İnsanlar genel olarak suçlarına, eksikliklerine, bilgisizliklerine gerekçe ararlar. Ancak bu arayışta kişinin kendini nasıl konumlandırdığı önemlidir. Erkek egemen bir geleneğe sahip ve özeleştiri kültürü olmayan toplumlarda kişi, hep kendini haklı, karşı tarafı haksız görür. Bu bakış tarzı ona bir rahatlama sağlayabilir ama kişiliğinde de olumsuz bir gelişme oluşturur.
Kişisel gerekçe üretme anlayışının toplumsal ilişkilerdeki kapsamı ve yansısı, ‘bize herkes düşman’, ‘bizim üzerimizden oyun oynuyorlar’ gibi bir siyasal anlayışa tekabül eder. Suçunun, eksikliğinin, bilgisizliğinin nedenlerini tamamen kendi dışında arayan ve başkalarına yükleyen anlayışın siyasetteki karşılığı, ‘düşman yaratma’ ve ‘biz iyiyiz, onlar kötüdür’ söylemidir. Birçok ideoloji de, kendi doğruluğunu başkalarının yanlışlığı üzerinden kanıtlamaya çalışır. Bu durumda inşa edilen doğrunun gerçeklikle bir bağının olup olmadığı hiç önemli değildir. O ideoloji ve siyaset, böylece ‘inanca’ dönüşerek tamamen algı oluşturmayı amaç edinir.
Bizim gibi toplumların ideolojilerinde ve siyasetlerinde rasyonaliteden çok duygunun/inancın ağırlıkta olması bundandır.
Kimi solcular için her kötü durumun nedeni emperyalizmdir!
Milliyetçiler için neredeyse bizim dışımızdaki herkes bize düşmandır! Ermeniler, Yunanlar, Yahudiler, Ruslar…
Siyasal İslamcılar için bütün kötülüklerin başı Siyonizm’dir, Yahudiliktir. Şimdilerde iktidar oldukları için uluslararası ilişkilerin realitesi nedeniyle bunu sıkça telaffuz etmiyorlar.
Emperyalizm de, Yunanistanlılar da, Ermeniler de, İsrail de, Siyonizm de varlar. Ancak bu varlıkları herkesin kendi meşrebince baş düşman ilan etmesi, kendilerince tamamen siyasal bir alan açma çabası olup gerçeği gizlemeyi, sorumluluktan kaçmayı, toplumu kandırmayı amaç edinir.
Bugün siyasal İslamcılar iktidar oldukları için açıkça İsrail’i, ABD’yi, Siyonizm’i toplum nezdinde açıkça düşman ilan edemiyorlar. Bir diğer deyişle bu merkezler üzerinden bir siyasal saptırma yapamıyorlar. Çünkü devletlerarası ilişkiler bu algı operasyonlarını kaldıramaz; sermaye akışları var, ticari ilişkiler var vb.
Bu alanda örnekler de yaşandı. AKP iktidarının İsrail’e, Rusya’ya attığı çalım, Türkiye’ye gol olarak döndü. O günleri hatırlamaya çalışalım; iktidara yakın medyada neler neler yazılmadı ki: ‘İsrail o kadar şımarıktı ki, ilk defa gerçek bir dünya lideri karşısında dersini aldı vs. Ruslar diz çökecek, kopardıkları ilişkilerin tamiri için kısa süre sonra asıl kendileri bizden özür dileyecek vs.’
Kim döndü?
AKP, şimdi bunun telafisiyle uğraşıyor.
AKP’nin hık deyici kalemleri şimdi neler yazıyorlar?
Dünün düşmanı Rusya ile ittifak olmaktan, ABD’ye ve AB’ye tavır koymaktan söz ediyorlar!
Dünyada böyle bir medya örneği var mı bilmiyorum ama herhalde medya eğitiminde “Havuz Medyası”, medya haberciliği ve ahlakının bozulmasına dair bir ders olarak okutulabilir.
AKP ve medya uzantıları, yeni bir kötülük merkezi uydurmalıydılar.
