Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, mevcut kamu sosyal güvenlik sistemine karşı 'piyasa alternatifini', güçlendirmek üzere yeni bir düzenlemeyi, sessiz sedasız uygulamaya koyuyor. Resmi olarak ifade edilmese de düzenlemenin esasa amacının kamu sosyal güvenlik sisteminin yerine özel emeklilik sistemini ikame etmek konusunda önemli bir adım olduğu anlaşılıyor.
Geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan düzenleme, özü itibariyle, sigorta şirketlerinin 'özel emeklilik sistemi'ne (resmi adı Bireysel Emeklilik Sistemi) devletin karşılıksız doğrudan kaynak aktarmasını içeriyor.
Bu 'kaynak aktarımı teşviği' sayesinde sisteme daha fazla kişinin katılması, amaçlanıyor. Düzenlemeye göre, devlet, kaynak aktarımını, bütçe üzerinden yapacak. Özel emeklilik sistemindeki her kişi bu katkıdan yararlanacak. Kaynağın miktarı, özel emeklilik sistemindeki mevcut fonların yüzde 25'i düzeyinde olacak.
Bu konuda atılan ilk adımın tarihi, Şubat 2001 krizine kadar uzanıyor. 2001 Şubat krizinden sonra mimarının Kemal Derviş olduğu 'reform yasaları' konsepti özel emeklilik de gündeme gelmişti. Ama somut adımı atmak 2003 yılında AKP hükümetine nasip oldu. 2003 yılında Meclis'ten geçirilen 'Bireysel Emeklilik Kanunu' ile Türkiye'de ilk kez özel emeklilik sisteminin hukuki çerçevesi çizilmişti. Ancak aradan geçen 10 yılda beklenen başarı elde edilemedi. Üç ay içinde uygulamaya konulması beklenen düzenlemenin gerekçesi, ekonomide tasarrufların artırılması olarak belirtildi.
Bu düzenleme ile özel emeklilik sisteminin bir süre sonra mevcut kamu emeklilik sistemini ikame etmesinin yolu çok ciddi biçimde aralanmıştır. Kuşkusuz şimdilik kapı aralanmıştır, kamu emeklilik sisteminin tamamen ilgasına veya kapsamının daraltılmasına yönelik fiili bir politika ve tasarı gündemde yoktur. Ama neo-liberal politikaların yönlendiriciliğinde son 30 yılın bütün sosyal-iktisadi politikalardaki köklü değişimler (özelleştirme, kamuda sözleşmeli istihdam, erken emeklilik vb) hep bu şekilde başladı. Kısa süre içinde de bir kanser gibi yaygınlaşıp, temel kural haline geldi.
Sömürü düzeyi artacak
Özel emeklilik sisteminin yaygınlaşması sermaye kesimini ciddi ölçüde rahatlatacak. 'Sosyal güvenlik primlerinin yüksekliği' sermayenin irili ufaklı, bütün kesimlerinin öteden beri şikayet ettiği bir konuydu.
Son 10 yılda sermayeye sağlanan destek ve teşviklerin hemen hepsinde SGK (daha önce SSK) primlerine yönelik bir indirim veya primin belli kısmını devletin karşılamasına yönelik bir düzenleme hep yer aldı. SGK primini brüt ücretin bir parçası olarak kabul edersek, bu düzenlemeler brüt ücreti düşürdüğü ölçüde, üretimde elde edilen değerin sermayeye kalan kısmını (artı-değer) artırmış oluyor. Bu, çok açık biçimde sömürünün artması demek.
Kamu sosyal güvenlik sisteminin adım adım daraltılmasının en önemli sonucu işte bu, primi ortadan kaldıracak. Böylece sömürü düzeyi de artmış olacak. Bunu tamamlayan bir başka olgu, özel emeklilik sistemine dahil olan çalışanın primini brüt ücret üzerinden değil, net (eline geçen nakdi ücret) ücret üzerinden ödemek zorunda kalacak olması. Muhtemelen bu primi kendisi ödeyecek ve nakdi ücreti prim kadar azalmış olacak. Bu durum çalışanın fiili satınalma gücünü azaltacak. Toplam ücretlerin düşmesi yönünde kuvvetli bir baskı yaratarak, çalışanlar arasındaki rekabetin (işsizliğin düzeyine de bağlı olarak) artmasına da neden olacak.
