Baharla birlikte, her mevsim olduğu gibi bu sene de mevsimlik tarım işçilerinin göçü başladı. Virüs salgını nedeniyle uygulanan kısıtlamalara karşın, mevsimlik tarım işçileri verilen özel izinle çalışacakları alanlara gittiler.
Mevsimlik tarım işçileri, yaşlısı ile, çocuğu ile ailecek göç ettikleri yerde kendi olanakları ile kurdukları derme çatma çadırlarda kalan, sigortasız, uzun sürelerle ve sürekli çalışan, risklere karşı korunmadan, sağlık ve güvenlik önlemlerinin zayıf kaldığı çalışma biçimleriyle zaten güçlük yaşarken, virüs salgını nedeniyle sosyal mesafe kuralları, ulaşım sorunları, yerleşkede ve çalışma alanlarında alınması gereken ek önlemler nedeniyle ayrıca zor bir yıl olacak.
Ulaşımla başlayan sorun
Mevsimlik tarım işçilerinin çalışacakları yerlere ulaşımı her zaman sorun olduğundan, göçün düzen içinde olabilmesi için 2010 ve 2017 yıllarında çıkarılan Başbakanlık genelgelerinde, göç alan ve veren yerler arasındaki trafik denetimlerinin artırılacağından, mevsimlik tarım işçilerini taşıyan karayolu araçlarının 24.00-06.00 saatleri arasında şehirlerarası yolculuk yapmalarının engelleneceğinden söz ediliyor.
Mevsimlik tarım işçilerinin göç eylemi her zaman ulaşım kurallarını zorlayan koşullarda olurken, bu sene bir de virüs salgını nedeniyle ekstra güçlükler ortaya çıktı. Sosyal mesafe nedeni ile toplu taşımalarda araç kapasitesinin yarısı kadar yolcu alınması gerekirken, son Adana örneğinde olduğu gibi tarladan eve gidiş için 7 kişinin binmesi gereken 14 kişilik minibüsten 35 kişi çıktı.
Minibüs sürücüsü, işverenin talimatıyla fazla kişi taşıdığını söylemesine karşın, sürücüye 44 bin 452 TL, sosyal mesafeye uymadıkları gerekçesiyle yolculara da 789’ar lira ceza yazıldı. Sürücünün işverenin talimatından söz etmesine karşın, tarım işçilerine “yolcu” sıfatıyla ceza uygulandı. İşverenin sorumluluğu gündeme gelmedi.
Bu durum, tarım işçilerinin tarladan yerleşkeye taşınırken ortaya çıkan bir görüntü. Ancak, taşıma işi, yerleşkeden tarlaya, tarladan yerleşkeye her gün toprak sahibi için yapılacağından, genellikle gözden uzakta gerçekleşen bu taşıma işinin kontrol altına alınabilmesi için sonuçlarından toprak sahibinin ve tarım aracısının birlikte sorumlu tutulması gerekmez mi.
Esasen, tarım işçilerinin yerleşkeden işin görüldüğü tarlaya yapılan taşıma işi işverenin sorumluluğunda. Nitekim, yolda bir kaza olsa, sonuçta bu kaza iş kazası niteliğinde olacak. Ancak, mevsimlik tarım işçilerinin tarlaya taşınmasında genellikle işveren olarak toprak sahibi sorumlu görülmediğinden, taşıma sırasında meydana gelen kazalar da iş kazası olarak düşünülmüyor. Düşünülmediği için, işverenin sorumluluğu akla gelmiyor. Geçmişte görülen örneklerde olduğu gibi trafik kazası olarak algılanıyor. Sorumluluk olmayınca, taşıma işindeki kuralsızlık devam ediyor. Dolayısıyla, işveren olarak toprak sahibinin sorumluluğu olmadığında bu tür taşımaların düzelme olasılığı yok gibi. Halbuki toprak sahibi, işçileri çalıştırdığı gün sayısına bağlı olmaksızın 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında ve bu kanunda da, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda olduğu gibi, “iş kazası” tanımlanmış.
Diğer taraftan, tarım aracıları yönetmeliğine göre, yerleşkeden tarlaya, tarladan yerleşkeye yapılacak taşımalarda tarım aracısına, işçilerin uygun koşullar ve araçla taşıma işini işverenle birlikte kontrol ve gözetim yapmakla görevli kılıyor. Bu nedenle, işveren kadar tarım aracısının da sorumluluğu bulunuyor. *
Ulaşım sorunu, tarım işçilerinin ikamet ettikleri şehirden, gidecekleri tarlanın bulunduğu yöreye gidiş sırasında da ortaya çıkıyor. Çünkü mevsimlik tarım işçileri, aileleriyle birlikte, çoluk, çocuk, yaşlılar ve ev eşyaları ile gidiyorlar ve ulaşım masraflarını kendileri karşılıyorlar. Ulaşım giderleri karşılanmayacağı gibi avans uygulaması da bulunmuyor. Zaten geçimlerini zor koşullarda çalışarak ancak sağlamakta olan bu ailelerin, kalabalık aile yapıları da dikkate alındığında, ulaşımın ne kadar sıkıntılı ve masraflı olacağı açık. Bu yıla özel olarak salgın nedeniyle sosyal mesafe kuralını dikkate alarak seyahat edilmesinin çok yüksek bir maliyet getireceği ortada. Nitekim bu sene Urfa’dan Uşak’a giden sekiz kişilik aile, bir minibüse –sadece kendileri bindiğinden-2500 TL ödemiş. Yasal sorumluluklar bağlamında çözüm bulunmuyorsa, bu ailelerin kurallara uymalarını beklemek kolay değil.