Sorumluluktan kaçış
AKP iktidarı politik paradigmasını Türkiye Cumhuriyeti’nin Erdoğan’la birlikte ilk defa şahlandığı, aktif dış politikaya geçtiği, ekonomik olarak güçlendiğini, başta Ortadoğu olmak üzere uluslararası etkin bir güç haline geldiği, Türkiye’nin enerji nakli alanında jeostratejik önemine vardığı, Batı’ya ve hatta “Dünya beşten büyüktür” denilerek BM’nin beş daimi üyesine meydan okuduğu iddiası üzerine bina etti. Tabi bu inşanın çimentosu olarak epeyi miktarda Osmanlıcılık ve İslamcılık referansları kullanıldı.
Gerçeklikten kopuk olarak inşa edilmiş böyle bir paradigmanın sorunlar yaşaması muhakkaktır. İşte topluma yaşanan ve yaşanacak sorunların paradigmadan değil, onun dışından ve ona karşı olan bir merkezden kaynaklandığı anlatılmalıydı.
Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen; Erdoğan’ı, AKP’yi yıkmayı amaç edinen ve “Paradigmanın İflasını” (bkz. Fikret Başkaya) gizleyen bir odak buldular: “Üst Akıl”!
Üst aklın menşei ve siyasal aidiyeti somut olarak belirtilmediği için, her duruma göre uyarlanabilir. Üst akıl için yaratılan bu serbest alan, iktidar için de her ihtiyaç duyduğunda geniş bir suçlama sahası yaratır. Kimliği gizlenmiş bir üst akıl, yerine göre ABD olur, CIA olur, AB olur, Almanya olur, İsrail olur, MOSSAD olur, İngiltere olur, Rusya olur; olurda olur!
İddiacıları tarafından somutlanmayan ‘üst aklın’, alıcıları tarafından geniş bir yorumlama sahası oluşur. İsteyen istediğini bir ‘üst akıl’ merkezi ilan edebilir. Bu siyasal alan oynaklığı doğal olarak AKP iktidarına da oynaklık sağlar.
Hatta bu oynak sahada bir kokteyl üst akıl da olur!
Tıpkı kokteyl terör iddiasında olduğu gibi! PKK’yı FETÖ’yü, IŞİD’i biraraya getiren, paslaşarak terör eylemleri yaptıran ve bu farklı gibi gözüken örgütleri eylem dayanışmasına götüren işte o üst akıldır vs. vs.
Böyle bir mantık yürütmenin akılla değil ama siyasetle ilgisi var. İktidar kendine karşı olan tüm güçleri aynı torbaya doldurarak “biz” ve “ötekiler” başlığı altında tek kalem muhasebesine girmesi, hesaplardan kaçma yoludur.
Elbette dış etkiler var, emperyalizm var vs.
Ancak bu ülkenin geri kalmasının, demokratikleşmemesinin, sömürünün, yolsuzluğun, işsizliğin, soygunun, çevre tahribatının nedeni emperyalizm, Siyonizm vs. değil ki.
Bir ülkede asıl belirleyici olan, iç dinamiklerdir.
Bu ülkeyi sömürenler, bu ülkeyi yönetenlerdir!
Bu ülkenin kamu kaynaklarını talan edenler, iktidar gücünü kaynak dağıtım aracı olarak kullananlar, bu ülkenin dünkü ve bugünkü iktidarlarıdır.
‘Üst akıl’ adında hayali bir düşman yaratarak toplumu kandırıyorlar!
İktidarı da, medyası da, iktidarın zenginleri de ‘cambaza bak cambaza’ diyerek işlerini yürütüyorlar!
Üst akılmış…
Sizlerin ki alt akıl mı o zaman?
Hayır!
Üst akıl gibi bir uydurmayı yaratarak, kötülükleri o üst akla yıkan kurnazlığınız ve topluma çektiğiniz algı operasyonu için asıl üst akıl sizlersiniz.
Ancak tarih önünde sorumluluktan kaçamayacaksınız. (HŞ/HK)