Judith Butler, Undoing Gender adlı devrimci çalışmasının girişinde, Hegelci bir yaklaşımla, en temel arzunun kabul görme arzusu olduğunu söyler. Bu durumda her bireyin temel arzusu kabul görmek, birey/insan olarak tanımlanmaktır.
Bir topluluk içinde kabul görmek, dolayısıyla o topluluğun üyelerine tanıdığı haklardan faydalanabilmek, kendimizi ve yaşamımızı değerli görebilmemiz için gerekli. Yaşamımızın diğer herkes kadar değerli olduğunu gösterebilmek için de. Hatta yaşamımızı huzurlu bir biçimde sürdürebilmemiz ve yaşamımızı koruyabilmemiz için.
Ancak burada göz önünde bulundurulması gereken önemli bir detay var. Bu detay, kabul görme kriterlerini yaratan süreçlerin, beraberinde kimlerin insan, kimlerin daha az insan olduğunu da belirlediğidir. Bu belirleme esnasında, ırk, etnisite, cinsiyet ya da cinsel yönelim gibi farklılıklar hem yaratılır, hem de bu farklılıklar arasında hiyerarşi oluşturulur. Dolayısıyla herhangi bir tanım, çeşitli koşullarda hep yetersiz kalacaktır. Her zaman birileri bu tanımın dışında kalacaktır. Üstelik tanımlar ve farklı kimliklerin kurgulanışı çoğunlukla iktidarın elinde olacaktır.
Kaypak tanımlar
Örneğin Amerika’da eşcinsellere evlenebilme hakkının verilmesi ve sonrasında bu hakkın geri alınması, iktidarın tanımları ve bu tanımlardan doğan hakları nasıl keyfi bir biçimde değiştirebildiğini gösterir.
Benzer bir durum Türkiye’de, Lambdaistanbul’un dernekleşme sürecinde karşımıza çıktı.
Lambdaistanbul’un Mayıs 2006’da başlayan dernekleşme süreci İstanbul Valiliği tarafından ahlaka ve Türk aile değerlerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle mahkemeye taşınmıştı. O tarihten beri süren hukuk mücadelesi geçtiğimiz günlerde Yargıtay’da devam etti. Yargıtay ise, yerel mahkemeden farklı olarak, Lambdaİstanbul’u “ahlaksız” bulmamış, dolayısıyla kapatılma kararını bozmuştur.
Mahkemelerden biri, Lambdaistanbul’u “ahlaka aykırı” bulmuş ve kapatılmasına karar vermiş; bir diğeri ise ahlaka aykırı bulmamış ve kapatılmasına gerek olmadığını söylemiştir. Sizce de bir tutarsızlık yok mu?
İnsan Tanımı
Sivil toplum kuruluşlarının bu tarz mücadeleleri sayesinde, iktidarın keyfi uygulamaları ya da tutarsızlıkları karşısında hem haklar korunuyor; hem de insan tanımının sınırlarını sürekli olarak genişliyor, hakların daha çok insanı ve kimliği kapsaması sağlanıyor.
Elbette sadece Lambdaistanbul değil, hak mücadelesi yapan her inisiyatif sayesinde bu tanım sürekli değişiyor. Sürekli değişiyor ve genişliyor. Bu sayede önceden insan ya da yurttaş tanımı dışında bırakılanlar yavaş yavaş bu tanımın kapsamına giriyor.
Yasaların Yetersizliği
Şu an, transseksüel, eşcinsel, biseksüel ve travesti bireylerin insan ve yurttaş tanımı dışına itilmeye çalışıldığı çok açık. Yasalar bu bireylerin haklarını korumuyor. Yıllar önce Türk Ceza Kanunu değişikliklerinde, “Ayrımcılık” maddesine cinsel yönelim ibaresinin eklenmesi için bir mücadele yürütülmüştü. Ama istenilen şekilde bir değişiklik gerçekleşmedi; böylece, eşcinsel ve biseksüel bireylere yönelik gerçekleşecek olan her türlü ayrımcılık, bir bakıma cezadan muaf tutulmuş oldu.
Aynı durum Türkiye Cumhuriyeti Anayasası için de geçerli. Bu Anayasa’da, bu bireylerin diğer tüm yurttaşlarla aynı haklara sahip olduğunu garantileyen hiçbir cümle ya da ibare yok.
Yasalar, biseksüel, travesti, eşcinsel ve transseksüel bireyleri yurttaş ve insan kapsamına aldığını açıkça belirtmediği ve bu bireylerin haklarını korumayı garantilemediği için, bu bireylere yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddet olaylarına bir görünmezlik perdesi çekiliyor. Bu insanların yaşadıkları acılar karşısında, tüm toplum duyarsızlığa gömülebiliyor. Tüm toplum bu insanların çektikleri acılara herhangi bir kaygı duymadan sebep olabiliyor.
Ayrımcılık
Örneğin yurtlarda kalan eşcinsel ve biseksüel öğrencilerin çok büyük bir kısmı, heteroseksüel arkadaşlarından farklı olarak, kimliklerini saklamak zorundalar. Olur da kimlikleri ortaya çıkarsa, kaldıkları yurtlardan atılabiliyorlar.
Hâlbuki bir heteroseksüel öğrencinin kimliği sebebiyle yurdundan kovulması söz konusu bile olamaz. Eğer böyle bir durum yaşanırsa, yasalar o öğrencinin (yani yurttaşın ve insanın) haklarını korumak için devreye girecektir.
Aynı durum iş konusunda da karşımıza çıkıyor. Birçok insan, cinsel yönelimlerini çalıştıkları işlerde saklamak zorunda kalıyor. Eğer saklamazlarsa işten atılabilecekleri gibi, hiçbir şekilde işe alınmayabilirler de. Yine bu durumda da yasalar, yaşanan ayrımcılığı önlemek için hiçbir şekilde yeterli değil.
Birçok travesti ve transseksüel, tüm iş alanları onlara kapalı olduğu için seks işçiliği yapmak zorunda kalıyor. Seks işçiliği yapan travesti ve transseksüeller ise, aslında onların haklarını korumakla yükümlü polislerin şiddetiyle ve taciziyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu durumda ayrımcılık doğrudan yasadan güç olan kuvvetler tarafından geliyor.
Transseksüel, travesti, biseksüel ve eşcinsel bireylere yönelik fiziksel şiddet ve hatta öldürme vakaları bile görmezden gelinebiliyor. Yasa, bir transseksüelin öldürülmesi karşısında kalemini bile oynatma gereği duymuyor. Ya da bir eşcinsel öldürüldüğünde, onu öldürene çeşitli sebeplerle ceza indirimi bile verebiliyor.
Baştan Tanımlamak
Yaşanan bu ayrımcılık şekilleri dikkate alındığında, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, İzmir Travesti ve Transseksüel İnisiyatifi, KAOS GL Derneği, KAOS GL İzmir Oluşumu, MorEL Eskişehir LGBTT Oluşumu, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği ve Piramid LGBTT Diyarbakır Oluşumu’nun sürdürdükleri mücadelenin, bir bakıma bu topraklardaki insan ve yurttaş tanımının daha kapsayıcı olması için yapılan bir mücadele olduğunu düşünebiliriz.(YB/EÜ)