Açıköğretim Jandarma ve Polis Önlisans Meslek Eğitimi Programı'nın final sınavında sorulan "kadına özgü davranış" sorusu üzerine geçen hafta Türkiye'de kıyamet koptu.
Radikal gazetesi, Bakan Nimet Çubukçu'nun verdiği haklı tepkiyi "şık yanıt" olarak duyurdu.
Evet, tabi ki şıktı, tabii ki eskiden kadından sorumlu Milli Eğitim Bakanı'nın bir tepki vermesi gerekiyordu ama şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, şu ünlü soruya, şıklarına ve "doğru" olarak kabul edilen "konuşkan" cevabına bir daha bakalım.
Ve asıl "doğru nedir, ne değildir, kadınlar konuşkan mıdır, konuşkan olmak kötü müdür, konuşmamanın sonuçları nedir, gazetelerin 3. sayfalarında 'cinnet geçirdi hepsini biçti' haberlerinin kahramanı erkekler birazcık konuşabilseydi şu anda kaç can daha hayatta olurdu?" bir bakalım.
Geleceğin jandarma ve polislerine, yani güvenip de canımızı - Fatih Altaylı'nın (kesinlikle benim değil) deyimiyle "bacakaramızı" emanet edeceğimiz kişilere - sınavda sorulan soru şu: (Bu arada bu soruyu teste göre yanlış yanıtlayanlar da neden polis ya da jandarma olamıyor, bunu sorgulamak da lütfen bir polis ya da jandarmanın aklına geliversin.)
Aşağıdakilerden hangisi kadına özgü bir davranış olarak kabul edilir?
a-) Çokbilmişlik,
b-) Baskıcılık,
c-) Konuşkanlık,
d-) Mantıksal düşünme,
e-) Kendine güvenme
Şimdi bu soruyu hazırlayan Yüksek Öğretim Kurumu dahilindeki birimin değerli üyelerinin, ki erkek olduklarını tahmin ediyorum, karşı cinse dair bilinçaltlarına ittikleri korkuları üzerinde mi dursam?
Yoksa siyasi doğruculuk yapıp kadın hakları, cinsiyet ayrımı, kadına dair ataerkil toplum bakışı falan üzerine mi yazsam?
Bilinçaltına itilmiş korkuları yazmaya karar verdim, daha eğlenceli.
Doğru cevap olan "c) Konuşkanlık" şıkkından başlayalım.
Yaklaşık 70 milyon nüfuslu (aslında belki de daha fazla ama Türkiye'nin çokbilmiş erkekleri bir türlü saymayı beceremedikleri için bilmiyoruz) Türkiye'de büyüyen hemen her erkek kadına dair bütün bu korkuları yalnızca beyninin içinde değil, vücudunun bütün kıvrımlarında taşır.
Temel hayat bilgisi olarak babadan istikrarlı bir biçimde anne ve çocuklarla iletişimsiz ve sevgisiz yıllarca aynı çatı altında yaşamayı, ağabeylerinden sevdiği kız hasbel kader kendisini sevmiyorsa onu bıçaklamayı, okul kitaplarından kadının birincil işinin evde bahar temizliği yapmak olduğunu (evet hâlâ böyle yazıyor), arkadaşlarından ise sokakta bir kadının yanından geçerken ani sürtünme ya da omuz atma yöntemiyle beğenisini belli etmeyi öğrenir.
Konuşunca kendisini ele vereceğini, mahalledeki kızın onu sevmemek için ne kadar da haklı nedenleri olduğunu belki kendisi de anlayacağını, hatta hayata dair çok da bir sözü olmadığını fark edeceği için "vücut diline" yüklenmeyi tercih eder.