Çalışırken sorunlar
Kalacakları yerde, genellikle götürdükleri çadır olarak adlandırılması zor malzemelerden oluşturdukları barınaklarda kalıyorlar. 2017/6 sayılı Başbakanlık genelgesine göre, mevsimlik tarım işçilerinin gittikleri ilde Vali başkanlığında oluşturulmuş, “mevsimlik tarım işçileri bürosu” tarafından yerleşke olarak kullandırılacak arazinin hazine arazisi olarak belirlenmesine dikkat edileceği belirtilse de, bazı yerlerde yerleşke, özel mülkiyet arazisine ücret ödenerek de kurulabiliyor. Bu durumda, sosyal mesafe kuralları dikkate alınarak çadırların kurulması halinde ödenecek ücretin artması nedeniyle sosyal mesafeye dikkat edilmeme olasılığı yüksek.
Yine, genelgeye göre, göç alan illerdeki “mevsimlik tarım işçileri bürosu” tarafından geliştirilecek projeler karşılığında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından karşılanacak ödeneklerle, yerleşke olarak belirlenecek arazide kalıcı, alt yapısı hazırlanmış, suyu, elektriği bağlanmış ortak kullanım alanları, tuvalet ve duşlar yeteri sayıda ve mesafelerde kurulabilecekken, Ordu, Polatlı gibi olumlu uygulamaların olduğu yerler hariç, Sağlık Bakanlığının virüs nedeniyle mevsimlik tarım işçileri için açıkladığı önlemlere rağmen, sonuç alınamadığından, derme çatma koşullarda yetersiz mesafelerde kalınacağı, virüs nedeniyle koşulların daha da ağır olacağı ortada.
Yerleşke de, temiz içme suyu, kullanma suyu temini, çöplerin toplanması, haşerelere karşı ilaçlama gibi hizmetler, 2017/6 sayılı genelge uyarınca belediye sınırları içinde veya mücavir alanlarda belediyelerce, belediye sınırları dışında, özel idareler tarafından sağlanacak. Tarım aracıları, yerleşkeyle ilgili istekleri için mülki amire başvurabilecek.** Görüleceği üzere, yerleşkeler için en azından hizmet talep etme olasılığı var.
Ancak, işyerlerinde (tarım alanlarında) fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik sorunlara karşı alınması gereken önlemler konusunda bir açıklık yok. Toprak sahibinin işveren olarak, ödeyeceği ücret dışında mevsimlik tarım işçilerine karşı neredeyse hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi. Halbuki, bir çalışanı olan tarım işyerleri hem 6098 sayılı Borçlar Kanunu hem de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında bulunuyorlar. Yani toprak sahibi, hem Borçlar Kanunu hem de İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca işveren statüsünde. Bu nedenle, toprak sahipleri de işveren olarak, işyerinde yasal çalışma koşullarını sağlamak, sağlık, güvenlik önlemlerini almak ve uygulanmasını sağlamakla yükümlü. Ama bu yükümlülükler takip edilmiyor.
Mevsimlik tarım işçiliği geçici değil
Henüz o noktada olmasak da, mevsimlik tarım işçiliği, zor koşullarda yapıldığından ve ücreti az olduğundan giderek ülke insanı tarafından yapılmak istenmiyor. Fındık işinde Gürcü’lerin yaygınlığının bu nedenle olduğu söylenebilir. Nitekim, Amerika, Kanada, Almanya gibi ülkeler mevsimlik tarım işçilerini yurtdışından temin ediyorlar. Bunlar, mevsim sonunda tekrar ülkelerine geri dönüyorlar. Bu sene virüs salgını nedeniyle sınırlar kapalı olduğu halde örneğin Almanya, Romanya’dan getirttiği mevsimlik tarım işçileri için sınırlarını açtı.
