"Gece gündüz parlayan bir yıldız. Dünya insanı. Hızır. Aspirin. Başı sıkışanların yardımına koşan bir melek. Tanıdıklarının yaşamını kolaylaştırır, güzelleştirir. Başkaları için yaşayan, tüm yaşamını kente adayan, iyi ve dürüst insan. Aziza kıvamındadır. Ağızda çiğnenerek yutulmaya çalışılan çok yararlı bir ilacın buruk tadı gibi aroma bırakan insan. Gönlü güzel insan. Sosyal yaşam öğretmeni. Mersin’in ‘Marko Leydisi (Marko Paşadan esinlenme). Dünyayı güzelleştiren biri."
Yukarıdaki cümleler, Dr. Erdal Akalın’ın yazdığı “Mersin’in Kanatsız Meleği: Lina Nasif” (2017. Mersin. 123 sayfa) kitabından. Yazarın “Mersinli olmanın referansı boyutuna taşınmış özel bir kent insanı”nı, Mersinlilerin kıyamadığı için üzmediği, kırmadığı ve çok sevip saydığı Lina’yı anlattığı kitap, anlamlı bir çaba ve emeğin ürünü.
Mersin’in Lina Nasif’i
Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi’nin gani gönüllü insanları ile Mersin halkı işbirliğiyle yapılan Yaşlı Yaşam Merkezinin açılış töreni (Ekim, 2016) esnasında mikrofona gelip heyecanını ve sevincini -kendine özgü şekilde- paylaştığında gördüm onu, ilkin. Öncesinde Dr. Nedim İnce’nin “Hayatın İçinden Portreler” kitabındaki “Mersin’in Lina Nasif’i“ başlıklı portresinde tanımıştım onu. Kasım, 2017’de, Mersin’deki 8. Alzheimer Eğitim Kampında yüz yüze geldik. Sıkça bir araya gelip uzattık beraber olduğumuz süreleri.
Şimdi telefon arkadaşım. Eski Mersin evi tablosundan bastırdığı ve bana hediye ettiği magneti buzdolabımın kapağında ve her defasında anıyorum değişik, farklı ve çok özel bir kadın olan Lina’yı.
Derin ayrıcalıklarla anımsanan bir kent insanı
“Mersin’in Kanatsız Meleği: Lina Nasif“ kitabından, onu daha derin tanımanın ipuçlarını edindim. Dr. Akalın’ın Lina’yla yaptığı nehir söyleşide, onun yakın çevresini ve aile bireylerini dikkate almış. Dahası Lina’nın bazı anılarının ülkemizin siyasi konumuyla buluştuğundan hareketle, çok duyarlı davranmış, yazarken.
“Lina, kendisini az tanıyanlar ve çok tanıyanlar arasında derin ayrıcalıklarla anımsanan bir kent insanı” diyen Akalın’ın kaleminden tanıyalım bu özel ve güzel insanı.
Her kesim, her etnik ve dini yapıdan insanla büyümek
2. Dünya Savaşı dönemi, yıl 1941. Olası savaş nedeniyle terhis edilmiş vatandaşlar, müslim ve gayri müslim ayrımı yapılmaksızın kura ile askere çağrılmakta. Lina, 17 Ekim’de babası askerdeyken, doğar. Kur’an-ı Kerim’de Haşr Suresinde geçen ‘line’ sözcüğün Latince yazılımı olan ve yumuşak hurma ağacı anlamına gelen Lina konur adı.
Anne dedesi İstifam ve anneannesi Roza Kudüs kökenli ve Maronit (Hristiyan Roman Katolik Kilisesi). Baba dedesi Jorj ve babaannesi Emelin ise Ortodoks.
İki aile de Tarsus’a gelip yerleşmiş. Lina’nın babası Suphi Nasif 1903, annesi Mari 1905 doğumlu. Evlenip Mersin’e Katolik Kilisesi civarındaki Maronit bölgesinde, şimdilerde yıkılan ancak öncesinde Lina’nın adı verilen sokağa yerleşmişler. Baba bankada muhasebecidir. Tek çocuktur. Her kesimden, her etnik ve her dini yapıdan insanların birlikte yaşadığı mahallede büyüyen Lina, yaşamı boyunca kendi eğitmeyi sürdürür.
İlkokula başladığı gün, babasının ona verdiği “okulda sakız çiğnemek ve kürdan kullanmak yok, hiçbir yerde kulaktan kulağa konuşmak yok, bu ülke ve bu kentte doğdun, bütün insanlarla iyi geçin, dostluk kur ama Allah’ı asla unutma” öğütleri yaşamı süresince tutacaktır.
