Yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki dünya savaşı insanlık tarihinin en dehşet verici tablosunu yarattı. Milyonlarca ölü ve sakat, -iki savaşta 53 milyon kadar ölü- göç kafileleri, parçalanmış milyonlarca aile ve yıkılmış yapılı çevre-kentler ve yerleşim alanları, tahrip olmuş doğa, bu dehşet tablosunun içinde ebedi görüntüler olarak yerlerini aldılar. II. Dünya Savaşı'nın galipleri bu dehşet ortamında dünyaya yeni bir nizam getirdiler.
Birleşmiş Milletler (BM) ve onun nihai karar mercisi Güvenlik Konseyi, Dünya Barışının ve güvenliğinin koruyucusu olarak ilan edildi. BM Sözleşmesinin giriş bölümünde ve tüm maddelerinde belki de insanlık tarihinin en büyük vaatleri yer aldı. Savaş bir daha Asla! büyük acıların bir çığlığı olarak yükseldi. Savaş yasaktı. İnsanlık açlıktan ve korkudan arındırılacaktı. Dünya'da Refah yaygınlaşacak, özgürlükler güvence altına alınacaktı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de birey haklarını tanımlıyor ve Devletlere özgürlüklerin gerçekleşmesi, korunması ve geliştirilmesi için yükümlülüklerini hatırlatıyordu.
Vaatler gerçekleşmedi
Ancak söylenenlerin tersi oldu. İki emperyalist dünya paylaşım savaşlarından sonra dehşet tablosuna -uluslararası ilişkilerde silah kullanmayı yasaklayan BM kurulduktan sonraki dönemde -dünyanın değişik yerlerinde, Vietnam savaşı başta olmak üzere, 250 nin üzerinde silahlı çatışmada 20 milyon ölü eklendi. Bu savaşlarda 1.8 milyar insan etkilendi. Ülkeler ve halklar arasındaki gelişmişlik farkı giderek büyüdü, ekonomik paylaşımda adaletsizlik arttı, ülkelerin kendi kaderlerini tayin hakkı yok edildi, işsizlik,açlık, sefalet ve göçler yoksul diyebileceğimiz ülkelerde kader halini aldı. Teknolojik yeni gelişmeler ;'gelişmiş' denilen kötü gelişmiş ülkelerin diğer ülkeler üzerindeki hegemonyasını pekiştirmeye yardımcı oluyor. 1990 lı yıllara kadar süren Soğuk Savaş dönemi başını ABD'nin çektiği kapitalist blok ile sosyalist blokun rekabet dönemi olarak yaşandı. Bu dönemde dünya barışı bir dehşet dengesi üzerine kuruluydu. Nükleer başlıklı silahların iki taraflı olarak geliştirilmesi-kimyasal ve biyolojik silahlanmayı da eklemek gerek- dünyada ve uzayda silahla egemenlik kurma bu dehşet yarışının bir sonucu olarak kesintisiz devam etti.
Kaynaklar silahlara
Savaşa ve silaha harcanan paralar da sürekli olarak arttı. 2000 li yıllara kadar dünyada silahlanmaya harcanan para tahminleri yıllık 700 milyar ile 1 trilyon ABD Doları civarındaydı. Uzun yıllar bu rakamları kullandık. Berlin duvarının yıkılmasıyla oluşan tek kutuplu dünya koşullarında istatistikler yeni rakamları göstermeye başladı. Silahlanmaya harcanan paranın üst sınırı yıllık 1,5 trilyon dolara vardı. Bu tutarın yarısına yakın rakamını ABD harcıyor. BM Güvenlik Konseyinde veto hakkına sahip diğer ülkeler de geri kalan harcamaların büyük bir bölümünün sahibi.
