Pazar günü rehavetindeyken telefonuma gelen mesajla irkildim ”Lina’yı kaybettik”. 20 gün önce 12. Alzheimer Eğitim Kampı için gittiğim Mersin’de, Lina’yla, çarşıda buluşmuştuk; dondurma yiyerek sohbet etmiştik kısa süreli de olsa. “İyi ki, iyi ki" dedim içimden.
Kitaplığımdan Dr. Erdal Akalın’ın yazdığı “Mersin’in Kanatsız Meleği: Lina Nasif” (2017. Mersin. 123 sayfa) kitabını aldım. Hüzünle göz gezdirdim yazar Akalın’ın yayımlandığında çok keyifle okuduğum kitabına.
Akalın, Mersinli olmanın referansı boyutuna taşınmış özel bir “kent insanı”nı, Mersinlilerin kıyamadığı için üzmediği, kırmadığı ve çok sevip saydığı Lina’yı anlattığı kitabının tanıtımı için bianet’e yazdığım “Şiiri, Öyküsü ve Romanı Olan Kadın: Lina Nasif yazımı okudum artan hüznümle.
Çok özleyeceğim
Lina Nasif Mersin, Mersin Lina Nasif demek mümkün. Peki Lina kim?
“Mersin’in Kanatsız Meleği” kitabında Lina’yı; “Tanıdıklarının yaşamını kolaylaştıran, dünyayı güzelleştiren, başkaları için yaşayan, tüm yaşamını kente adayan, Mersin’in ‘Marko Leydisi, sosyal yaşam öğretmeni iyi, gönlü güzel ve dürüst, Aziza kıvamında, gündüz yıldızı ve Dünya insanı“ diye tanımlamışlar.
Kitaptaki “Ağızda çiğnenerek yutulmaya çalışılan çok yararlı bir ilacın buruk tadı gibi, aroma bırakan insan” tanımlamasına “ölümü de acı tat bırakan” diye eklemek gerek.
Varlığını bildiğim ama tanış(a)madığım Lina’yla, 2017 yılında, Mersin’de, 8. Alzheimer Eğitim Kampında tanıştık. O günden bu yana birbirimizi daha iyi tanımak için fırsatlar yarattık, en azından telefonla Mersin-Ankara hattında.
Çok özleyeceğim – daha çok- telefon arkadaşım olan sevgili özel ve güzel insan Lina’yı.
Lina’nın hayatı ülkemizin siyasi konumuyla başat. Bu yüzden hayatının bazı dönemlerinden söz etmez pek, haklı olarak; her kesim, her etnik ve dini yapıdan insanla büyüyen ve yaşlanan Lina.
Lina Nasif kim? Bu sorunun yanıtı hem uzun, hem de ne yazsak eksik. Akalın’ın kitabından da yararlanarak yaşamına dair –özet- kısa notlar aktarayım.
2. Dünya Savaşı dönemi. Yıl 1941. Savaş kapıda. Ayrım yapılmaksızın kura ile askere çağrılan müslim ve gayri müslim yurttaşlar arasında Lina’nın babası da var. Lina 17 Ekim’de, baba askerde iken doğar.
Lina, Kur’an-ı Kerim’de Haşr Suresi'ndeki "line" sözcüğünün Latince yazılımı. Anlamı yumuşak hurma ağacı.
Lina’nın annesinin babası ve annesi Kudüs kökenli ve Maronit (Hristiyan Roman Katolik Kilisesi). Babasının babası ve annesi Ortodoks. Tarsus’ta yerleşik her iki aile. Lina’nın babası Suphi Nasif (1903) bankada muhasebeci, annesi Mari (1905 ) ev kadını.
Mersin’de Katolik Kilisesi'nin bulunduğu Maronit bölgesinde -sonradan adı Lina Nasif sokağı olan- doğan Lina, her kesimden, her etnik ve her dini yapıdan insanın yaşadığı bu bölgede büyür.
Yaşamı boyunca kendini eğiten Lina, babasının “bu ülke ve bu kentte doğdun, bütün insanlarla iyi geçin, dostluk kur ama Allah’ı asla unutma” amentüsüne hep bağlı kalır.
Müzik ve dans Lina için önemli
İlkokulu Mersin’de, orta-liseyi İstanbul Saint Benoit Kolejinde okuyan Lina, mezun olduğu yaz (1965) babasını kaybedince Hukuk okuyacak iken ailenin geçimini yüklenerek Ziraat Bankası Kambiyo bölümünde işe başlar, 1985 yılında emekli olur.
