"Sürelerle oynayarak uzun tutukluluk sorununu çözmeye kalkarsak arzu etmediğimiz sorunlarla karşılaşacağız. Teklifin yasalaşmasıyla 2 bin 427 tutuklu tahliye olabilir. Bunlar arasında asker, polis öldürenler, çocuklara karşı cinsel tacizde bulunanlar, tecavüzcüler, toplumu irite edecek sanıklar da var."
"İrite olan" halkın "hassasiyetlerini" tam 12'den vuran açıklama, Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e ait. Konu: Uzun tutukluluk.
Bakanın açıklaması uzun, ancak bu birkaç cümlesinde bile sayfalar dolusu itirazlar yazılabilir. En önemlisi de "tutukluluk süresini azaltarak tecavüzcülerin de tahliye olabileceği" tehdidini öne sürmesiyle, aslında tutukluluğun bir nevi ceza olduğunu da itiraf etmiş olması.
Masum değiliz hiçbirimiz
Bakanın atladığı önemli bir mevzu var: Tecavüz, çocuk tacizi, cinayet, hırsızlık... Neyle suçlanırsa suçlansın, tüm tutukluların tek bir ortak özelliği var: Sanık olmaları.
Yani, yargılamalarının halen devam ediyor olması, yani haklarında bir hüküm verilmemiş olması.
Yani, Türkiye'de ne yargı ne toplum tarafından itibar gören "masumiyet karinesi" gereğince: Suçu kanıtlanana dek masum olması.
Dolayısıyla, sanığa "tecavüzcü" demek Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre suç sayıldığı gibi, onu tecavüz hükümlüsü sayarak hapishanede tutmak da kanuna aykırı.
Değiştirilmesi istenen, eleştirilen TCK'ya göre bile tutukluyu "suçlu" saymak suçun ta kendisi.
Kadın cinayetlerini boşverin
Bakanın argümanında bir de istatistiki hata var:
Türkiye'de tecavüz, kadın cinayeti, çocuk tacizi gibi suçların failleri ya hiç suçlanmaz ya tutuklanmaz. Çoğunlukla ceza almaz.
Toplumu bu "hassasiyetlerine" dokunarak ikna etmek iyi bir fikir olabilir ancak, yargı faaliyetlerine baktığımıza durumun hiç de Bakan Ergin'in anlattığı gibi olmadığını, örneğin "siyasi suçlularda" uygulanması akla bile gelmeyen "masumiyet karinesinin" bu tür suçlarda sık sık devreye girdiğini görüyoruz.
Bkz. Karakolda dövülen kadına istenen cezanın, polislere istenenden kat kat fazla olması, Bkz. N.Ç. davası, Bkz. Kadın cinayetleri, Bkz. Tecavüz vakalarının yargıya yansıma oranı...
bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'nun hazırladığı çeteleye göre, "Son beş ayda koruma talep ettiği, savcılığa veya polise şikâyette bulunduğu ya da sığınma evlerine yerleştirildiği halde dokuz kadın öldürüldü."
Bakanın yansıtmaya çalıştığı, "kadın cinayetlerinin faillerinin ya da taciz ve tecavüz zanlılarının adalet önüne çıkarılabildiği" ya da "yargılanıp ceza aldıkları" şeklindeki algının bir illüzyondan ibaret olduğunu, artık ana akım medyada bile birinci haber olabilen kadın cinayetleri ve sonuçları kanıtlıyor.
"Toplumu irite edecek sanıklar"
Konunun bir de "siyasi" boyutu var ki...
Eskinin siyasi mahkumu, şimdinin terör suçlusu denilen, 10 yıl boyunca tutuklu kalmasında bir sakınca görülmeyenler için zaten hali hazırda bir "özel hukuk" uygulamamız var: Terörle Mücadele Kanunu.
Onları diğer mahkumlardan ve toplumdan tecrit etmeye yönelik teşkilat zaten kurulmuşken, TMK'dan yargılananların tutukluluk üst sınırı diğerlerinin iki katıyken, bir de onların zaten bu muameleyi hak ettiğini, aksinin düşünülemeyeceğini ima ediyor Sayın Bakan:
"Bunlar arasında terör örgütü üyesi olanlar, asker, polis öldürenler var!" (Ya da kendi deyimiyle: "Toplumu irite edecek sanıklar")
Bakan hükmü vermiş, dosyayı kapatmış, ring aracı hazır.
Örgüt üyeliğine delil olarak bir puşinin ya da kırık şemsiyenin yetiyor olması, tali bir tartışma.
Uzun tutukluluğu bırakın, uzun yargılamalara bile gerek yok aslında, madem ki TMK'dan yargılanıyorsun, hakim davanın sonunda neye karar verirse versin, sen zaten "terörist"sin.
Ve nasıl ki TMK yargılamaları adil yargılanma hakkı, savunma hakkı gibi birçok temel hakkı tanımıyorsa, uzun tutukluluk gibi hukuki olmayan bir uygulama da revadır sana. Çek cezanı!
Bakanın söyleminin alt metninde yer alan "eli silahlı polis katilleri söz konusuysa, uzun tutukluluk süresi gibi insan hakkı tartışmalarına gerek yok" düşüncesi, uzun tutukluluk sorunun sadece birkaç kanun değişikliği ya da yargılamanın hızlanması gibi basit değişikliklerle çözülemeyeceğini de gösteriyor.
Sanırım Bakan Ergin de benim gibi düşünüyor ki çözüme yönelik somut bir adım atılmayacağını da beyan ediyor zaten.
AİHM aslında ne diyor?
"Bu gelişme pozitiftir, hükümlülerin oranı artarken tutukluların oranı düşmektedir."
Bakan Ergin, bu sözlerine davanın yerel mahkemede sonuçlanmış olmasıyla, kişinin "hükümlü" statüsüne geçmesini örnek veriyor. Kanıtı da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin baz aldığı kriterler.
Dosyaların Yargıtay'da bekleme süresinin on yılları bulması karşısında, "makul yargılama süresinin" aşılması konusunda AİHM'in ne düşündüğünü ise Türkiye'yi mahkum ettiği binlerce euro'dan çıkarmak mümkün.
Bu sözler hakkında daha birçok yorum, alt metin okuması, toplumun yargı konusunda nasıl yönlendirildiğine dair açıklama yapılabilir. Ancak, toplum olan bitenden ziyadesiyle "irite olmuşken", konunun muhatapları hapishanede olduğundan ve bu tartışmayı izleyemeyecekken sözü daha fazla uzatmanın da anlamı yok... (AS)