Halkbank, 1.250 kişilik uzman yardımcısı, servis görevlisi ve banko görevlisi açığını kapatmak için bir sınav açtı. Anadolu Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen sınav, Türkiye çapında 17 merkezde yapıldı. Buraya kadar her şey normal görünüyor, değil mi? Bir kamu bankası, eleman açığını kapatmak için bir sınav yapıyor. Peki ya başvuru sırasında alınan 50 TL ne için?
Yeni bir iş sektörü olarak işe alım
Mevzubahis sınavın başvuruları esnasında, sınava girmek isteyenlerden 50'şer TL talep edildi. Bu ücretin "sınava girmek isteyenlerden" talep edildiğini söylersek bu ifade yanlış anlaşılabilir. Zira, her bir pozisyona başvuru, ayrı ayrı 50 lira demek. Yani üç ayrı pozisyona başvurmak isterseniz 150 lira haraç ödemeniz lazım.
Halkbank Genel Müdürü Hüseyin Aydın, mükerrer başvurularla birlikte toplam 300 bin başvuru olduğunu belirtmiş. Bu ne demek? Çok kabaca, 15 milyon liralık bir gelir, bir haksız kazanç demek. Sınav masrafları olsun, tamam, ama bir sınıfta (veya amfide) en az 20-30 kişinin sınava girdiğini düşünürsek, her bir sınıfın masrafı 1.000-1.500 lira olabilir mi? Sınava girenler büyük hırsla işaretleme yapıyor da sıralar mı aşınıyor, deliniyor mesela?
Genel Müdür Aydın, bu paranın tek kuruşunun bankanın kasasına girmediğini, tamamının Anadolu Üniversitesi'ne aktarıldığını ifade etmiş. Pekala, Anadolu Üniversitesi bu taşeronluk işinden milyonlar kazanmayı hak ediyor mu? Bilim üretmesi gereken bir yerin, bir üniversitenin, hadi vakıf üniversitelerinde bu kapitalist yaklaşım görece alışıldık bir durum ama özellikle de bir devlet üniversitesinin, işsiz insanların umutlarını bu şekilde sömürmesi ne kadar doğru? Bu yapılanın üstüne Anadolu Üniversitesi'nin şeffaf davranıp, "bu alınan paranın şu kadarı şuna, bu kadarı buna gitti, bize gelişi 49, valla kurtarmaz!" diye bir açıklamasını beklemek, çok şey mi istemek olur?
Benim üniversitelerim işini bilir
Bu yaşanan olayın bir benzeri, yazın yüksek lisans başvuru dönemlerinde de yaşandı. Bildiğim, üzerine düşündüğüm ve dahi yazdığım bir örnek olarak, mezunu olduğum Hacettepe Üniversitesi'nden -Ankara Üniversitesi başvuruları ücretsiz kabul ederken- her bir başvuru için 75 TL talep eden ticarethaneden bahsedelim kısaca.
Psikoloji bölümü, klinik psikoloji ve gelişim psikolojisi dalında başvuruları kabul etti. Anadolu Üniversitesi sürümden kazandığı için, Hacettepe düşük sayıdaki başvuruları düşünerek kâr marjını birkaç yüz kat daha yüksek tutmuş. Klinik psikolojiye alınacak öğrenci sayısı 4 (yazıyla, dört) idi.
Bunun için kaç başvuru aldıkları hakkında fikrim yok, ancak 80 kişi çağırdıkları mülakatın öncesinde belki mülakata dahi çağrılmadan, üniversiteye evrak teslim etmek için 75 TL ödeyen insanlar vardı. Bu 80 kişi, bir iş gününde görüşmesi yetiştirilmek üzere çağrıldı. Sonuçta alınan paralar Hacettepe'nin yanına kâr kaldı, parası olmayanlar bilet dahi alamadı ve piyangoyu dört çeyrek bilet sahibi paylaştı.
Nimet Abla rektör olsana!
Anlaşılan o ki, bu piyangoculuk işini bazı devlet üniversiteleri çok sevdi. Düşününce piyango/loto sistemiyle bu sistem arasındaki farkı ayırt edebiliyor musunuz? Ortada olası bir kazanç, daha az sayıda büyük, daha çok sayıda küçük olmak üzere irili ufaklı ikramiyeler var.
Olası dediysek, olasılık yüzde 1'in çok çok küçük bir küsuratı kadar. Aradaki tek fark, kazı kazanlarda veya piyango biletlerinde yüzde 20'lik amorti şansı olması, her beş biletin birinde hiç olmazsa paranın geri alınabilmesidir.
300 bin kişinin başvurduğu bir sınavda 1000 TL'lik bir maaş "kazanma" şansı binde 4'ken, amorti bir olasılık bile değil! (MSR/TK)
* Mert Seymen Renkmen, Ankara Üniversitesi Sosyal Psikoloji yüksek lisans öğrencisi.