Görüleceği üzere, mevsimlik tarım işçiliği en azından ülkemizde 19.yüzyıl sonlarından bu yana var ve tarıma elverişli topraklarıyla var olmaya devam edecek. Bu nedenle, göç eden tarım işçileri hep olacak. Hatta zamanla bu işler dışardan getirtilecek işçilere gördürülecek. Halen ülkemizde “geçici koruma” statüsü ile bulunan yabancıların (Suriyeli, Iraklı gibi) “mevsimlik tarım işleri” ile “ev işleri”nde çalışma izni muafiyeti kapsamında çalışabilmelerine izin veren düzenlemeler geçici değil kalıcı olacak gibi.
Ne yapmalı
Mevsimlik tarım işçiliği sosyo-ekonomik bir olgu olarak varsa ve hep olacaksa çalışanlar, ülke içinden veya dışından tarım alanlarına geçici olarak geleceklerse, bu alanda yaşanan ilişkilerin kalıcı olarak düzenlenmesine odaklanılması gerekiyor.
Öncelikle, kapsam dışında bırakılmış ellibirden az işçi çalıştıran tarım işyerleri de İş Kanunu kapsamına alınmalı, mevsimlik tarım işçileri de, toprak sahibi işverenler tarafından, kendilerinde çalıştıkları süreler üzerinden sigortalanabilmeli.
Kaldı ki, tarım işyerleri çalışan sayısına bakılmaksızın, zaten 818 sayılı Borçlar Kanunu kapsamındaydı. Şimdi de, 2012 yılında yürürlüğe giren ve İş Kanunu’na paralel düzenlenmiş 6098 sayılı Borçlar Kanunu ile yine aynı yıl yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında bulunuyorlar. Ellibirden fazla işçi çalışan tarım işyerleri ise 2003 yılından bu yana 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındalar.
Bu nedenle, ellibirden az işçi çalışan işyerlerinin İş Kanunu kapsamına alınmalarını beklemeden de, kapsamında oldukları yasalar uyarınca, toprak sahiplerinin işveren olarak mevsimlik tarım işçileriyle işçi işveren ilişkisi kurmaları, sağlık ve güvenlik önlemlerini almaları, çalışma süreleri, ücret, ücretli izinler(hafta tatili, genel tatil) gibi çalışma ilişkilerinin sonuçlarıyla ilgili yükümlülükleri yerine getirme aşamasına geçmelidirler. Bu yükümlülüklerin başlatılmasını engelleyen hiçbir neden bulunmuyor.
O halde, işveren olarak toprak sahiplerinin, işçilerin işyerine gelmek üzere ikametlerinden ayrılma aşamasından başlayarak, evlerine dönmelerine kadar ulaşım koşullarından, kalacakları yerlerin asgari standartlarda sağlanmasına, işyerindeki sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınmasına ve çalışma sürelerinden, dinlenme haklarına kadar bütün yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor.
Diğer taraftan, yasal alt yapısının bulunmasına karşın , tarım işverenleri ile mevsimlik tarım işçileri arasındaki iş ilişkisini kuran, “tarım aracıları” nın çalışma düzenlerinin, mevzuat hükümlerine tam olarak uymalarının sağlanması gerekiyor. Bunun için T.İş Kurumu’nun, tarım aracılarının mutlaka kayıtlı olarak çalışmalarını sağlaması ve faaliyetlerini denetlemesi gerekiyor. Yasal olarak yapmaları istenen işleri, istenen şekilde yaparak Kuruma bilgi vermelerinin sağlanması gerekiyor.
Tarım aracılarının, mevsimlik tarım işçileri adına işveren ile mutlaka yazılı sözleşme yapmaları, yapılan sözleşmenin bir örneğini Kuruma bir örneğini de tarım işçilerine vermeleri mutlaka sağlanmalı; Yıl sonunda, çalışanların isimleri, aldıkları maaşların ödenip ödenmediği, yerleşke koşulları ile çalışılan alandaki önlemler konusunda Kuruma faaliyet raporu vermesinin sağlanması gerekiyor.
Elbette, 2017/6 sayılı Genelge ya da benzeri düzenlemelerle, yerel idareler de, ulaşımdan, yerleşkede yapılacak düzenlemelere somut desteklerine devam edebilir. Ancak bu safhada kurulacak ilişki, göç veren ve alan illerdeki il yönetimleriyle (mevsimlik tarım işçileri bürosu devam edebilir) işverenler arasında olmalı, işveren destek isteklerini ilgili Valiliklerden talep edebilmelidir. (DK/APA)
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi (METİP )
Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği
(*) Madde 11/ç) İşçilerin, konaklama yeri ile işyeri arasında uygun araçlarla güvenilir bir şekilde ulaşımının sağlanması hususunda işverenle birlikte doğrudan kontrol ve gözetim yapacaklarını,
(**) Madde 11/f) İşçilerin barınma yerlerini, yeme ve yatma durumlarını sağlığa ve barınma koşullarına uygun biçimde sağlamak için mahalli mülki idare amirlikleri nezdinde gerekli başvuruları yaparak takip etmeyi,
kabul ve taahhüt ederler.