“Bugünün işini yarına bırakma’ ve ‘kendi işini kendin gör’ amentüsünü sadece çalışma değil tüm yaşamında uygular. Lina, insanların tarihe yaptıkları doğru şeylerle geçtiğine, yanlış insanların ise doğrulara yaptıkları yanlışlar ile anıldığına inanır yaşamı boyunca.
Dr. Nedim İnce “Mersin’in Lina Nasif’i için şöyle der: “Yakın tarihimizin kara lekelerinden biri olan 6-7 Eylül olayları sırasında İstanbul’da öğrencidir. Bu ülkede Hıristiyan olmanın sıkıntılarını derinden hisseder. Daha o zaman karar verir: Mersin’e döndüğünde bir avuç kalmış Hıristiyan yurttaşlarla Müslüman yurttaşlar arasında bir köprü olacak, Mersin’deki zaten bir birlerine olan yakınlığın güçlenmesine ve pekişmesine çaba gösterecektir. “
Lina mandolin ve bağlama çalar, Anadolu Kültürleri Korosu ve Orkestrasını yönetir, polifonik korolar birliği ile Mersin Kültür Festivaline katkı sunar.
Resim yeteneği babasından alan Lina onun fotoğrafladığı Mersin sokaklarındaki evleri yağlı boya tablolara taşır, sergiler açar. Kardeşlik, dostluk ve sevgi kokan dizeler dökülür kaleminden. Müzik ve dans önemlidir yaşamında.
Ortodoks Kilisesi rahibinin referansı ve babasının taraftarlığıyla nişanlandığı gençten, babası öldüğü gece ayrılan Lina, yaşamını annesine adar. Her daim kendini özgür kılmaktan da imtina etmez. Hiçbir şeye imrenmez, hiç kimseye öykünmez. İnsanları insan olduğu için sever; ün-statü, varsıl-yoksul olması fark etmez onun için. Karşılıksız yardım eder ihtiyacı olan kişi ve topluluklara.
Lina, ölen insanların mekanı olan mezarlıkların korunması konusunda çok hassastır. 1999 yılından bu yana kurban bayramının ilk günü her inançtan insanın aynı toprağı paylaştığı Mersin mezarlığında yapılan UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne de giren “evrensel dua günü”nün tüm organizasyonunu yapar.
Din insanlarının Şehitlik’te yatanların ruhu için dua etmesini sağlayan Lina, “benden sonra birileri bu dayanışmayı sürdürse keşke” der her fırsatta.
Lina diyor ki: İnancım gereği Allah için çalışıp çabalıyorum. Annem Maronit’di, ben babam nedeniyle Ortodoks mezhebindenim. Ben iki kiliseye de gider, inancımın gereğini uygularım. Ortodoks Kilisesi dualarını Arapça yaptığından orada görev yüklenemiyorum. Katolik Kilisesi dua ve ayinlerini Türkçe uyguladığından duaları ben okurum mikrofondan; meraklı ve ilgili gençler ortaya çıkmadığından. Katolik Maronitlerin hepsini tanırım. Sünni, Alevi ve Arap Alevisi denilen Nusayriler dahil tüm Müslümanlara ve Musevilere saygım aynı boyuttadır".
LinaTarsus’daki Saint Paul Kilisesine ilişkin diyor ki “Hristiyanlar Tarsus’a yerleştiğinde ibadet için kiliseye ihtiyaç duyar. Dedem Nasif’in de katıldığı toplantılarda Aya Yorgi adı belirleniyor, kilisenin temelini atılıyor, hatta ilk taşı dedem yerleştiriyor. Babam bu kilisede vaftiz ediliyor. Uzun yıllar sonra kilise, restore edildi, adı Saint Paul olarak değiştirildi. Türkiye’ye gelen her Hristiyanın ziyaret ettiği bu kilisede, valilikten ve Ankara’dan izin alınma suretiyle ibadet edilebiliyor. 1993’de, burada özel bir izinle, Mersin Piskoposu, yörenin rahipleri ve Vatikan’dan gelen din adamlarıyla muhteşem bir ayin yapıldı. Şimdi burası anıt müze. Haziran ayının son Pazar günü Saint Paul bayramı, bu kilisede, yetkili din adamları ve katılımcılarla kutlanıyor. “
Lina’yı anlatmak da yazmak da zor. Lina’yı tanımak ve dinlemek çok güzeldi. Lina suskunluğuyla da çok şey anlatırdı, karşısındaki anlıyorsa eğer. Yüreğine hapsettiği birçok duyguyla aramızdan ayrılan Lina için bu satırları yazdığım esnada cenaze töreni yapılıyor.
Sevgili Lina; rahat et gittiğin yerde. Huzurla uyu Lina. Seni özleyeceğim, hemi de çok. Mersin de sensiz çok eksik kalacak, Lina.
(ŞD/EMK)