Pastanelerde severek yediğimiz supanglenin adı İngiliz Çorbası’dır (Soup Angles). Şehir hastaneleri de bir İngiliz çorbasıdır.
Avrupa Yatırım Kalkınma Bankası (EBRD) uzmanları Astana’da yapılan toplantıda bir sunum yapmışlar. Kazakistan’da da sağlık işlerine girişmeyi çok istedikleri için yapmışlar bu sunumu. Sunumun konusu sağlık alanında kamu özel ortaklığı projelerinin finansmanının nasıl sağlandığı. Örnek ülke Türkiye.
Sunumdan güzel bilgiler ediniyoruz. Örneğin 60 hastanede toplam 50 bin yatak yapılması planlanıyormuş. Sağlık Bakanlığı bir türlü sayıyı netleştiremese de hastane sayıları 30 dolayında açıklanmıştı bugüne kadar. Avrupa’nın bankasından iyi bilecek halimiz yok tabii. Onlar 60 demişse öyledir.
Banka diyor ki borçlar için Sağlık Bakanlığı ile doğrudan anlaşma yapıyoruz, gerekli teminatları alıyoruz. Hani şirketler gidip parayı buluyordu, para bulma işleri yani finansman riski şirketlere aitti? Demek ki değilmiş.
Kamu özel ortaklığıyla hastane yapmanın “milli bir çılgınlık” olmadığını Banka daha iyi biliyor ki modeli aynen şöyle tanımlıyor: “Yapı, Türkiye pazarında bankaların güvenini artırmak için Birleşik Krallık Özel Finansman Girişimi modeline dayanarak ayarlanmıştır.” Yetti mi? Yeter mi!
Neler, neler öğreniyoruz. Banka diyor ki “Projelerin ilk turu, borç verenleri rahatsız eden bir dizi sorunu çözmek için müzakereyle geçti”. Borç verenlerin rahatsızlıkları varmış, bunlar giderilmiş. EBRD’nin ve Dünya Bankasının şehir hastaneleri sayfalarında “bu projelere Türk Tabipleri Birliği karşı çıkıyor, ihalelere davalar açıyor” yazıyor. Kimler rahatsızmış, kimlerin hangi rahatsızlıkları, hangi yollarla giderilmiş öğreneceğiz tabii. Sonuçta Kanun gerekçesine “finans kuruluşlarının isteği üzerine şehir hastanesi projelerinin yabancı tahkime tabi olması düzenlenmektedir” yazılmış bir ülke burası. Her şeyi de Banka’dan öğrenecek değiliz tabii.
Gelelim yüzde 70 doluluk oranı garantisine. Banka diyor ki “miktar garantili hizmetler var, bir de miktar garantisi olmayan hizmetler var”. E, tamam işte. Biz de diyoruz ki o miktar garantisinin oranı yüzde 70! Banka da aynısını söylüyor. Devam edelim.
Banka diyor ki tüm ödemeler enflasyona endekslidir, kira ödemelerinde de kur garantisi vardır. Yönetmelikte kur garantisinin nasıl güncelleneceğinin formülü bile var, o kadarını biz de biliyoruz. Ancak Türkiye’de enflasyon salatalık yüzünden yüksek çıkıyor. Dolayısıyla maliye bürokrasisi şehir hastanelerinin kiraları zıplamasın diye bu konuya el atar diye düşünüyorum.
Gelelim Banka ile yapılan kredi anlaşmasında uygulanacak olan hukuka. Kanuna “Türk hukuku geçerlidir” diye yazmışlardı. Ama Banka’nın doğrudan sözleşmesi meselesini düzenlememişlerdi. Banka sayesinde öğrendik. Sağlık Bakanlığı ile Banka arasında imzalanan sözleşmeye İngiliz hukuku uygulanıyormuş.
Projeyi satan İngiliz Hazinesi, projelerin danışmanları İngiltere’nin sabık kamu özel ortaklığı şirketlerinin patronları. Sağlık Bakanlığı’nın ihale belgeleri ihalesini alan DLA Piper denen ABD merkezli devasa danışmanlık şirketinin İtalya temsilcisi. Hafızamızı biraz zorlarsak İngiltere’den İtalya’dan, Fransa’dan kimlerin devlet nişanı falan aldığını da bulabiliriz belki. (ÖE/HK)