis çatısı içinde oluşmalı. Sanırım bu daha hakkaniyetli ve daha demokratik olacaktır.
HDP’li seçmenin oyuyla meclise gidilecek sonra da “hadi bana eyvallah ben kendi partime gidiyorum artık orda politika yapacağım” denilecek. Velev ki bu seçim öncesi protokolü olsa bile! Üstelik giderken de listesinden seçilinen partiye “demokrasi dersi” vermeye yeltenilerek!
Protokol yapılırken, sonra vekil olarak seçilmişken ve daha sonra da tam iki yıl boyunca birlikte; mecliste ve sahada politika yaparken partinin politikasında ne değişti ki şu sözler edildi vekil Ahmet Şık tarafından: “Parti yönetiminde bulunan hâkim bir anlayışın HDP’nin gücü, anlamı ve değerleri hilafına demokratik teamüllerden uzak tutumlarında ısrarı nedeni” (basın…) ile HDP’den istifa…
İşin açıkçası ve doğrusu seçim sathı mailine girilmişken bu ve benzer durumlar derinlemesine tartışılıp konuşulması gereken konular. Kürt seçmen tabanında bu mevzular ciddi ciddi konuşuluyor. Muhtemelen HDP’ye de yansıdığını düşünüyorum.
Yine Sera Kadıgil’den örnek vereyim. Enver Aysever’e yakın günlerde Tele1’de konukken şöyle diyordu: “bakın tele 1 gibi sesimizi duyurabileceğimiz başka bir kanal var mı? Yok. BirGün, Evrensel dışında başka bir gazete de yok”. Durum bu. Muhalif ve adı “özgür basın” olarak bilinen medyayı bile kendi çeperi ile sınırlamanın tip’ik ifadesi!
İçim ezilerek ve cidden rahatsız olarak bunları yazıyorum. Bu dil soldan çarklı da olsa 12 Eylül öncesinin Kürdü kendi örgütlülük alanı içinde sayan sol muktedir dilidir. Anlaşılan hâlâ bilinçaltından dışa vuruyor.
Bir de bu seçim ittifakları ya da “bileşen” vesilesiyle HDP listelerinden vekil seçilip daha sonra bir şekilde kopan, ayrı düşenlerin neredeyse tümü sorunlu; tek tek isimlerini vermeyeyim. Belki o da ayrı bir yazı konusu olur.
Keşke siyasal partiler ve seçim kanununda bu yönde de kalıcı bir değişiklik yapılıp “Hangi partiden olursa olsun; seçilen vekil, seçildiği seçim dönemi süresince yine seçildiği partiden ayrıldığı takdirde milletvekilliğinden de istifa etmiş sayılır” hükmü konulsa… (ŞD/AS)