Yatırımlar canlanmadan, sabit sermaye varlığı pozitif bir noktaya ulaşmadan, ekonomi büyüyorsa bu sürdürülebilir bir ekonomik gelişme olmaz. 2009 son çeyreğindeki büyümenin analizi tam da böylesi bir sonuçla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor.
TÜİK'in 2009 verilerine göre ekonomi, 2009 yılı son çeyreğinde (Ekim-Kasım-Aralık) yüzde 6 büyüdü.. Bu büyümeye rağmen, 2009 son çeyreğindeki Milli Gelir düzeyi hâlâ 2007 yılından daha düşük düzeyde.
Yılın son çeyreğinde küçülme sona erse de 2009 yılının ilk dokuz ayında ekonominin gerilemesi devam etti ve yıllık ekonomik gerileme hızı yüzde 4,7 oldu. Rakamlara göre, krizin başlangıç döneminden (Eylül 2008) bugüne kadar geçen dönemde ise, ekonominin küçülme hızı yüzde 5,2 gibi daha yüksek bir orana sahip.
TÜİK'in her yeni veriyi açıklarken, geçmişte yayınladığı istatistikleri sürekli olarak değiştirmesi, rakamların güvenilirliğine dair kuşku yaratıyor. Şöyle: TÜİK, 2009 Milli Gelir rakamlarını açıklarken 2008 yılına ait Milli Gelir rakamlarını da "revizyon" gerekçesiyle değiştirdi. Değiştirmeseydi 2009 son çeyreğindeki büyüme 1 puan düşecek, yüzde 5'e inecekti. Yine 2009 yıllık küçülme hızı yarım puan daha yükselip yüzde 5,2'ye çıkacaktı. Daha ciddi bir sorun TÜİK Milli Gelir serilerinin, metodolojik sorunlara sahip olması. Bilhassa stok hesapları ciddi tutarsızlıklar içeriyor.
Bütün mahzurlarına rağmen, TÜİK verileri, ekonomik büyümenin mevcut durumu ve geleceğine ilişkin, değerlendirme yapılmasına imkân veriyor. En önemlisi, büyümeye ilişkin genel eğilimi gösterebilmesi.
2009 son çeyreğinde, Milli Gelirin artmış olması, büyümenin önümüzdeki dönemde devam edebileceğine işaret ediyor. Ama büyümeyi engelleyen çok güçlü karşıt eğilimler de var. Büyümeyi hızlandırıcı ve büyümeyi engelleyici unsurları analiz ettiğimizde ekonominin önümüzdeki dönemde durgunluk içinde seyretmesinin en güçlü olasılık olduğunu ortaya koyuyor.
Milli geliri hızlandırıcı unsurlar
Milli gelirin ortalama yüzde 42'sini oluşturan, sanayi, tarım ve ticaret sektörlerinde gerek fiziki üretimin (ve hizmet) artmaya devam etmesi gerekse fiziki üretim artışının katma değer (gelir) artışına yol açması, Milli Gelirin önümüzdeki dönemde büyüyeceğine işaret ediyor.
2009 yılı son çeyreğinde sanayideki üretim artışı yüzde 9'a ulaştı. Sanayinin milli gelire yaptığı katma değer katkısının aynı dönemde Yüzde 13 oranında artmış olması, sanayideki fiziki genişlemenin gelire dönüştüğünü ortaya koyuyor. Stok hesaplarında, stok düzeyinin azalmış olması da üretimin (satışların artması yoluyla) gelir artışına yol açtığını ortaya koyan bir diğer gösterge.
Milli Gelir artışının sanayi, tarım ve ticaret sektörlerindeki fiziki üretim ve hizmet genişlemesinden kaynaklanması, büyümenin devam edeceğine işaret ediyor. Bu aynı zamanda sanayideki beklentilerin, iyimser hale gelmekte olduğuna dair güçlü bir karine. Bu sonuçları destekleyen, çok önemli bir gösterge daha var, bu toplam talepteki artış.
