İstanbul ikinci bölgede oy kullanıyorum. Referandum dahil, son üç seçimdir aynı okulda, aynı sınıfta. İstikrar şahane.
Pazar sabahı, saat sekiz sularında, kendimi sokağa attım, evimin hemen yakınındaki Özel Evrim Lisesi'nde oy kullanmaya gittim. Arada yürüdüğüm kısacık yolda bayram günü kadar özenle giyinmiş, yaş almış insanlarla karşılaştım. Oy kullanmaktan dönüyorlardı belli ki. Memleketin siyasi hayatına söz koyabilecekleri tek günde, müthiş bir özenle...
Oy kullanacağım sınıfa girdim, sabahın erken saatleri olmasından muhtemelen, kalabalık +60 yaş grubundandı.
Kabine girdim. Günlerdir internette dolaşan seçim efsanelerine kulak verdim, oy pusulasının sağını, solunu, önünü, arkasını iyice kontrol ettim, ilk kez oyumun beni Meclis'e taşıyacağını umut ettiğim bir adaya, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, İstanbul 2. bölge adayı Sırrı Süreyya Önder'e verdim.
Oyumu sandığa attım ve parlamenter demokrasiye katkımın verdiği iç rahatlığıyla okuldan çıktım.
Kasımpaşa'da her Pazar günü kurulan Kastamonu pazarına doğru gittim oy kullandıktan sonra, pazarın seçim nedeniyle kurulmamış olması ihtimalini de göz önünde tutarak.
Neyse ki pazar kurulmuştu, üstelik seçimler çok da pazarcıların gündeminde değildi. Herkese sordum, sadece bir pazarcı oyunu kullanmıştı, diğerleri iş biter de yetişirlerse, kullanacaktı. Niyetleri eğer yetişirlerse Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) oy vermekti.
Eve döndüm, seçim yasakları nedeniyle, uzaydan yayın yapıyor gibi duran televizyonlar arasında gidip gelmeye başladım. Roma'da yemek programından, pilates dersine kadar, televizyonlar siyaset hariç herşeyi konuşuyordu.
Yasakların uğramadığı tek yer ise sosyal medyaydı. Ülkenin dört bir yanından, özellikle Kürt illerinden seçimlerde yaşanan sorunlarla ilgili bilgiler akmaya başladı, itiraf etmeliyim ki, her ne kadar doğruluğu o anda kontrol edilemeyecek bilgiler olsa da, başta biraz ürktüm.
Saat 17.00'ye geldiğinde, yerimde duramamaya başladım, müşahit olarak adımı yazdırmamıştım, sosyal medyaya danıştım, müşahit olmasam da, gizli oylama, açık sayım esasıyla, istediğim sandığa gidebileceğim söylendi. Giyindim, oy kullandığım sandığa doğru yola çıktım.
Okula vardığımda, kapı duvardı. Kapıda zar zor kendimi gösterdim, okulun çalışanlardan biri kapıyı açtı, 'buyrun' dedi. 'Sayımda sandığımın başında durmaya geldim' dedim, 'almazlar ama, siz deneyin' dedi.
Bu sırada, hemen, telefonumdan Yüksek Seçim Kurulu'nun sitesine girdim ki, yasal mevzuatla ilgili bir durum olursa, haklarımı savunabileyim.
Okulun bahçesine girdim, oy kullandığım binaya doğru ilerlerken, bir polis memuru 'buyrun hanımefendi' dedi. Devamı şenlikli tabi.
- Oy sandığımın başında durmaya geldim.
- Müşahit misiniz?
- Hayır, değilim.
- O zaman giremezsiniz.
- Neden? Yasal hakkım var, oylama gizli, sayım açık yapılıyor.
- Hanımefendi, her sandığın başında her partinin müşahidi var zaten.
- Olabilir, ben vatandaş olarak sandığıma sahip çıkmaya geldim. Yasal bir engel var mı?
- (Kısa bir sessizlik, ardından) Hayır, yok ama her geleni alırsak, kavga çıkar?
Bu cevabın üzerine, 'yasal engel yoksa giriyorum' diyerek, hiç de arkama bakmayarak sandığıma doğru ilerledim, arkadan gelen homurtulara kulak kesilerek...
Sandığımın olduğu sınıfa geldiğimde, bir sandığın başında görevli olmanın bile nasıl bir iktidar alanı yaratabileğine şaşkınlıkla şahit oldum. Sandıktaki kadınlardan bir tanesi, yasak olmasına rağmen Atatürk rozeti taşıyan bir kadın, kapının hemen eşiğinde duran bana baktı ve
- Buyrun, ne istemiştiniz?
- Yok, bir şey istemedim, sadece sandıklara bakıyorum, bu sandık benim de sandığım da.
- Görevli değilseniz bakamazsınız.
- Hanımefendi, yasal hakkım, sesimi çıkarmadan duruyorum, siz de işinize bakın
Konuşma bu minvalde ilerleyince, sandık görevlisi daha fazla ısrar edemedi. O sandıktan birinci parti olarak, görevlinin de müşahidi olduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çıktı, Sırrı Süreyya dokuz, Çetin Doğan ise bir oy aldı.
Bir sonraki sandıkta ve daha sonrakilerde de durum farklı değildi aslında. Hemen hemen bütün sandık müşahitlerinde birbirlerini tanımalarını sağlayacak işaretler vardı ki, asıl yasal olmayan bu mesela.
Her girdiğim sınıfta, huzursuz yüzler bana döndü ve 'bu sefil, müşahit bile olmayan halinle burada ne işin var' dercesine baktılar ama yılmadım, her sandığın başına gittim, her sandıkta oylarımıza kendimce sahip çıktım.
Başarının haklı gururunu Twitter'da 'hadi git, giremezsen şunu yap, bunu yap' diye beni yüreklendiren arkadaşlarımla paylaşırken, herkesin benim kadar şanslı olmadığı ortaya çıktı.
Anlaşılan o ki sandık başında durmak, dört yılda bir, memleketin kıymetli bir işi hali geliyormuş, sefil kayıtsızlar içeri alınmıyormuş. Sonuç olarak, pek çok insan sandık başına tıpkı benim gibi gittiği halde, ne yazık ki sandıklara yaklaşmalarına izin verilmemiş. Bunun bir hak olduğunu söylemeleri bile işe yaramamış,
Merak edenlere Evrim Lisesi'nden genel sonuç: CHP AKP yarışıyor, CHP önde. Sırrı Süreyya ise fena değil. İstanbul Ermeni toplumundan hatrı sayılır sayıda seçmeni içeren bir okulda durum buydu... (ÇM/ŞA)