* Fotoğraf: Arşiv / AA
Yerel seçimler 31 Mart 2019’da yapıldı: yapıldı yapılmasına da o tarihte sonuçlandı mı bilemiyoruz. Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimi, görevden alınan muhtarlar, Ağustos’taki kayyım atamaları ile seçim süreci bir anlamda sürüyor.
Yerel yönetimler başlığında ister istemez bu gündem üzerinde hararetli tartışmalar öne çıkıyor, israf adı altında yolsuzlukların teşhiriyle birlikte bu konuşuluyor. “Nasıl bir yerel yönetim?” sorusu etrafında seçimler öncesinde yoğunlaşan teorik birikim seçim sonrasına pratik olarak aynı zenginlikle taşınamıyor.
Konuyu sağlığa “daraltıp” şu alıntıyla başlayabiliriz:
“Biliyoruz ki sanayi devriminin bir diğer etkisi giderek hızlanan nüfus artış hızı ve şehirleşme. Günümüzde karasal yeryüzünün %50’ye yakını insanlar tarafından kullanılıyor. Aynı şekilde 1960’larda dünya nüfusunun üçte biri şehirlerde yaşarken günümüzde bu oran ters dönmüş durumda, yani artık bugün dünyadaki kırsal nüfus üçte bire kadar gerilemiş durumda. Bir başka şekilde bakacak olursak insanlığın karşısında duran sağlık sorunlarının mekânı da artık şehirler…
Buradan hareketle, çözümün mekânlarından birinin de şehirler olduğunu söylemek mümkün. Çünkü şehir insanlar için ekonomik faaliyetlerin geçtiği bir alan olmanın yanında sosyal, kültürel, politik ve çevresel etkileşime sahne olan bir mekân. Bu unsurlar ise sağlığın ya da olumsuz bağlamında da hastalığın kurucu unsurları.” (Sağlıklı Şehir Planlaması, Jason Corburn)
Tek cümleye indirgersek şehirler sağlığımızı bozmaktadır. Bu saptamaya hemen her yerel yönetim/yönetici şu ya da bu ölçüde katılıyor ve mevcut işlerinden “birisinin de” sağlık olduğunu söylüyor. Bir başka ifadeyle sağlık ulaşım, konut, turizm, eğitim, kent estetiği vb başlıklardan sadece birisi.
***
Yerel yönetim ve sağlık başlığında 3 düzeyde netleşmekte yarar var:
Sağlık konusunun “diğerleri” arasındaki yeri/sıralaması nedir?
Sağlık alanındaki sorunların ana kaynağı nedir?
Yerel yönetimlerin sağlık alanındaki sorumlulukları nelerdir?
Devamında da nasıl bir örgütlenme, emek gücü vb. sorulara yanıt üretmek gerekir.
***
1. soruyu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın katıldığı bir televizyon programında söyledikleriyle yanıtlayabiliriz:
“Geçenlerde Moskova’ya gittik… orada farklı ülkelerden belediye başkanlarıyla bir araya geldik…artık dünyadaki trend asfalt, metro, imar filan onlar bitmiş… dünyada bir tane trend var yerel yönetimleri ilgilendiren: kentimizde yaşayan insanları daha sağlıklı nasıl yaşatırız?” (Mansur Yavaş, Habertürk/Teke Tek Programı;1 Ekim 2019)
Yukarıdaki ifade sağlık başlığının “diğer” başlıklardan birisi olmadığını, bütün başlıkların merkezinde sağlığın yer aldığını ve diğer hepsinin sağlığa göre hiza alması gerektiğini anlatıyor. Önceliği olmayan bir program olmaz, olamaz. Alıntı yaptığımız kitabın adından aktararak söylersek şehir planlamasının/şehirde planlamanın merkezinde sağlık yer almalıdır.
2. soruya başına “kötü” sıfatı ekleyerek birden çok kaynak sayılabilir: hava, su, trafik, konut vb… Bunlara ve eklenecek onlarca başlığa itiraz etmemekle birlikte ana kaynağın eşitsizlikler olduğunu en vurgulu şekilde belirtmek zorundayız. Sağlık alanındaki sorunların ana kaynağı eşitsizliklerdir. Bunu söylemediğimiz takdirde sağlığın ekonomi politiğini göz ardı ederiz ve sağlık alanında “mış” gibi yaparız.
Sağlık alanında çözüm üretebilmek için bütün “diğerlerini” sağlığa tâbi kılmak ve eşitsizliklerle mücadeleyi önümüze koymak durumundayız. Yerel yönetimlerin stratejik planlarını, her düzeydeki programatik faaliyetini bu prizmadan geçirerek değerlendirmeli ve öncelikler sıralamasının bu anlayışla organize edilmesini sağlamalıyız.
3. ve son soru yani “yerel yönetimlerin sağlık alanındaki sorumlulukları nelerdir?”e kitabi bir yanıt vermek kolay değil. Türkiye’nin mevcut halinde merkezi hükümetin kamusal sorumluluklardan kaçıp şirket çıkarı odaklı bir “zarar unsuru” olduğu, yerel yönetimlere destek yerine engel çıkardığı konjonktürde yerel yönetimler ister istemez her şeyden (gerektiğinde tedavi edici hizmetler dahil) sorumlu olmalı!
Mümkün mü?
Kolay değil elbette ama her düzeyde (en küçük yerleşim biriminden, sokaktan, mahalleden başlayarak) katılımcı mekanizmaları ve katılımı tesis etmekle işe başlanabilir. Bu başlangıç eşitsizliklerle mücadele hedefine demokratik katılım zemininde yürütülecek bir çabayla yüründüğü ölçüde bütün sürecin de güvencesi olabilir.
Sağlıklı Şehir Planlaması kitabından alıntıyla başladığımız yazıyı aynı kitaptaki formülasyonla bitirelim: demokratik katılım, bütünleşik karar alma, çok boyutlu izleme, sosyal öğrenme, uyum ve yaratıcılık. Çözümün yolu bu ifadelerin ete kemiğe büründürülmesi için sahici bir çabaya girmekte yatıyor. (EB/TP)