Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “kişisel projem” diye nitelediği, 12 yıllık hayali olduğunu söylediği “şehir hastaneleri” için yeni bir yönetmelik yayımlandı. Yönetmeliğin ayrıntıları kimin hayalinin kime kabus olacağına dair ipuçları da içeriyor. Dikkat çeken küçük birkaç örnek “hayallerin ruhunu” açıklamaya yetecektir sanıyoruz.
Yönetmelikte, görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri otopark ve temizlik ile birlikte “destek hizmeti” olarak niteleniyor. Bu sayede radyasyon onkolojisinden diğer tüm görüntüleme hizmetlerine, kan bankacılığı, kök hücre ve kordon kanı bankacılığından Biyogüvenlik Seviye 3 ve Seviye 4 düzeyindeki laboratuvarlardan tüm referans laboratuvara kadar tüm hizmetlerin şirketlere devrine olanak sağlanıyor. Bu arada bu alanda çalışacak, uzmanlık eğitim alacak ve eğitim verecek hekimlerin haklarını koruyacak tek bir madde bile yok.
Burada ilginç bir bilgiyi paylaşmakta yarar var. Türkiye ile Sudan arasında “kamu özel ortaklığıyla hastane yapımına dair” sözleşme imzalandı. Türkiye’nin Sudan’ın Nyala Bölgesi’nde yaptığı hastanede görüntüleme ve laboratuvar hizmetleri kamu hizmeti ve şirketlere devredilemeyecek tıbbi hizmet olarak tanımlanıyor!
Yönetmeliğin aklı zorlayan bir başka maddesi ise hastaneye en çok ihtiyaç duyulan durumları şirketlerin sözleşmeden caymaları ya da alacakları parayı yükseltmeleri için geçerli sebep kabul ediyor; olağanüstü haller, doğal afetler, yaygın bulaşıcı hastalıklar, savaş ve seferberlik ilanları “mücbir sebep” sayılıyor.
Kamu özel ortaklığıyla bir biçimde ilişkilendirilecek tüm danışmanlık hizmetleri (teknoloji, hukuk, inşaat vb) de Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılıp satın alınabiliyor. Ancak “danışmanlık” öyle geniş bir alan ki neredeyse Sağlık Bakanlığı bünyesinde sadece “danışman” istihdam edilmesine olanak sağlanıyor. Yine bu kapsama dahil edilen tüm “araştırma geliştirme hizmetlerinin”, “ileri teknoloji gerektiren hizmetlerin”, “yüksek mali kaynak gerektiren hizmetlerin” gerekçesi belirtilmeksizin satın alınması kabul ediliyor.
2011 yılından bu yana bir türlü temel atamayan, atmayan, kendilerine tahsis edilen arazileri üzerlerine almayan ya da “çekingen” davranan şirketler için de Yönetmelik bir “müjde” veriyor. Sağlık Bakanına tek imzayla geriye dönük işlemle, imzalanmış sözleşmelerin bedellerini yükseltme yetkisi veriliyor. Bu sayede “mücbir sebep” ya da “kendilerinden kaynaklanmayan haller” gerekçesiyle bugüne kadar ihale alan tüm şirketler daha kazma vurmadan bedel artırımı isteyebilecek.
Örneğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 10 Eylül 2011 tarihinde temeli atılan Kayseri Şehir Hastanesinin 2014 Mart’ında inşaatı bitmesi gerekirken bir türlü temeli atılamıyor. Yapılan düzenlemeyle bu şirketlerin de bedel artırımı istemesi sağlanıyor.
Yönetmelik sadece efsanevi “şehir hastanelerini” de kapsamıyor elbet. Kamu hastane birliklerinin genel sekreterlerine de kamu özel ortaklığı yöntemiyle “bina yeniletme” karşılığında hizmet satın alma olanağı getiriliyor. Bu yolla örneğin hastane cephesine yalıtım yaptırılması karşılığında tıbbi hizmetler de bu şirkete devrediliyor.
Yönetmelikle Sağlık Bakanlığına şirketlere döner sermayeden yapılacak “kira” ödemelerinde “hassas olma” görevi veriliyor; ama sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılığı olan ücretlerinin asıl kaynağı haline gelen döner sermaye ödemelerinde çalışanların paylarını koruyacak tek bir hüküm bile yer almıyor. Başbakan’ın hayalinin doğal olmayan bir afete neden olacağı da şimdiden anlaşılıyor. Türk Tabipleri Birliği de bu düzenlemenin iptali için Danıştay’da dava açtı; sonucunu bekliyor. (ÖE/HK)