Önceleri grizu patlamalarında ölen işçiler nedeniyle gündeme gelen iş kazaları son yıllarda "Tuzla" adıyla birlikte anılmaya başladı. Tuzla tersanelerinde gün geçmiyor ki ölümlü bir iş kazası olmasın.
Ölüm olaylarının artması üzerine tüm dikkatler "Tuzla tersaneleri" ne çevrilince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da çalışmalarını bu alana yoğunlaştırdı. Bakanlık İş Müfettişleri tarafından yürütülen denetimler raporlara bağlandı ve ölümlü iş kazalarının nedenleri, alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleri ile alt işverenliğe (taşeronlaşmaya) bağlandı.
Gerçekten, ekonomik krizden önceki tespitlere göre Tuzla tersanelerinde var olan 48 tersanede 1500 e yakın alt işveren bulunmaktadır. İşçilerin yüzde 90'ına yakını alt işveren işçisi olarak çalışmaktadır (Aslı Odman-Taraf-22.05.2008).
Ancak, Tuzla tersanelerinde yaşanan iş kazalarının altında yatan bir başka gerçek daha bulunmaktadır.
Alt işverenlerin sağlık ve güvenlik önlemlerini almakta yapısal ve amaçsal zorluklarının bulunduğu gözlense de, Tuzla tersanelerinde ölümlü iş kazalarının özellikle neden son iki yılda yoğunlaştığına da açıklık getirmek gerekmektedir.
Başka bir söyleyişle, Tuzla tersanelerinde asıl işveren-alt işveren ilişkisi bir şekilde tamamen önlense, tersanelerdeki iş kazaları önlenebilecek midir. İyimser bir bakışla en azından ölümlü iş kazaları azalacak mıdır.
Sanıyorum, Tuzla tersanelerindeki ölümlü iş kazalarına artık biraz da bu gözle bakmak gerekmektedir. Aksi takdirde, salt alt işverenlik kurumuyla konu açıklanmaya çalışılırsa, alt işverenliği sınırlandırıcı önlem alacağız diye olmayacak düzenlemeler yapılacak ama korkarım sorun devam edecektir.
Basına yansıdığı kadarıyla Dünya Denizcilik Örgütü, 15 yaşından büyük gemilerin 2005 yılında, tek cidarlı gemilerin ise 2015 yılında seferden çekilmesi kararı almıştır. Yeni gemi yapımına acil gereksinim doğmuştur. Bu nedenle, 2005 yılından bu yana Türkiye yoğun bir gemi yapımı talebiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu durum esasen ekonomik bir fırsattır. Ama bu gereksinimin karşılanabilmesi için bu talebi karşılayacak altyapıya gereksinim bulunmaktadır. Halbuki, Tuzla tersaneleri bu yoğun talebi karşılayacak durumda değildir. Talebin başladığı 2005 yıllarında Tuzla tersanelerinde tamir edilen veya yenisi inşa edilen gemi 331 bin dwt. iken bu miktar 2007 yılında 1milyon dwt'ye çıkmıştır. Buna karşın aynı dönemde, Gemi İnşa Sanayicileri Birliği GİSBİR'in verilerine göre işçi sayısı 24 200'den 33 000'e çıkmıştır. Üretilen gemi boyutları da büyümüştür. (Aslı Odman-Taraf-22.05.2008)
Görüleceği üzere, Tuzla tersanelerinde görülen işin kapasitesi 2 yıl içinde 3 kat artmışken, işçi sayısı ancak 1/3 oranında fazlalaşmıştır. Üstelik tersanelerin üretim kapasitesi 3 kat artarken tersanelere ayrılan alan genişlemediğinden, artan üretim, önceki kapasiteye göre ayarlanmış fiziki alanda gerçekleştirilmektedir.
Üç katı artan işin, neredeyse mevcut işçilerle karşılanmasının verimlilik artışı ile açıklanması olanaklı olamayacağından, kapasiteyi çok aşan bu işler işçilerin, daha uzun sürelerle ve daha yoğun çalıştırılması yoluyla karşılanmaktadır. Nitekim, Tuzla tersanelerinde günde 22 saate varan, üç mesai üst üste yapılan çalışmalara rastlanmaktadır (Aslı Odman-Taraf Gazetesi-22.05.2008)
Bu durumda, işçilerin ister alt işveren işçisi isterse asıl işveren işçisi olsun, uzun sürelerle ve yoğun çalışmalarından başka çalışma olasılıkları bulunmamaktadır.
Üstelik, uzun sürelerle ve yoğun çalışmalar işçilerde, yorgunluk, uykusuzluk, mide ve baş ağrıları, tansiyon, stres, kalp krizi gibi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bilimsel araştırma bulguları da bu yöndedir. Bu nedenle, uzun sürelerle ve yoğun çalışma, iş kazalarına neden olabilecek bağımsız, doğrudan bir iş riskidir. Ayrıca, diğer fiziksel riskleri tetikleyebileceğinden aynı zamanda dolaylı bir iş riskidir.