Yani iki cümle kurmak yerine karşı cinse karşı kendisini, kafayı yere 30 derece dik tutmak suretiyle dik dik bakma (yanığım sana bakışlarımdan anla), yürürken kolları yana yana açıp yaylanma (sağlıklı nesiller için doğru seçim benim bebeğim), nedenli nedensiz bıçak kullanma (böyle konuşma alınıyorum ama) , yandan geçerken sürtünme, omuz atma (ne kadar hoş bir kadınsınız), cümle kurmak yerine anlamsız sesler çıkartma (hesap lütfen, maç kaç kaç, n'aber kanka, vs...) gibi ulusal bir vücut diliyle ifade etmeye çalışır.
Bütün bunların karşısında derdini, hislerini anlatabilmek için, "beni öldürme" diye son defa yalvaran, konuşmaya çalışan kadını da "konuşkan" diye yaftalar.
Kadına atfedilmeyen özellik: Mantıksal düşünme! Kendine güvenme!
Şimdi bu soruda bir mantık hatası yok mu? "d" şıkkındaki "mantıksal düşünme" ve "e" şıkkındaki "kendine güvenme" doğru cevap değilse bu soru mantıken "kadınlar mantıklı düşünemez ve kendine güvenmez" önermesini kabul etmiş olmuyor mu?
Aslında soruda ne demek istendiği aşikar.
Soruyu formüle eden erkek akademisyenler "mantıksal düşünmenin ve kendine güvenmenin yalnızca kadına değil, hem kadın hem erkeğe atfedildiğini" söylemeye çalışıyorlar ama ne yazık ki beceremiyorlar.
Zorla güzellik de bir yere kadar. YÖK üyesi sana söylüyorum, bu vatanın diğer erkek evlatları siz anlayın. "Sana YÖK üyesi olamazsın" demedim...
Bu arada tabii mantıksal düşünemeyen ve kendine güvensiz kadınların nasıl olup da bir şekilde durup dururken düşüp ölmek yerine hayatlarına devam edebildikleri, okullara gidip, mezun olabildikleri, iş hayatına atıldıkları, ya da üç çocuğa (Başbakanımızın emri) onları düşürmeden, kafa gözlerini yarmadan, aç bırakmadan bütün ihtiyaçlarını sırasıyla karşıladıkları, onları büyütüp, okula falan yolladıkları da ayrı bir muamma ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
"Dolayısıyla" ifade bozukluğu olmuş
Her yıl ÖSS sorularında birkaç matematik sorusunu yanlış hesaplamaları ile akıllarda haklı bir şöhrete sahip olan YÖK üyeleri, bu testte de bir hata yapmasalardı hayal kırıklığına uğramaz mıydık? Ben uğrardım.
Aşağıdaki soruya sosyal ve kültürel göndermelerinden hiç bahsetmeden tamamen bir Türkçe sorunsalı olarak bakmak istiyorum.
Soru şu:
2) "Evli erkeğe boynuzlu denmesi durumunda eşine karşı ne tür bir suç işlenmiş olur?"
a-) Gıyapta hakaret,
b-) Sövme,
c-) Huzurda hakaret,
d-) Geçitli hakaret,
e-) Dolayısıyla hakaret
Doğru cevap olarak kabul edilen "e - dolayısıyla hakaret"in kanunlarımızda olmadığı gibi tamamen bir anlatım bozukluğu olduğunun altını çizmem gerekiyor.
Zaten eğer öyle bir suç olsaydı adı "dolaylı hakaret" olurdu. Yani cümlenin dilbilgisi açısından düzgün kurulmuş hali şudur:
"Evli erkeğe boynuzlu denmesi durumunda eşi de bu kelime dolayısıyla hakarete uğramış olur."
İçerik olarak ise ne anlama geldiği kesinlikle belli değil. Yani erkeğe "boynuzlu" deyince eşine tam olarak "ne denmiş" oluyor da kadın hakarete uğramış oluyor.
Mantıklı ve kendine güvenen YÖK üyeleri açıklarlarsa biz mantıksız ve güvensiz kadınlar çok seviniriz. (ZE/EZÖ)