"Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir."
Ece Ayhan
Eğitim ve öğretim, kuşaklar boyunca uygarlıkların aktarılması anlamında etkili bir alet oldu, gelişimin neredeyse başlıca ölçütü haline geldi.
Yazı bulunmadan önce anlatıcılar aracılığıyla kulaktan kulağa anlatılan tecrübeler yavaş yavaş unutulmaya yüz tuttu, sonrasında yazının keşfi ile beraber bu bilgiler geliştirilerek yeni kuşaklara aktarıldı.
Eğitim önceleri dinsel temelli olarak başladı ancak Rönesans dönemi sonrasında laik anlayış eğitim sistemine yavaş yavaş hakim olmaya başladı. Osmanlı, laik eğitim sistemine 1839 Tanzimat Fermanı ile geçti ancak tüm halka yayma konusunda etkisiz kaldı.
Cumhuriyet ise en büyük gelişmeyi eğitim seferberliğinde buldu ama o da buna tam anlamıyla, hızlıca muvaffak olamadı.
Değişen ve gelişen dünya artık okuryazarlığı ve eğitimi standart hale getirdi hatta ve hatta eğitim öğretimi bireyler için hak, devlet için ödev haline dönüştürdü. Ancak bir müddet sonra kapitalist bakış açısı farklı bir rekabet sistemi geliştirerek eğitim öğretimin sağlanması konusundaki devletin ödevli olması sıfatını çıkarmaya başladı, paralı eğitim sisteme sirayet etti.
1961'den 1982'ye
İlk olarak 1876 Teşkilat-ı Esasiye'de rastlanan eğitim hakkı sonraki bütün anayasalarda yer aldı ve ulusal üstü sözleşmelerde de zikredilmeye başladı.
1961 Anayasası eğitim hakkını şöyle düzenliyordu:
"Madde 50 - Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamak Devletin başta gelen ödevlerindendir.
İlköğrenim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için mecbûridir ve devlet okullarında parasızdır.
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yüksek öğrenim derecelerine kadar çıkmalarını sağlama amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar."
Görüldüğü üzere bu hüküm, eğitimin neredeyse tüm kademelerinde parasız olduğunu belirtir ve bir sınırlama getirmez. Devletin başta gelen görevleri arasında eğitim ihtiyaçlarını karşılama olarak sayar.
1982 cunta Anayasası ise tek tipçi bir eğitim anlayışını getirdi ve apolitik bir toplum yaratma adına eğitim sistemini kökten değiştirdi. 1982 Anayasası'na göre eğitim ihtiyaçlarını karşılamak devletin başta gelen görevleri arasında değildir. Zorunlu din eğitimi ile de sistem baltalanır.
Sonrasında getirilen Yükseköğretim Kurulu (YÖK) düzenlemesi ve paralı eğitime geçiş, yoksul halk çocuklarına üniversite kapılarını kapattı.
Bu noktada toplumun tepkisi yükseldi ve parasız eğitim hakkı her yerde talep edilir hale geldi.
İlk "pankart davası"
1996'da 11 öğrenci, Meclis'in izleyici locasından "okuma hakkımız engellenemez", "öğrenim hakkımız engellenemez" sloganları atarak mecliste Harçlara hayır" yazılı pankartla parasız eğitim isteklerini dile getirdiler. Pek çok üniversitede bu yönlü gösteri ve işgaller oldu.
Gözaltına alınan bu öğrenciler tutuklandı ve haklarında onlarca yıla varan hapis cezaları verildi.
1990'lardan günümüze pek bir değişiklik olmadı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı Roman Çalıştayı'nda "Parasız eğitim istiyoruz, alacağız" yazılı pankart açan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer gözaltına alındı, 19 ay tutuklu kaldılar.
Tahliye oldular ancak Hrant Dink davasında ısrarla örgüt bağlantısını kuramayan özel yetkili mahkemelerce örgüt üyeliğinden ve propagandadan cezalandırıldılar.
Aradan 16 yıl geçmiş olmasına rağmen bu ülkede hala parasız eğitim istemek "en büyük suçlar" arasında. Hatta parasız eğitim talebi, "devletin güvenliğini bile tehdit eder nitelikte."
Halk çocuklarına üniversite kapılarını kapatmak ve bu şekilde mahkemeler kanalıyla baskı kurmak bu çocukların taleplerini bastırmaya yetmez. Eğitim ve bilim halk içindir.
Yeni anayasada eşit eğitim
Yeni anayasa sürecinde eğitim hakkı önündeki engeller kaldırılmalı ve okumak isteyen her gencimize eğitim tüm devrelerde ücretsiz hale getirilmeli.
İnsan haklarına dayalı, demokratik ve çok dilli bir eğitim, ülke gelişimi ve barışı için bir zorunluluk.
1982 Anayasası ile birlikte eğitim; halk için değil devlet için veya hakim güçlerin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmişti. Bu Anayasa, eğitim önündeki eşitliği açmak yerine parası olanın önündeki engellerini kaldırmayı kendine amaç edinmişti.
1982 Anayasasının mantığını taşıyan her türlü yeni hukuksal belge, eğitim ve öğretimin çürümüş yapısını değiştiremez. Yoz ve tek tipçi eğitime karşı yeni bir anlayış getirilmeli ve her düzeyde eğitim aynı kalitede, eşit ve parasız olarak verilmeli. Eğitim olanaklarından halk çocuklarının sınırsızca yararlanacağı yeni bir eğitim örgütlenmesi yapılmalı ve geliştirilmeli.
Berna ve Ferhat'a verilen ceza, halk çocuklarına karşı eşitsizliğin devamının belgesi. Parasız eğitim talebi demokratik bir hak ve bu ihtiyacın karşılanması da devletin ödevi. (EB/AS)