Yeni dünya düzeni
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunan Sosyalist almaşığın zaafa uğraması Kapitalizmi dünyayı hızla ve zorbalıkla tümüyle fethetmeye yöneltti. 11 eylül ikiz kulelere yapılan saldırı bahane edilerek ABD yeni bir dünyanın kurulmakta olduğunu ilan etti. Geçen yüzyılın bir mutabakatın ürünü olan tüm değer ve kurumları bir kenara bırakıldı. BM köhne, NATO bile gereksiz muamelesi gördü. Dünyayı Pentagon yönetir oldu. Tüm uluslararası hukuk rafa kaldırıldı. ABD ordusu, bir kaç müttefik savaş birliklerini de yanına alarak sömürge dönemi işgal harekatına başladı.
Yugoslavya'nın bombalanmasını, Afganistan'ın ve Irak'ın işgal edilmesi takip etti. Bütün savaş kuralları -Cenevre Sözleşmeleri- ihlal edildi. Savaş ve insanlık suçları işlendi. İşkence alenileşti. Guantanamo ve Ebu Garip cezaevlerinde işkence laboratuarları gibi kullanıldı. ABD ve müttefikleri bu alanda işbirliği yaptılar. CİA gizli uçakları ABD'nin güvenilir müttefik ülke topraklarında oluşturulan sorgu merkezlerine terör sanıkları taşıdı. Uçaklar sorgu merkezleri gibi kullanıldı.
Kısacası terröre karşı mücadele stratejisi tüm dünyaya OHAL rejimi olarak uygulanır oldu. Güç kullanımı ve Savaş, sorunların çözümü için yegane yöntem oldu. ABD, düşman saydığı ülkelerde terörle mücadeleyi o ülkenin ordularına devrediyor. Ordular 'teröristlerle' mücadele ediyorum adı altında kendi halkını vuruyor, vatandaşını öldürüyor. Afganistan, Pakistan, Yemen bu ülkelere örnek.
Günümüzde yaygınlaşan savaşın bu yeni şekli ABD'ye daha ucuza mal oluyor. ABD kuklası Yemen Cumhurbaşkanı'na bu görevi için verilen para 2010 yılı için sadece 50 milyon dolar! İran'ın nükleer tehdit oluşturduğu iddiası ile ne zaman vurulacağını bekliyor bütün dünya. Yeni savaş alanları açılacak gibi.
ABD muharip birlikleri Irak'tan çekilmeye başladı son günlerde. Ölümler, işkenceler, yağmalar,göçler kazındı hafızalarımıza. Uygarlık ve demokrasi ithal edileceği iddia edilen Irak'ta, parçalanmış ve birbirine düşman edilmiş bir halk bıraktılar. Petrol rezervlerinin hangi şirketlere verileceği kesinleştikten sonra nihai amaca ulaşmış oldu BD ve savaş müttefikleri. İşleri bitti geri çekiliyorlar. Irak'ta Barış'ın adı savaştır artık.
Hikmetinden sual olunmaz
ABD'nin muhalif ülkelere, o ülke halklarına, muhalif gruplara ve kişilere karşı uyguladığı amansız-pervasız, savaşın bir başka yönü de var. ABD dünyada oluşmuş tüm yargı mekanizmalarını da reddediyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yaptırımlarına hayır diyor. Sözleşmesini kabul ve imza etmiyor. Obama döneminde bazı sanıkların salıverilmesi ve daha adil bir yargılanma konularındaki kısmi iyileşmelere rağmen işlenen suçlar soruşturulamıyor, cezalandırılamıyor. Ölümler işkenceler yıkımlar çevre tahribi, göçler, kültür ve tarih yağmaları sorgusuz sualsiz.
ABD'nin Ortadoğu'daki silahlı gücü ve uzantısı İsrail BM kararlarını hiçe saymaya ve savaş ve insanlık suçları işlemeye devam ediyor. Onunda dokunulmazlığı var. İşgal ettiği toprakları mülkiyetine geçiriyor. Sivil halkı öldürmeye -tüm dünyanın gözleri önünde- devam ediyor. İsrail Devleti bir savaş aygıtı olarak öldürmeye devam ediyor.
Filistin halkına yönelik sorgusuz sualsiz bir zulüm kural halini aldı. Gazze'ye insani yardım götürenlere Mavi Marmara gemisinde saldırıyor cinayet işliyor. Bakalım sorgulama süreci nasıl sonuçlanacak. Barış İsrail tanklarının paletleri altında ve inşa ettiği utanç duvarlarının tutsağı olmuş vaziyette.
Bu gidişe tepkiler ve Dünya Barış Günü
Dünya'ya egemen olan savaş halinin encamını daha fazla yazmaya gerek yok. Bu gidişe karşı dünyada ve Türkiye'de mücadeleler de gelişti. Ancak şimdi kafaların karışık olduğu bir konuya değinmek istiyorum. Aslında BM'nin Dünya Barış günü 21 Eylül 2001 tarihinde -kurulduktan 56 yıl sonra- uygulamaya konmuş bir gündür. Bizim kutladığımız gün Dünya Barış Konseyinin günüdür. Dünya Barış Konseyi 1949 yılında kurulmuştur. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı'nın desteklediği, kapitalist ülke barışseverlerinin bağımsızlık-demokrasi ilkelerini savunan barışseverlerin katıldığı bir uluslararası kuruluştur.
Türkiye'de kurulmuş olan Barış Derneği de bu konseyin üyesiydi. 100 kadar ülkeden kuruluşun oluşturduğu bir federasyon. Barış, silahsızlanma, küresel güvenlik, ulusal bağımsızlık ve bu yolda savaşan halklarla dayanışma, ekonomik sosyal adalet ve gelişim,çevre koruma, insan hakları ve emperyalizme karşı mücadele gibi temel hedefleri olan bir örgütlenme. Nazi ordularının Polonya'ya girdiği 1 Eylül 1939 gününü Dünya Barış Günü olarak ilan eden bu örgüttür. Bu günün BM ile bir ilişkisi yoktur. Bu gün, hala yukarıda yazılı değerler için mücadele edenlerin günüdür.
Yurtta sulh cihanda sulh
Türkiye'de de barış öyküsü dünyadakine benzer bir seyir izledi. Barış söylemleri kağıt üzerinde kaldı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra 1925 yılında başlayan ve 1937 yılına kadar devam eden Kürt isyanları Türkiye'de sürekli bir olağanüstü hal rejiminin kurumsallaşmasına yol açtı. Savaş ve şiddet kullanımını süreklilik kazandı. 1984 yılında başlatılan Partiye Karkare Kürdistan (PKK) hareketi ile birlikte günümüzde de fiili ve sürekli savaş koşulları yaşanıyor.
Can kayıpları, köy yakma yıkmaların yarattığı göçler derin yaralar açmış vaziyette. Çatışmalarda her ölüm Kürtlerle Türklerin de arasını açıyor. Savaş psikolojisi halkları da etki alanı içine almış vaziyette. Silahlanmaya ve savaşa büyük kaynaklar akıyor.
Bu gidişe dur demek gerekiyor. Barışseverleri büyük görevler bekliyor. Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmek için devletin gerçek bir kardeşlik zemini üzerinde açık ve anlaşılır bir yol haritasını ilan etmesi gerekiyor. Bu adımın daha fazla vakit geçirmeden atılması gerekiyor . PKK'nin silahları susturması gerekiyor. Savaş ortamında diyalog olanakları kısıtlı oluyor.
"Savaş bir daha asla!" çığlığı silah seslerinden artık duyulmuyor. Çığlığı yükseltelim. Barış herkesin işidir. Herkesi ülkemizde gerçek bir barışın kurulması için mücadeleye, Türkiye Barış Meclisi çalışmalarına katılmaya/destek vermeye davet ediyorum. Barış ellerimizde.
Einstein, "Hayalgücü bilgiden ve bilimden öte bir şeydir" demişti. Bu özdeyişe kulak verelim. Barış hayalimizi diri tutalım. Martin Luther King, "Bir hayalim/rüyam var" demişti. İmkansızı istemişti adeta. Rüyası gerçekleşti. Bizim de barış hayalimiz, barış rüyamız var. Barış rüyamız gerçek olacaktır. (YÖ/TK)
* Yavuz Önen, insan hakları savunucusu, Türkiye Barış Meclisi çağrıcılarından.