Geçmiş asla ölmüş değildir. Geçmiş geçmiş bile değildir.
William Faulkner
“Babam az konuşur çok düşünürdü. Acılarını hep içinde taşıdı.Teselli olur diye yazdı. Bizi hep korumak isterdi. Bu koruma duygusu biraz kendisine yönelik politik baskılardandı biraz da halkına geçmişte neler yaşattıklarını bildiğinden…”
Tilda Biberyan. Babası Ermeni yazar Zaven Biberyan ile ilişkisini hızlıca böyle özetliyor.
Bugün 24 Nisan.
107 yıl önce bu topraklarda yaşayan Ermenilere soykırım yapıldı. Ölümler, sürgünler, toplu yok edilişlerden geriye kalanlar “soykırım tramasını” hep taşıdı.
Kalanların bazıları sessizliğe gömüldü, bazıları geçmişin “soykırım duygusunu” bir miras gibi kuşaktan kuşağa aktardı, aktarıyor.
Bu noktada Tilda Biberyan’ın varlığı çok yönlü bir anlam taşıyor. Çünkü onu ruhunda, hem babasına yaşatılanların, hem de Ermenilere reva görülen “örgütlü kötülüğün” etkisi var.
Bugünün aksine, yaşadığı dönemde Ermeni cemaatinin farkına varmadığının anlatıldığı yazar Biberyan, üyesi olduğu siyasi parti, Türkiye İşçi Partisi’nden yeterli desteği görmedi.
TIKLAYIN - Zaven Biberyan 100 yaşında Özyaşamöyküsüyle Türkçede
Ne zamanki kızı Tilda, babasının Fransızca yazdığı bir kitabı sandıkların içinden bulup çıkarınca durum değişti. Tilda, kitabı Aras Yayınları’na götürdü ve yayınevi “Mahkumların Şafağında” isimli kitabın, önce Fransızcasını sonra Türkçesini yayınladı.
Tilda Biberyan bu kısmı anlatırken, “İyi ki de Aras’la birlikte çalıştık, babamın sesi onlar sayesinde daha çok duyuldu” diyor.
Tilda Biberyan, Duvar’da yayınlanan bir yazısına, “Babama dair anlatacak çok şey var” diye başlıyor. Yan yana geldiğimizde ben de anlatamadıklarını anlatmasını rica ediyorum.
"Keşke daha çok yaşasaydı"
Tilda Biberyan Mangasar ve kızı Tamar Mangasar ile yaptığımız sohbetten geriye “anlatmanın o iyileştirici gücü” kalıyor. Ümit ediyorum ki öyle.
Unutmadan söyleyeyim, Tamar, Ermenice dersler veren bir öğretmen aynı zamanda Gomidas tiyatro oyununun koro ekibinden.
"Acılarını içinde taşıdı"
Sözü sahibine bırakma zamanı, Tilda Biberyan babası Zaven Biberyan’ı anlatıyor…
Benim babam kapalı kutuydu biz de kitapla birlikte ailece babamı daha faklı tanıdık. Çok zor bir hayatı olmuş, çok erken öldü. Bu kitabın sayesinde çok şey öğrendik. Çok zor bir hayatı olduğu için çok erken öldü.
Babamın bu kadar yazdığını daha doğrusu ne yazdığını onla yaşadığımız dönemde anlamamışım. Bu yazdığı kitaba, akrabalarımızın bile listesini koymuş, biz çoğunu tanımıyorduk.
Babam çok konuşmazdı. Konuşan biri değildi oturup yazardı daha çok onu hep o haliyle hatırlıyorum. İçinde taşıdı acılarını.
Kırmızı Kaplı Defter
Kalemi çok sadeydi, dili çok anlaşılırdı…
Hayattayken anlaşılmamış babam hiçbir çevreden destek görmemiş hep köstek görmüş. Maddiyat sorunu vardı evet ama başka destekleri de yoktu.
Kırmızı Kaplı Defter’e benim doğumumu yazmış. O andan itibaren neler yaptığımı, ilk adımımı, ilk kelimemi. Bu defteri önce anneme teslim etmiş annem bana teslim etti. Fakat ben onu asıl “Mahkumların Şafağında” kitabı ile yeniden tanıdım.
Ben çocukken veya 15, 16 yaşındayken okula götürüp getirirdi hiç anlamazdım şimdi çok daha iyi anlıyorum yaşadıklarından sonra sürekli bize bir şey olacak korkusu vardı. O zamanlar bu bana baskı gelirdi, onun ne yaşadığını bilmediğimden, şimdi anlıyorum.
Eskiye göre Ermeniler de değişti artık. Ermeniler de sözünü söylüyor. Keşke biraz daha yaşasaydı, bize açılsaydı belki yazması için onu daha çok teşvik edecektik. Gençti babam o genç yaşında kaybettik.
Babamdan bana onun kitaplarını, yazılarını, çevirilerini yayma mirası kaldı. Benim mirasım, babamın sözleri, anlatıları, kitapları…
“Onu tanımayı çok isterdim”
Bu sırada torunu Tamar söze giriyor:
“Soykırımdan sonra Ermeniler suskunluğa gömülmüş ya. Dedem de o suskunluğa dahil olmuş aslında. İçine kapanmış geçmişte yaşanılanları hep hissetmiş ve taşımış. Ben de onu tanımayı çok isterdim...”
107 yıl önce yaşananlar, kuşaktan kuşağa akıyor, yaralar iyileşmiyor, bir halkın yasını dahi tutmasına, kayıplarını anmasına izin vermeyenler yaraları iyileştiremiyor, iyileştirmiyor.
Tilda Biberyan da iyileşmek için yazmayı tercih edenlerden. Babası Zaven Biberyan'ın deyimiyle sadece ve sadece belki de "yazmak teselli oluyor..."
(EMK)