Birlikte mutlu yaşamın yolu
İlkokulu bitirince babası onu, İstanbul’daki Saint Benoit Kolejine yazdırır. Halasının evinden gidip geldiği okulun, üç yıl olan Fransızca hazırlığını, daha ilk sınıfın ilk döneminde atlar Lina.
Liseyi bitirdiği yaz, 1965’de babasını kaybedince ailenin geçimini yüklenir. Hukuk okumak yerine Ziraat Bankası Kambiyo bölümünde, Şef Hanri Atat’ın yanında işe başlar. ‘Bugünün işini yarına bırakma’ ve ‘kendi işini kendin gör’ zihniyetiyle çalışan Lina, memuriyetine altı ay ara verip Mersin’de ilk Free-Shop mağazasında müdürlük yapar. 1984’de bankadan emekli olur.
Lina’nın, toplumsal olarak birlikte mutlu yaşamanın yolunun kentsel burjuvazinin erdemlerine saygı duyma ile kent insanlarının uygarlık kıstaslarına dikkat etme hasletlerini yazar Akalın; sorumlu, koruyucu ve sevecen bir babanın kızı olmasına ve aldığı kolej eğitimine bağlar.
Lina, insanların tarihe yaptıkları doğru şeylerle geçtiğine, yanlış insanların ise doğrulara yaptıkları yanlışlar ile anıldığına inanır. Yazar Akalın’ın kent belleğine armağan ettiği kitapta Lina’yı “kendisini tanrısal bir sevgi ve koruma duygusu ile saran saygın kişiliğinde, babasını zamansız yitirince içine düştüğü depresyonu yenememiş ve yenemediği depresyonuna kısmen yenik düşerek nevrotik dünyanın insanı olmuş bir duygusal varlık” olarak tanımlıyor.
Dans, resim, müzik, şiir ve dahası
Lina çok yönlü bir sanatçı. Mandolin ve bağlama çalar. Anadolu Kültürleri Korosu ve Orkestrasını yönetir, ilahi söyler. Müzik insanı Nevit Kodallı’nın rehberliği ve öğretisi ile kurulan polifonik korolar birliğine destek verir. Mersin Kültür Festivalinde her işe koşuştur. Resim yeteneği, tırnak üzerine bile resim çizen babasından. Yıllar önce yakında yok olacağını bilircesine fotoğrafladığı Mersin sokaklarını ve evlerini yağlı boya tablolara taşımış. İlk sergisindeki toplam 85 tablosunun tümü ilk gün satılır. Üçüncü ve son sergisinin tarihi 2011. İyiye ve güzele aşık, dosta da düşmana da dost olan Lina’nın bütün şiirleri aşk, kardeşlik ve sevgi kokar. Çok güzel dans eder.
Lina, Alzheimer Derneği Mersin Şubesince, başkan Prof. Dr. Aynur Özge yönderliğinde başlatılan yaşlı yaşam merkezi inşaatı ve açılışı sonrası işletilmesine anlamlı katkılarını sürdürüyor. Dr. Erdal Akalın’ın yazdığı bu kitabın geliri bu derneğe kalacağından, satış için harcadığı enerji takdir edilesi.
Lina evlenmemiş hiç. Liseyi bitirdiği yaz, Ortodoks Kilisesi rahibinin referansı ve babasının taraftarlığıyla nişanlandığı gençten, babası öldüğü gece ayrılır. Yaşamını annesine adadığı, her dem dostlarıyla birlikte olduğu, kişisel özgürlüğünü doyasıya kullandığı için mutlu. Hiç kimseye imrenmediğini ve öykünmediğini, insanları insan olarak sevdiğini, kişilerin ünlü veya varsıl oluşundan etkilenmediğini, insanlara karşılıksız yardım etmekten mutlu olduğunu söylüyor Lina.
Tarsus Saint Paul Anıt Müzesi
“İnancım gereği Allah için çalışıp çabalıyorum. Annem Maronit’di, ben babam nedeniyle Ortodoks mezhebindenim. Ben iki kiliseye de gider, inancımın gereğini uygularım. Ortodoks Kilisesi dualarını Arapça yaptığından orada görev yüklenemiyorum. Katolik Kilisesi dua ve ayinlerini Türkçe uyguladığından duaları ben okurum mikrofondan; meraklı ve ilgili gençler ortaya çıkmadığından. Katolik Maronitlerin hepsini tanırım. Sünni, Alevi ve Arap Alevisi denilen Nusayriler dahil tüm Müslümanlara ve Musevilere saygım aynı boyuttadır" diyor Lina.
“Mersin’in Kanatsız Meleği” kitabında, Lina’nın Tarsus’daki Saint Paul Kilisesine ilişkin aktardıkları önemli.