Nitekim, İş Kanununda da çalışma süreleri iş riski olarak görülmüş, bazı işlerde günlük çalışma süresi en fazla 7.5 saat olarak saptanırken bazılarında bu süreler 7.5 saatin de altında belirlenmiştir. Gece çalışmalarında en fazla 7.5 saat çalışılabilecektir. Çalışmanın sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için dinlenme süreleri düzenlenmiştir.
Bu durum da, diğer tüm önlemler alınmış olsa bile, uzun ve yoğun çalışma sürelerinden kaynaklanan iş riski önlenmedikçe sorun, alınmayan güvenlik önlemlerine (neden alınamadığına değil) ve alt işverenlik kurumuna bağlandıkça, çözülemeyecek ve iş kazaları devam edecektir. Nitekim, acil ve hayati eksiklikler nedeniyle iş denetimi sonucu faaliyeti durdurulan bir tersanede, önlemler alındığı için faaliyete geçmesine izin verilen günü takibeden günde ölümlü iş kazası olmuştur.
Ele alınması gereken bir başka konu da, iş denetimi politikaları olmalıdır.
İş denetimi, yapay olarak "teknik" ve "sosyal" olarak iki gruba ayrılmıştır. İş Kanununun iş sağlığı ve güvenliği bölümüne "teknik" müfettişler(mühendisler vb.); işçilerin ücretleri, çalışma süreleri, dinlenme hakları ve iş ilişkisinin kurulması ile sona erdirilmesi, sözleşmenin korunması gibi konuların yer aldığı bölümüne de "sosyal" müfettişler (Hukukçu, ekonomist vb.) bakmaktadır. Halbuki, işyerinde yaşanan her iş ilişkisi ve bunu düzenleyen yasal kurallar, esas olarak işçilerin sağlığı ve güvenliği için kurgulanmışlardır. Bu nedenle, iş ilişkisine denetim bağlamında bakışta, birbiriyle bağlantı kurulmadan "teknik" konular ve "sosyal" konular ayırımına gidilmemelidir.
Ama denetim politikaları olarak ne yazık ki, işyerleri bir bütün olarak görülememiştir. Sağlık ve güvenlik yönünden (teknik) ayrı, ücret, çalışma süreleri, dinlenme hakları vb, yönünden ayrı (işin yürütümü yönünden) denetimler yapılmaktadır. Halbuki yukarıda örneklendirildiği gibi, çalışma süreleri, dinlenme hakları da, tıpkı kimyasal, biyolojik, ergonomik riskler gibi iş riskidir ve bu gözle ele alınmaları gerekir. İş denetimlerinde söz konusu yapay ayırım yerleşik olduğu için de, Tuzla tersanelerinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan denetimlerde, çalışma sürelerinin uzunluğu ve yoğunluğu genel olarak iş riski olarak algılanmamakta, işin yürütümü yönünden gerçekleştirilen denetimlerde ise, uzun çalışma sürelerine uyulmayan yasal normlar olarak bakılmaktadır.
Uzun sürelerle çalışmanın karşılığı ödenmeyen fazla çalışma ücretleri varsa ödettirilmekte, yasaya aykırı davranılmaktan dolayı cezai yaptırım uygulanabilmekte ve fakat tespitin iş kazalarıyla bağı kurulmamaktadır. Elbette, haftalık çalışma sürelerini aşan çalışmaların karşılığı ücretler ödenecektir. Ama, fazla çalışma karşılığı ücretlerin ödenmesi, iş riskine dönüşmüş fazla çalışmaların işçiler üzerinde yaratmış olduğu yorgunluğu, uykusuzluğu, depresyonu, stresi ortadan kaldırmayacaktır. Yapılmış fazla çalışmaların yarattığı iş riski tehlike yaratmaya hazır beklemektedir. Diğer koşullarla birleştiği anda, iş kazasının gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu nedenlerle, Tuzla tersanelerinde son iki yılda çok sık meydana gelen ölümlü iş kazalarının altında yatan ağırlıklı nedenin, uzun sürelerle ve yoğun çalışma olduğu düşünülmektedir. Elbette, sağlık ve güvenlikle ilgili diğer fiziksel riskler için de önlemlerin alınması gerekmektedir. Ancak, uzun çalışma süreleri ile yoğun iş hacminin olağan koşullara çekilmesi yönünde tersanelerdeki alt yapı değiştirilmedikçe, iş denetiminin uzun sürelerle çalışmayı iş riski olarak algılamayan yapay ayırıma dayalı denetim politikaları devam ettiği sürece, diğer fiziksel önlemler alınsa bile, iş kazalarının engellenemeyeceği düşünülmektedir.(DK/EÜ)