Asiye "Asiye'nin Öyküsü - Tecavüz" kitabının yazarı, genç bir gazeteci. Çalıştığı "İşçinin Yolu" dergisinden dolayı Marksist-Leninist bir örgüte üye olmakla suçlanmış, polis sorgusunda tecavüze uğramış ve 5 buçuk yıl cezaevinde yattıktan sonra Uluslararası Yazarlar Birliği PEN'in ona sahip çıkmasının da katkısıyla birkaç ay önce serbest bırakılmıştı.
Asiye geçen yıl ekim ayında İsveç PEN'in yazar Kurt Tucholvki adına verdiği ödülü almak üzere buraya geldiğinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin (DGM) yargılamasında 12.5 yıl cezaya çarptırıldığını öğrendi ve İsveç'e siyasi sığınma talebinde bulundu. Böylece, İsveç'teki yeni mülteci çevresine de "Merhaba" dedi.
Stefan ve Serdar
Stefan barış eylemcisi, İsveç'in en sıkı yüksekokullarından Bona'da Medya Etiği öğretmeni. İkimiz de biliyoruz ki, Asiye'ye 5 buçuk yıllık cezaevi surecinden ve Stockholm'deki zorunlu mülteciliğinden dolayı bu tepelerdeki maceramız iyi gelecek.
O da oturup kocası Serdar'a yazacak. Asiye Serdar'dan mektup alamıyor ama. Çünkü Serdar 1 ay "mektup yazmama" cezasına çarptırılmış.
Yani cezaevi yönetimi Serdar'ın mektuplarını, nedenini açıkçası tam anlayamadığım bir gerekçe ile göndermeme kararı almış.
Savaş henüz başlamamış
Serdar cezaevinde kendisi gibi ağır hasta olan ve bir de bu iki hasta arkadaşa bakımını (hem gönüllü, hem de çaresizlikten) üstlenen üç arkadaşı ile hücresinde Asiye'nin mektuplarını bekliyor.
Stefan ve Asiye yorulup kenti kuşbakışı gören bir banka oturuyor. Stockholm'ün güney yakasındaki rüzgarlı tepelerinden alaca karanlık içindeki şehrin muhteşem ışıklı küçük köprülerine, irili ufaklı renkli teknelerine, özel olarak ışıklandırılmış liman güzergahlarına ve kentin ortaçağdan günümüze uzanan bütün dönemlerin mimari özelliklerinden kalan görkemli yapılarının önce çatıların sonrada bu yapıların dibinde biten dar caddelerinde karınca sürüsü gibi tek sıra halinde ince şeritler çizen insan kitlelerine bakıyoruz.
Evet henüz savaş başlamamış, insanlar minik minik pencerelerinin zar zor seçildiği barlara kahvelere ya da hala açık buldukları butiklere iş çıkısı yorgunluğunu atmak için uğruyorlar ya da evlerinin yolunu tutmuş, metrolara istasyonlarına yönelmişler.
İsrail buldozeri kimi ezer?
Stefan ertesi sabah İsrail'e uçacağını söylüyor. Oradan Filistinlilerin bölgesine geçecek. Filistinlilerin derme çatma gecekondularının önünde nöbet tutmaya gidecek.
İsrail buldozerleri ezmesin, yıkmasın diye. Stefan yalnız olmadığını dünyanın dört bir yanından genç insanların gelip dayanışmada bulunduğunu belirtiyor.
"İsrailli buldozerli görevliler Avrupa ya da Amerikan vatandaşı kişileri ezmeyi göze alamıyor çünkü," diyor Stefan, kendinden emin bir şekilde.
Iraklı peşmerge Tahsin
O gece Asiye bir İsveçli karikatürist ve tiyatrocu çiftin kendisine dayanışmada bulunmak üzere kapılarını açtıkları oğullarının tek odalı evinde kocası Serdara mektup yazmak üzere, Stefan ertesi sabah başlayacak Filistin yolculuğuna hazırlanmak üzere benden ayrılıyorlar.