“Hristiyanlar Tarsus’a yerleştiğinde ibadet için kiliseye ihtiyaç duyar. Dedem Nasif’in de katıldığı toplantılarda Aya Yorgi adı belirleniyor, kilisenin temelini atılıyor, hatta ilk taşı dedem yerleştiriyor. Babam bu kilisede vaftiz ediliyor. Uzun yıllar sonra kilise, restore edildi, adı Saint Paul olarak değiştirildi. Türkiye’ye gelen her Hristiyanın ziyaret ettiği bu kilisede, valilikten ve Ankara’dan izin alınma suretiyle ibadet edilebiliyor. 1993’de, burada özel bir izinle, Mersin Piskoposu, yörenin rahipleri ve Vatikan’dan gelen din adamlarıyla muhteşem bir ayin yapıldı. Şimdi burası anıt müze. Haziran ayının son Pazar günü Saint Paul bayramı, bu kilisede, yetkili din adamları ve katılımcılarla kutlanıyor.
Evrensel dua günü
Ölen insanların mekanı olan mezarlıklara saygısız davranılmasına, mezar yerleri azalınca bazı kişilerin eskileri tahrip ederek kendilerine yer sağlamasına üzülen Lina, son zamanlarda mezarlıkta yapılan düzenlemeden memnun. Din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin başkalarının cenaze törenlerine yardımcı olan Lina için Valilik, kendisine kolaylık sağlanması için mezarlık müdürlüğüne talimat vermiş,
Her inançtan insanın aynı toprağı paylaştığı Mersin mezarlığında, Kurban Bayramının birinci gününü “evrensel dua günü” yapılıyor. İnanç sistemleri görevlisi olan din insanları, Şehitlik’de bir araya gelerek yatanların ruhu için dua etmesini sağlayan Lina, benden sonra birileri bu dayanışmayı sürdürse keşke, diyor.
Dr. Nedim İnce’nin ‘Lina’ portresindeki “Yakın tarihimizin kara lekelerinden biri olan 6-7 Eylül olayları sırasında İstanbul’da öğrencidir. Bu ülkede Hıristiyan olmanın sıkıntılarını derinden hisseder. Daha o zaman karar verir: Mersin’e döndüğünde bir avuç kalmış Hıristiyan yurttaşlarla Müslüman yurttaşlar arasında bir köprü olacak, Mersin’deki zaten bir birlerine olan yakınlığın güçlenmesine ve pekişmesine çaba gösterecektir" saptamasına ilişkin olarak Dr. Erdal Akalın, “Ailenin kökeninde iki ayrı mezhebin var olması ve okuduğu Fransız Kolejinde reform yaşamış ve dinde sekülerliği içselleştirmiş öğretmenlerin var oluşu da muhtemelen Lina’nın din ve mezhep farklılıkları konusunda olgunlaşmış olmasında etkili olmuştur” şeklinde kanaatini açıklar.
Mersin’e kattıkların için binlerce teşekkür
Kente gelen tüm valiler, bürokratlar ile yerel yöneticiler ve medyayla olumlu ilişki kuran Lina, Mersin Tenis Kulübünün onur üyesi olup, İçel Sanat Kulübü, Mersin Rotary Kulübü gibi çok sayıda dernek tarafından da ödüllendirilmiştir. 2011’de Almanya Cumhurbaşkanının, Tarsus Saint Paul Kilisesi ziyareti sırasında da, bu ziyaret öncesi Berlin Türkiye Büyükelçisi tarafından ITB Uluslararası Turizm Fuarı davetlileri arasındadır.
Lina’nın hayatında en özel kişi, Dr. Akalın’ın da manevi annesi olan Şükran Emrealp. Rüyasında aldığı uhrevi talimat uyarınca Lina, 30 yıldır Emrealp’le anne-kız ilişkisi sürdürmekte, onun tüm dünyevi işlerini görmekte.
Alzheimer Derneği gönüllüsü Necla Bal, Mersin’in sosyal dokusunun örselendiğini düşünen Lina için; “Hep sağlıklı huzurlu ve mutlu ol! Bugüne kadar Mersin’e ve hayatımıza kattıkların için binlerce teşekkür” diyor. Haklı, ben de hayatıma girdiği için teşekkür ediyorum ona.
Yazar Akalın, Özdemir Asaf’tan uyarlamış: “Her insanın bir şiiri yoktur, ama her insanın bir öyküsü vardır.” Ben de Akalın’dan uyarlıyorum; “Lina, şiiri, öyküsü ve -henüz yazılmamış- romanı olan kadın. (ŞD/HK)