Uygulamanın emek sürecindeki çok önemli bir başka yıkıcı etkisi, özel emeklilik sisteminin kamu sisteminin tersine emeklilik maaşı, sağlık hizmeti vb konusunda bugünkü kamu sistemine göre çok daha az garantiler sunacak (sunmak zorunda) olması. Zaten sosyal güvenlik sisteminin sağlık boyutunda kamunun rolünü azaltan, buna karşılık piyasanın rolünü güçlendiren düzenlemeler, süreklilik kazanmış durumda. Maalesef, çalışma hayatının resminin bütünü bize bunu söylüyor.
Kamu kaynakları özel sektöre
Özel emeklilik sisteminin önünü açmaya yönelik politikaların, sermayenin kamu kaynaklarından daha çok yararlanma talebiyle de dolaysız bağı var. Bu durum, sosyal güvenliğe her geçen yıl bütçeden daha fazla kaynak aktarılması nedeniyle özellikle birkaç yıldır önem kazandı.
Türk sermayesi uluslararası rekabet için yalnızca emek sürecinde daha fazla değer elde etmenin kolaylaştırılmasını değil, bunun yanı sıra daha az vergi vermeyi, mali kaynaklara daha düşük faiz ödeyerek ulaşmayı sürekli talep etti. 2001 Şubat krizinden sonra şekillenen birikim biçimi, sermayenin bu taleplerinin uygulamaya konulmasını sağladı.
Fakat sosyal güvenliğe bütçe katkısının son yıllardaki hızlı artışı, kamu kaynaklarının sermaye ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi önünde yeni bir engel oluşturdu. Rakamlardan sözedersek, SGK'ya bütçeden aktarılan kaynak 2011'de bütçe harcamalarının yüzde 17'sine, toplam vergi gelirlerinin ise yüzde 20'sine ulaşmış bulunuyor. AKP hükümetinin 'sosyal güvenlik açığı' olarak nitelediği bu durumun, (Bütçeden sosyal güvenliğe kaynak aktarımını fiilen devlet katkısı olarak tanımlamak daha doğru bir niteleme olur ) sermayenin 'kaynak ihtiyacı' karşısında ilanihaye var olması beklenemez. Sermaye için kesin çözüm devletin kamu sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik sorumluluğunu terketmesi.
Özel emeklilik sisteminin kamu emeklilik sistemini kemirmemesi için, işçi hareketinin ve sendikaların emek sürecindeki pozisyonlarını güçlendirmeleri ilk ve önemli adım. Bu nedenle de özel emekliliğin, kamu sistemini tasfiye etmemesi için sorunu emek süreci ekseninden ele almak büyük önem taşıyor.
Çember daralıyor: yaygınlaşan esnek istihdam, güvencesiz emek süreci... milyonlarca işsiz... kıdem tazminatının tasfiye edilme planları... genişleyen yoksulluk... sağlık sisteminde sürekli artan katkı payları... Ve şimdi, kamu sosyal güvenlik sisteminin yerine ikame edilmeye çalışılan özel emeklilik sistemi. Muhtemel ki sendika bürokrasisi kendi çıkarlarına halel gelmediği için harekete geçmeyecek. (Hatta küçük bir araştırma sendika bürokratlarının birçoğunun özel emeklilik sistemine bir süredir dahil olduklarını bile ortaya koyabilir. ) Bu nedenle tabandan yükselecek, sendikal bürokrasinin vesayetine tabi olmayan bürokratik bir işçi hareketine şiddetle ihtiyacımız var.
* Erhan Bilgin, İktisatçı ve sosyal politika uzmanı.