Ben de İsveç'e geldiğim ilk günlerde tanıştığım eski bir Iraklı peşmerge olan sevgili Tahsin'i ziyarete gidiyorum.
Bir süre önce felç oldu. Henüz 35 yaşında, iki küçük çocuğu var, felç olmasının nedeni çok, doktorlara göre. Yaşadığı hayat şartlarına önce kalbi, sonra beyni sonra da tüm vücudu daha fazla dayanamadı. Onurunu, mücadele umudunu değil ama, vücudunun bir kısmını alıp götürdüler.
Kimler mi?
Bir iki gün önce Stefan'ı bu kez Amerika'ya yolculadık. Çünkü orada tanıştığı ve aşık olduğu Amerikalı kız arkadaşı Rachel Corrie 16 Mart günü Gaza Şeridi'nde İsrail buldozeri ezdi. Rachel, önünde nöbet tuttuğu Filistinli ailenin derme çatma gecekondusuyla birlikte ezildi; diri diri, çığlık çığlığa toprağa gömüldü.
Artık yaşamıyor!
Bugüne kadar özgürce kendi kültürlerinde ve kendi bölgelerinde yaşamak üzere mücadele etmiş binlerce genç gibi birileri tarafından zalimce öldürüldü. Onların hayalleri, umutları, onuru başkalarınca paylaşılıyor, yaşatılıyor.
Buldozer sadece Rachel'in değil Stefan'ın hayallerini de toprağa gömdü. Ama Stefan Filistin'e gidip nöbet tutmaktan vazgeçmiyor.
Rachel'in katili buldozerli İsrailli mi?
Onlar aynılar
Bir iki gün önce Serdar'dan haber aldık, cezaevindeki ısıtma sistemi çalıştırılmadığı için vücudunun sağ yanında duyu kaybı var, donmaktan. Zaten yarı bilincini, gördüğü işkencelerden ve girdiği ölüm oruçlarından dolayı kaybetmiş bir şekilde yaşayan Serdar hala - en azından kendisinin işlediği öne sürülen suçlardan dolayı hüküm giymeyi ve normal cezaevi koşullarına geçerek yaşamayı umut ediyor.
Serdar'ın umutlarını cezaevine, Asiye'nin umutlarını sürgüne, artık asla iki küçük kollarıyla sarılamayacak Tahsin'i yarı felçli hasta yatağına, Stefan'ın gelecek umutlarını karanlıklara, 23 yaşındaki gencecik barış eylemcisi Rachel'i diri diri ezerek Filistin'de bir avuç kanlı toprağa gömenler hep aynı.
Bu hafta boyunca burada gazeteler burada büyükbaş siyasi ve ekonomi platformun meşhurlarının savaşa malzeme veren şirketlerin tahvillerini satın aldıklarını ve tahvillerin hızla borsalarda yükseldiğini ve iyi kazanç getirdiğini yazdı.
Bizi yönetenler de, yönlendiren, bizim için siyasi ve ekonomik projeler üretenler de hep aynı.
Amerikalı arkadaşım Rachel
Baharın bir parça yumuşamış ama hala sert rüzgarlarının estiği Stockholm sokaklarında savaş karşıtı eylem yapanlar, savaş bölgesine yardim toplayanlar, savaşa karşı ilk günden beri 24 saat direnen ve projeler üretenlerin soluklandığı küçük köşe başı kahvelerinde bende iki çift laf edebilmek için takılıyorum.
Aralarında Serdar'ı, Tahsin'i, Asiye'yi, Stefan'ı ve ölen, henüz tanışamadığım, sevgili 23 yaşındaki Amerikalı arkadaşım Rachel'i ve para getiren tahvil ve buldozer seven bütün yöneticileri düşünüyorum
Bunlar bizi yönetiyor! Bizi ve geleceğimizi karanlıklara gömenler de bunlar!
Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? (SS/NM)