Bazen okyanusta bir çakıl taşı gibi olmak istersin. Rüzgarda savrulan yaprak, kendi halinde uçuşan bir kağıt parçacığı. Yani kimsenin gözüne batmadan varlığını sürdüren bir şey. Bu hissi sıradan olma hakkı elinden alınanlar bilir yalnızca. Çünkü onlar yani ötekiler sürekli göz önündedir. Her hareketlerini gözlendiklerini bilerek yaparlar. Sürekli her işlerine istemleri dışında eller müdahil olur. Hatta o işi onun için yaparak “iyi insan” olurlar.
Bu davranış kaygıya ve yapılan işi hatalı yapmaya neden olabilir. Böyle olmasa bile kişinin sınırı ihlal edilmiştir. Mikrosaldırganlıklar sıradan rutin haline gelmiştir. Herkes senin nereye gideceğine, nereye gitmen gerektiğine, yalnız yürüyüp yürümeyeceğine, kiminle sevgili olman gerektiğine, ne yapıp yapamayacağına kadar karar verme yetkisini kendinde görür. Sürekli bir şeyler için hatta en temel hakların için mücadele etmek zorunda kalırsın ve yaşadığın an yaşadığın zamanda kalmaz genellikle. Mesela kör olmayan birisi için bankada işlem yapmak el yüz yıkamak gibi sıradan bir olaydır ve içinde bulunduğu dakika ile akar gider. Unutulur çoktan. Oysa bir kör bankaya giderken bastonunu eline, kaygısını içine alır. “Acaba işgüzar ve sağlamcı bir personele denk gelip uğraşacak mıyım?” sorusu yol boyu kendisine eşlik eder. Kaygı gerçekleşirse beş dakikalık iş bir saate döner. Sonra bu işin bitmeyecek mücadele süreci başlar. Sosyal medya, haber siteleri vb. Başka birisinin el yıkama zaman aralığında hallettiği iş uzamış ve senin bankada ne işlem yaptığını herkes öğrenmiştir. Yani sıradanlık hakkın yoktur artık. Banka işlemine kadar herkesin radarındasındır. Sürekli bu tür konularla gündeme gelmenin can sıkıcılığı da cabası.
Geçen hafta 4 kör Gençlik Parkı’ndaki trene binmek istemiş. Çocuklar herkes gibi paralarını verip biletlerini almış. Bindirmek istememişler trene. Onlar itiraz edince de biletlerini bile almadan çok kısa bir süre ilerletmişler treni. Oysa görevliler işgüzarlık yapmasa, herkes gibi o oyuncakları kullanıp yollarına gideceklerdi. Hatta trajikomik bir sıradan olamama örneği vereyim. Sigara yakmaya yeltendiğimde çoğu zaman çakmağı çıkartıp sigaraya yaklaştırana kadar sigaramın önünde çakmaklı bir el belirir. O an sigara çıkardığımı gören herhangi birisi, “kimse benden daha hızlı çakmak çekemez” motivasyonuyla sigaramın ucunda belirir. Çoğu zaman da istenmeyen kazalar yaşanır bu nedenle. Yani sıradan bir olay karmaşık bir şeye dönüşür. Hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şey olur. Normal yolunda yürürken bütün gözler üzerindedir. Hiç tanımadığın birileri senin hakkında konuşuyordur ve haline şükrediyordur. Oysa onu ilgilendiren bir şey yoktur ortada. Sadece egemen kibriyle, farklı gördüğüne mikrosaldırganlıkta bulunuyordur. Bu bir engelli olabilir, trans olabilir, göçmen olabilir. Olabilir de olabilir. Sistemin “normal” anlayışının dışındaki her şey olabilir. O “normal” anlayışı da sürekli küstahça genişler. Dün kendi halinde sıradan yaşamlarını sürdüren kedi köpeğin bile nasıl öcüleştirilerek nefret odağı haline getirildiğini şaşırarak yaşadık.
Biz bile şaşırdık yani. Bunun değişmesi gerekiyor. Moda deyimle, BBG evinde gibi hissetmek, yaşamak zorunda değiliz. Ötekileştirilen kesimler dışında kalanlar için belki anlaşılmaz bu dediklerimiz. Belki de edebiyat parçalamak olarak değerlendirilir. Çünkü bu gerçekliğin mağdur olan değil eden tarafında yer alıyorlar genellikle. Öyle olmasa bile sıradan olma hakları gasp edilmediği için onun önemini de anlamaları kolay değil. Orhan Veli’nin dediği gibi
“Yosun kokusu
Sahile çekilmiş dalyan direkleri
Sahilde yaşayan çocuklara
Hiçbir şey hatırlatmaz”
Çünkü yaşamın sıradanlığıdır o, onlar için. Değişik bir yanı yoktur ya da onun yokluğunun ne demek olduğu bilinmiyordur. O yüzden sıradan olma hakkı bu hakkın doğal tanımlandığı kişiler için bir farkındalık yaratmıyor. Belki de sıradan olma hakkı dedikleri şeyin kendisi budur. O zaman bu da herkesin hakkı olmalı ve bu hak teslim edilmeli. Ötekileştirmekten, ayrıştırmaktan, önyargılardan kurtulduğumuzda herkes bu hakkı doğal olarak kullanmış olacak ve farkına bile varmayacak. Şu an hayal gibi ama neden olmasın? Doğamızda var eşit yaşamak ve onu kazanacak mücadele ve kararlılık da bizde var. Belki bir gün böylesi yazılar yazmamıza gerek kalmayacak kadar kendimiz olarak yaşama hakkımızı kazanırız.
(BS/AS)