“Baba dil şikestem
mey perestem
aşıkam sager bê dest!
İçmişem mesti elestem
nergiz-i mestaneden”
Ahmed Arif kendi hayatı ve hikâyesi olarak bütün bir yaşamını ifade eden cümleyi şöyle kurmuştu soruya yanıt olarak: “Abisi olmak halkının, hepsi bu. Başka da bir şey yok! Kendime dair…”
Aslında usta şairin kendisine dair kurduğu bu cümle, belki de 1959 yılı Şubat başında şehrinde vefat eden Celal Güzelses için ölümünün hemen ardından kurduğu şu cümlede de ifadesini buluyordu: “Diyarbekir, abisini kaybetti…”
Celal Güzelses doğumundan (1899) ölümüne kadar (1959) şehrinden hiç ayrılmamış bir adam.
Hikâyesini şehrinde kurup, şehrinde sürdürüp kendi zamanında şehrinden ulaşması gereken her yere iletmiş bir ekol musiki tebliğçisi adeta.
Güzelses’in musikide dönemdaşları sayabileceğimiz Malatyalı, Urfalı, Elazığlı, Erzincanlı, Sivaslı çok sayıda sanatçı var. Ama hiçbiri şehri üzerinden bu denli musikisinin markası olarak öne çık(a)mamıştır. Celal Güzelses’i marka yapan biraz da bu özelliğidir dersek sanırım mübalağa olmaz.
Ve sadece şehrinde musiki yapan bir şahsiyet olmakla yetinmeyip, ölünceye kadar hem arkadaşları hem de öğrencileriyle musiki alanında örgütlülüğüyle (bizzat kurulmasını öncülük ettiği musiki cemiyetleri ile) bunu yapmış biridir de…
Üstelik kendisinin de sazendesi olduğu cümbüşe de yoldaş enstrümanları önererek!
Musiki cemiyetinde öğrencilerine hitaben “önüne gelen cümbüş çalıyor, bir tek keman çalan yok! Ne kadar büyük eksiklik…” sözü üzerine sonradan ölünceye kadar sahnede kemancısı olacak olan Hüsnü İpekçi’nin altı ay çalışarak keman çalmayı öğrenmiş olması buna örnektir.
Paraya ve dönemin saltanatına itibar etmemiş bir musiki gönüldaşıdır. İstanbul’da profesyonel olarak gazinolarda sanatını icra etmesi dönemin ünlü sanatçılarınca önerilmiştir kendisine! Hem de aylık maaş olarak müezzinlikten aldığı aylık maaşın bir gecede on katı kadar yevmiyeyi elinin tersiyle ret ederek.
Sadece büyük şehirlerdeki Diyarbekirli öğrenci derneklerinin davetlerine ve yılda bir iki kez yapılan Diyarbekir Musikisi eksenli tanıtım gecelerine katılım göstermekle yetinerek!
Celal Güzelses için ölümünden çok sonra Kürtçe üzerinden çokça eleştiri yapılmıştır. Bunlardan biri “Kürtçe parçaları Türkçeleştirdiği”ne dairdir.
Akademisyen ve musikişinas Alişan Budak Celal Güzelses eserlerinin kökeni ve kaynakları üzerine yaptığı detaylı çalışmada; 80 plak üzerindeki eser eser incelemede 10 eserin evveliyatının Ermenice ve Kürtçe olması nedenli “ihtilaflı” olduğunu ifade ediyor.
İfade etmek gerekir ki; bu, dönemin yumuşak karnı ve resmî ideolojinin bütün alanlarda Kürdü, Kürtçe dilini ve Kürde dair olan her bir şeyi ret ve inkâr ekseni üzerinden yok sayıcılığıyla alakadar bir durumdur.
Yoksa Celal Güzelses’in Kürtçeye karşıtlığının olmadığını en azından yakın çalışma arkadaşlarından ve ailesinden biliyoruz.
Kürtçenin adının dahi telaffuz edilmekten uzak durulduğu hatta korkulduğu ve konuşulan kelime başına para cezası kesildiği belalı yıllarda Diyarbekir’e ziyaretine gelen büyük Kürt sanatçısı Hesen ê Cizrawî ile 1953’te dört koca gün boyunca Abdülkadir Cizrelioğlu’nun köyünde Kürtçe-Türkçe parçalarla meşk yapan ve plakları Suriye’de altın karşılığı satılan adamdır Celal Güzelses.
Dün sokağına (Celal Güzelses Sokağı) bir vefa örneği olarak adı verilen şehrin Dağkapı Meydanına bakan evinden bir sabah vakti kapıdan Celal Bey tarafından uğurlanırken iki gözden ama ünlü Kürt sanatçısı Hesen ê Cizrawî der ki; “Kek ê Celal, sen çok güzel eserler okudun. Kimilerini de Kürtçeden Türkçeye çevirdin. Şimdi bana bir eser ver ki ben de gidip o eseri Türkçeden Kürtçeye çevirip okuyayım”. Ve Celal Bey gözleri hafif buğulanarak başlar Hesen ê Cizrawî’ye armağan ettiği parçaya.
“Batan gün kana benziyor / Yaralı cana benziyor / Ah ediyor bir gül için / Şu bülbül bana benziyor / Vah benim deli gönlüm…
Gece kapladı her yeri / Keder sardı dereleri / Düşman değil sevda açtı / Sinemdeki yareleri / Vah benim deli gönlüm…”
Kürtçe plak yapmak için Suriye sınırına kadar gittiği ve sınırın öte tarafına geçmeye izin verilmediği için geri döndüğü musikişinas arkadaşlarının anlattığıdır…
Altmışbeş yıl olmuş öte yakaya göçeli ruhu şad olsun. Adı sokağıyla yadigâr kalsın şehrinde…
(ŞD/AS)