Dün, neredeyse tüm akşam bültenlerinde yer alan bir haberden bu metni kaleme alıyorum. Bu haber Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) kadın vekillerin tecavüze karşı ceza yöntemi olarak "hadım etme" önerisi üzerineydi. Kuşkusuz bu oldukça tartışmaya açık bir öneri, ancak bu yazı önerinin arkasındaki görme biçimini açığa çıkarmak üzerine biçimlenmiştir.
AKP'li kadın vekiller, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı'na "cinsel suçlara yönelik cezaları artıran" bir kanun teklifinde bulundular. Burada, bu kanun teklifinin tamamını tartışmaktan öte, asıl olarak bu kanun teklifinin "haber olan" kısmına bakmak istiyorum. Bu teklif, cinsel şiddetin en yaygın biçimi olan tecavüze karşı bir ceza yöntemi olarak tecavüzcüyü "hadım etme" eylemini getirmekte.
Teklifte, "Cinsel saldırı suçundan, çocukların cinsel istismarı suçundan veya reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun nitelikli halinden hapis cezasına mahkum olanlar, cezanın infazı sırasında ve koşullu salıverildikleri takdirde, denetim süresi içinde; testosteron etkisini önemli ölçüde azaltıcı tedaviye tabi tutulabilecekler, tedavi amaçlı programlara katılmakla yükümlü kılınabilecekler, suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesi dışında başka bir yerde ikamet etmekle yükümlü kılınabilecekler. Bu suçların birden fazla işlenmesi halinde, bu kişilerin, söz konusu tedavi ve yükümlülüğe tabi tutulması zorunlu olacak." deniliyor.
Tecavüz, kadın ve çocukların en sık karşılaştıkları şiddet biçimlerinden biri. Maalesef ki, ne bu şiddet biçiminin toplumumuzdaki yaygınlığını ortaya koyabilecek bilimsel bulgulara sahibiz ne de tecavüz mağduru insanların kaçının resmi mercilere başvurduğunu biliyoruz.
Öte yandan, toplum olarak tecavüze karşı algılamamız yalnızca cinsel saldırının ötesine gidememekte, tecavüzü beden, kişilik, toplumdaki konum ve mevcudiyete bir saldırı olarak tartışamamaktayız. Tecavüzü tartışırken, bu eylemi toplum ve bireyden öte salt bireyin sorumluluğuna hapsetmekteyiz.
Aslında bu az önce ifade ettiğimin şeklin masumiyetinden de ötede bir politika biçimi olarak tecavüz eylemini, yalnızca kendisini işleyenin cinsel dürtüleri altında ve cinsel bir eylemle ortaya çıktığı düşüncesine hapsetmektedir.
Oysaki tecavüz yalnızca cinsel bir dürtünün açığa vurulmuş biçimi olarak algılanamaz. Bu bakış, tüm toplumsal biçimleri göz ardı ederek toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretir. Böylece, tecavüz eyleminin ardındaki toplumsal kod ve biçimlerin "sapkın" veyahut "çarpık" rolleri göz ardı edilmektedir.
Durum böyle olunca da, tecavüze karşı uygulanacak ceza yalnızca tecavüzcünün cezalandırılmasından öteye gidememektedir.
İşte AKP'li kadın vekillerin teklifi bu politikanın en somut biçimlerinden biri olarak karşımıza çıktı. Vekillerin "modern bir ceza" yöntemi olarak adlandırdıkları tecavüzcüyü "hadım etme", ne kadınların -ki burada tecavüz mağdurların çoğunluklu olarak kadınlar olduğu düşüncesiyle ve kadınlar dışında çocuk, erkek ve eşcinsellerin de mağduriyetlerini göz önünde bulundurarak söylüyorum- tecavüz eylemi karşısında karşılaştıkları mağduriyeti giderebilecek bir ceza yöntemidir ne de bu eylemi ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır.
"Hadım etme", tecavüzü yalnızca bireyin eylemine hapseden, bunun ardındaki cinsiyetçi politikanın görünürlüğünü bulanıklaştıran, ikiyüzlü bir ceza biçimi olarak var olabilir.
Ben buradan AKP'li kadın vekilleri -ve tüm meclisi- samimiyete davet ederek eklemek istiyorum. Tecavüze karşı çıkma, bir politika biçimi olarak mikro düzeyden makro düzeye genişlemelidir. Bu da bütün anlamıyla, aile ve okuldan başlayarak tüm kurumlarında devletin cinsiyetçilikle mücadele etmesi ve kadınların mağduriyetlerine karşı yükümlülük edinmesiyle gerçekleşebilir. Öbür türlüsü, bu eylemi ve mağduriyetleri yeniden üretecek biçimlerdir.
Dün aynı bültenlerde bir haber daha hayatımızdan geçti. İstanbul Ümraniye'deki bir kadın silahla vurularak öldürüldü, katil zanlısının eski eşi olduğu düşünülüyor. Selma Aliye Kavaf'ın A.P. için "münferit" dediği olay tekrar tekerrür etti ve yine bir kadın devlet korumasından uzakta katledildi. AKP'lilere sormak gerekir diye düşünüyorum, acaba kadınları öldüren erkeklerin ellerini kessek kadın cinayetlerinin önüne geçebilir miyiz?
Ama biz kadınlar biliyoruz. Bizden taraf olmayan politika ve politikacıların iktidarlarını keserek tüm bunlara "SON" diyebileceğiz. Tek eksiğimiz biraz daha örgütlü mücadele. (ET/BB)
* Ebru Tönel, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi