Yasanın 1. maddesiyle, Anayasa'nın 76. maddesinde yer alan "ideolojik ve anarşik eylemlere" ifadesi yerine "terör eylemleri" ifadesi konulmuştu.
Yasanın 2. maddesi, bir ilin ya da seçim çevresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) temsilcisinin kalmaması halinde ara seçim yapılmasını, bu ara seçimin boşalmayı izleyen doksan günden sonraki ilk Pazar günü yapılmasını, bu fıkra gereği yapılacak seçimin mahalli idareler seçimleriyle birleştirilmeyeceğini öngörüyordu.
Yasanın 3. maddesi ise, seçim kanununda yapılacak değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacağına ilişkin Anayasa kuralının içinde bulunduğumuz dönemde yapılacak ilk ara seçimde uygulanmayacağını öngörmekteydi.
Cumhurbaşkanı Sezer, bu değişikliklerin genel ve soyut düzenlemeler olmayıp öznel, somut ve kişisel olduğu kanaatine vararak, bu durumun hukuk devleti anlayışına uygun olmadığı gerekçesiyle, yasayı, bir kez daha görüşülmek üzere TBMM'ye geri göndermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan'ın durumu
Anayasa'da gerçekleştirilen bu değişikliklerin, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın içinde bulunduğu normal olmayan durumu normalleştirmek üzere yapıldığı herkes tarafından bilinmektedir.
AKP, yüzde 34.5 oyla milletvekillerinin yüzde 66'sını kazanmış, TBMM'de tek başına çoğunluğu oluşturmuş ve hükümeti tek başına kurma olanağını elde etmiştir. Ancak, AKP'nin genel başkanı milletvekili adayı olamadığından TBMM'ye girememiş ve olması gerektiği gibi başbakan olamamıştır.
Ancak, AKP'nin genel başkanı olarak, Erdoğan "hükümet etme"kle kaçınılmaz olarak ilgilenmekte ve yabancı ülkelerde bir "başbakan gibi" kabul görmektedir.
Bu durum normal değildir. Erdoğan başbakan olmadığı için "sorumlu" değildir ama "başbakan gibi" yetki kullanmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın içinde bulunduğu bu durum, seçmenin iradesine de uygun değildir.
Bütün bu nedenlerle, Erdoğan'ın durumunu normalleştirmek, milletvekili adayı olabilmesinin önündeki engelleri kaldırmak, yapılacak ilk seçimde adaylık yolunu açmak ve seçilebilirse Başbakanlık sorumluluğunu üstlenmesini sağlamak gerekmektedir.
Anayasa değişikliği işte bu ihtiyaçtan hareketle gerçekleştirilmiştir. Bu konuda tartışma yoktur ve muhalefet partisi de bu değişikliği onaylamıştır.
Anayasa değişikliği öznel, somut ve kişisel midir?
Durum böyle de olsa, yapılan Anayasa değişikliğinin kişiye özel, öznel, somut, anayasanın genel norm olma özelliğini ortadan kaldıran bir değişiklik olduğu tartışmalıdır.
Her şeyden önce, Anayasa'nın 76. maddesinin getirdiği düzenleme, demokrasi ilkeleri açısından öteden beri eleştirilen, değiştirilmesi önerilen bir düzenlemedir. 76. maddenin mevcut düzenlemesinden etkilenen yalnızca Recep Tayyip Erdoğan da değildir. Bu maddede yapılan değişiklik, Erdoğan sorunu ortada yokken, önceki yasama döneminde oluşturulan partiler arası uzlaşma komisyonunca da önerilmiş ancak gerçekleştirilememiştir.
Kuşkusuz 76. madde metni, sınırlamaları daha da daraltacak biçimde başka türlü yazılabilirdi. Ancak, iktidar ve muhalefet partisi, TBMM'de kabul edilen metin üzerinde uzlaşmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın bu değişiklikten yararlanacak olması, demokratikleşme açısından, bu değişikliğin yapılması ihtiyacını ortadan kaldırmaz.
Anayasada gerçekleştirilen ikinci değişiklik de bir ihtiyaca cevap vermektedir. Mevcut durumda, ara seçim, genel seçimden itibaren otuz ay geçmedikçe ve genel seçime bir yıl kala yapılamaz. Bunun istisnası, milletvekilliklerinin yüzde 5'inin boşalmasıdır.
Ara seçimin yapılamayacağı süre çok fazladır. Ayrıca, en az bir seçim çevresinde tüm milletvekilliklerinin boşalması halinde hemen ara seçim yapma olanağı yoktur. Herhangi bir nedenle bir ilin/seçim çevresinin bütün milletvekilliklerinin boşalması durumunda, bu seçim çevreleri uzun bir süre TBMM'de temsilcisiz kalabileceklerdir. Bunu demokratik açıdan bir sakınca olarak görmek ve bu sakıncayı gidermek üzere Anayasa'da bir değişiklik yapmak yanlış değildir.
Kaldı ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt'te yenilenecek seçimde aday olması halinde, 78. maddede gerçekleştirilen değişiklikten yararlanması söz konusu olmayacaktır. 78. maddede yapılan değişikliğin kesinleşmesi halinde, yapılacak bir ara seçimde aday olması halinde, bu değişiklikten yararlanacak tek kişi de Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır.
Seçim kanununda yapılacak değişikliğin yapılacak ilk ara seçimde uygulanmamasını sağlayacak anayasa değişikliğine gelince, bu değişikliğin de nesnel ve genel olarak gerekli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Seçim kanunu, uzun süreden beri eleştirilen, mutlak surette değiştirilmesi gerektiği belirtilen, mevcut Anayasa'ya aykırı hükümler içeren, antidemokratik hükümlerle dolu bir yasadır. Bu yasanın düzeltilmesi halinde, yapılacak ilk seçimde, demokratik ilkelere uygun hale getirilmiş bir yasa yerine antidemokratik ve Anayasaya aykırı hükümler içeren bir yasanın uygulanmasını istemek demokratikleşme anlayışıyla bağdaşmamaktadır.
Seçim kanununda yapılacak değişikliklerin uygulamaya girmesinin bir süre yasaklanmasından amaç, çoğunluğu elinde bulunduran siyasal partinin yasayı değiştirerek kendisine daha elverişli bir ortam yaratmasını engellemektir; demokratikleşmeyi engellemek değil.
Bütün bu nedenlerle, Cumhurbaşkanı Sezer'in veto gerekçelerine katılmak mümkün değildir. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı Sezer de, "daha sonra yapılacak seçimlerde bu düzenlemelerden kapsama giren herkesin yararlanacak olması"nı kabul etmektedir. Bu kabul de, değişikliklerin öznel, somut ve kişisel olmadığının göstergesidir.
TBMM ne yapacak?
Cumhurbaşkanı'nın vetosu karşısında, TBMM, iktidarı ve muhalefetiyle Anayasa değişikliklerini gerçekleştiren yasayı aynen kabul etme eğiliminde görünmektedir.
AKP'nin "aynen kabul" eğilimi olağandır. Ancak CHP de bu eğilimi benimsemiş görünmektedir. Daha önceki oylamalarda 120 dolayında CHP milletvekilinin değişiklik yönünde oy kullandığı dikkate alınırsa, CHP'nin geri adım atması beklenmemelidir. Böyle bir tutumu CHP'nin açıklaması mümkün değildir.
Anayasa değişikliğini, başka bazı maddelerde de değişiklik önererek, yeni bir paket haline getirip TBMM'de kabul etme önerisi, CHP açısından Cumhurbaşkanının vetosu karşısında bir geri çekilme olacaktır ve CHP'yi zor durumda bırakacaktır.
Geri gönderilen metnin aynen kabul edilmesi için TBMM üye tam sayısının üçte ikisinin oyu gerekmektedir. Daha önce yapılan oylamalarda, Anayasa değişikliğinin 440 dolayında oyla kabul edildiği düşünülürse, aynen kabul için üçte iki oyun kolaylıkla sağlanabileceği anlaşılmaktadır.
Referandum olasılığı
TBMM'nin Anayasa değişikliğini gerçekleştiren yasayı, üçte iki çoğunlukla aynen kabul etmesi halinde, Cumhurbaşkanı'nın önünde iki seçenek vardır: Onaylayıp yayınlama ya da referanduma sunma.
Cumhurbaşkanı, aynen kabul edilen metni onaylayıp yayınlanmak üzere Başbakanlığa gönderirse sorun ortadan kalkar. Yasa Resmi Gazete'de yayınlanıp yürürlüğe girer. Bu durumda, Cumhurbaşkanı, "ben uyarımı yaptım, ama madem ki TBMM böyle istedi, artık benim yapacağım bir şey yok" demiş olacaktır.
Cumhurbaşkanı, aynen kabul edilen metni referanduma sunma kararı verirse, ilgili yasa hükmü gereği referandum yapılır.
Konunun referandum yoluyla çözülmesi, sonuç ne olursa olsun, sorun yaratacaktır. Çünkü, referandum, bir tür "Cumhurbaşkanı mı, Recep Tayyip Erdoğan mı" sorusuna cevap aranması haline dönüşecektir.
Referandumun sonucunda Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi halinde, Cumhurbaşkanının durumu sarsılacaktır. Öyle ki, sonuç Cumhurbaşkanının seçmen tarafından onaylanmadığı biçiminde değerlendirilecek, belki de bazılarınca görevden çekilmesi istenecektir.
Referandum sonucunda Anayasa değişikliklerinin reddedilmesi halinde, Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP'nin genel başkanı olarak kalması zorlaşacak, AKP içinde ciddi bir tartışma doğacak, tek parti iktidarının getirdiği "istikrar", yerini yeniden "istikrarsızlık"a bırakabilecektir.
Nereden bakılırsa bakılsın, referandumun riskleri vardır. Bu Anayasa değişikliğinin referanduma gitmeden gerçekleştirilmesi en doğru yol gibi görünmektedir.
Yüksek Seçim Kurulu ne yapıyor?
Bu arada, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Siirt ilinde seçimin yenilenmesi konusunda ne yapacağını tam olarak bilmez bir görüntü içindedir. Seçimin yenilenmesiyle ilgili kararların bir bölümünü almış, bazılarını ise almamıştır, aldıysa da açıklamamaktadır.
YSK, Siirt'te seçimin yenilenmesiyle ilgili olarak, baştan beri tartışmaya açık bir tutum içindedir. En başta aldığı kararı açıklama biçimi, yayınlama zamanı ve kararının içeriği tartışmaya açıktır.
Seçim takvimiyle ilgili olarak bazı noktalarda açıklama yapmamış olması, Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili gelişmeleri beklemekte olduğu izlenimini bırakmaktadır. Bu doğruysa, uygun bir tutum sayılamaz.
YSK, seçimle ilgili olarak yapılması gereken işleri, mevcut mevzuat çerçevesinde, kişilerden bağımsız olarak yapmak durumundadır. Mevcut mevzuat çerçevesinde ilan edilen takvim içinde Recep Tayyip Erdoğan aday olabilir ya da olamaz. Bu YSK'yı ilgilendirmez. Süreç içinde Anayasa'da ve yasada değişiklik olursa, o zaman YSK durumu yeniden değerlendirip gerekli kararları alacaktır.
Anayasa ve yasalar öznel, somut, kişisel nedenlere bağlı olarak yapılamayacağı gibi, öznel, kişisel nedenlere bağlı olarak da uygulanamaz. (BB/NK)