Toplam talep hâlâ 2007'nin gerisinde, ama 2009 son çeyreğinde yüzde 4,4 artmış durumda. Hane halkı harcama düzeyi de küçük de olsa bu dönemde arttı. Fakat toplam talebi artıran en önemli unsur, hükümetin bu son çeyrekte kamu harcamalarını reel olarak yüzde 18 oranında artırmış olması. Bütçe ve bütçe dışı kamu hesabı göstergelerinde bu artışı doğrulayan göstergeler henüz yok. Ama bu kadar büyük artışın, rakamların revizyonuyla sağlanması da mümkün değil. İthalat hacminin yılın son çeyreğindeki yüzde 10 oranındaki genişlemesi de toplam talebin artışındaki bir başka önemli unsur.
Karşıt eğilimler
Sabit sermaye stokunun, gerek fiziki hacmi gerekse maddi değerindeki azalma da sürüyor. Bu veriler, büyümenin önümüzdeki dönemde sürdürülebilirliğine ilişkin kuşkular yaratıyor. Sanayide fiziki üretim ve katma değer arttı ama aynı dönemde sabit sermaye varlığındaki azalma yüzde 5 oldu. 2009 yılının tamamında sabit sermayedeki erozyonun ulaştığı düzey ise yüzde 19 gibi çok yüksek bir düzeyde. Bu büyük daralma sonucu Türkiye ekonomisinin sabit sermaye varlığının düzeyi 2005 yılı düzeyini gerisine düştü.
Sanayi kapasite kullanım oranlarının 2009 yılında yüzde 12 oranında gerilemiş olması da sabit sermaye varlığındaki gerilemenin, büyüklüğünü teyit ediyor.
Sabit sermaye varlığındaki gerileme, aynı zamanda krizin şiddetini ortaya koyan en önemli göstergelerden birisi. Daha önceki kriz dönemlerinde de görüldü ki onarılması ve pozitif bir noktaya ulaşması kısa zamanda mümkün değil.
Krizden büyümeye mi?
2009 yılı Milli gelir verileri, toplam talepte, kamu harcamalarının aşırı genişlemesinin etkisiyle kıpırdanma olduğunu ama bunun yeterli bir artış sağlayamadığını ortaya koymuş bulunuyor. Zaten ücretler reel olarak düşerken ve istihdam daralırken ve bütçe harcamaları sınırlanmış durumdayken, toplam talebin artmasının sınırları var. Ayrıca toplam talep artsa bile, bunun ekonomik büyümeyi belli bir noktanın üzerine çıkarması mümkün olmaz. Ayrıca talep artışının yol açtığı ekonomik büyümenin, istihdam artışına yol açması pek beklenen bir sonuç değil.
Kriz dönemlerinde, ekonomik büyümenin doğrusal bir seyir izlemesini beklemek pek doğru olmaz. Ekonomik çöküşten, ekonomik canlanmaya geçilebilir, durgunluk (resesyon) aşaması söz konusu olmayabilir. Fakat 2009 son çeyreğindeki talep artışına bağlı nispi ekonomik büyümeyi "çöküşten resesyona" doğru bir geçiş olarak dikkate almak daha doğru olur. Çünkü eğer önümüzdeki dönemde büyüme devam ederse bu durgunluğu aşacak bir hızda olmayacak.
Büyümeye ilişkin esas nokta ekonominin toplam sabit sermaye varlığının genişlemesi, hiç olmazsa negatif noktadan çıkması. Bu aynı zamanda istihdam artışı sağlayacak en önemli gelişme.
Yatırımlar canlanmadan, sabit sermaye varlığı pozitif bir noktaya ulaşmadan, ekonomi büyüyorsa bu sürdürülebilir bir ekonomik gelişme olmaz. Büyümenin çok sınırlı ve geçici olacağını üstelik işsizlik ve yoksulluğun gerilemesine katkı sunmayacağını gösterir. 2009 son çeyreğindeki büyümenin analizi tam da böylesi bir sonuçla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor. Sabit sermaye stokunda ciddi artışlar sağlanmadan ekonomik gerileme belli bir süre için yerini ekonomik büyümeye bırakır ama bu ekonomiyi uzun vadede durgunluktan çıkarmaz ve yeni ama daha şiddetli krizlerin kapısını aralayabilir. (EB/TK)