Birleşmiş Milletler (BM), engellileri "kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtsal ya da sonradan meydana gelen herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" olarak tanımlıyor. BM Engelli Hakları Sözleşmesi Madde 1’de de, “…Engelli kavramı diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişileri içermektedir” olarak ifade ediliyor.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, engelliler "dünyanın en ötekileştirilmiş grupları" arasında yer alıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'ini oluşturan bir milyardan fazla kişi engelli. Türkiye’de de yaklaşık beş milyon engelli var ki bu rakam ülke nüfusunun yüzde 6.9’unu oluşturuyor. Bugün ülkede engelliler, başta eğitim ve çalışma hakkı olmak üzere pek çok imkâna erişim sorunu yaşıyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, aşırı savunmasız grup olan engellilerin, daha yüksek risk altında olduklarını, yaşadıkları bakımevlerinde büyük tehditlerle karşı karşıya kaldıklarını ve bunun doğal sonucu olarak ölüm oranlarının yüksek olduğunu açıkladı. BM’nin tavsiye kararları arasında engelli kişilerin kurumlardan atılmasının önlenmesi, COVID-19 tedavisine yönelik engellerin kaldırılması, testlere öncelik verilmesi ve enfeksiyon riskini azaltmak için kurumlarda önleyici tedbirlerin teşvik edilmesi vs. var. Bu süreçte rehabilitasyon merkezleri kapalı olduğundan, bir bölümünün fizik tedavileri devam edemedi, yarıda kaldı.
Medyada engellilerin temsili
Medyada engellilerin ele alınışı he zaman sorunlu oldu. Engelli haklarını görünür kılma, onları eşit vatandaşlık algısına uygun bir şekilde resmetmek yerine, aksine olağandışı bir şekilde, aciz göstererek, zaman zaman dramatize ederek veya üstün başarı hikayeleri üzerinden kahramanlaştırarak sunulduklarına tanıklık ediyoruz. Medya, engelli bireyleri olumsuz ve güçsüz bir şekilde tasvir eden kalıp yargılar kullanıyor; bazen yardıma muhtaç, merak veya şiddet nesnesi olarak, bazen de uğursuz veya kötü, gülünç veya topluma bir yük olarak… Hatta zihinsel engelliler ve suçluluk arasındaki ilişkinin sansasyonel bir biçimde verilmesi yalnız tabloidlerde değil, kalite gazetelerinde bile yaygın. Engelli kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet vakalarının birçoğu ya medyada görmezden geliniyor ya da bu gruplar sıklıkla damgalanıyorlar. Zihinsel engelliler, genellikle “denetlenmesi” ve / veya “düzeltilmesi” gereken, topluma zararlı bireyler olarak, fiziksel engelli kadınlar ise genellikle çaresiz kurbanlar veya engelliliklerini kahramanca “aşan” insanlar olarak tasvir ediliyorlar.
Medyada engellilerin istihdam sorunu
Medya sektöründe engellilerin istihdamda temsilleri son derece yetersiz. BBC 4’ün Eğitimde Engellilik ve Eşitlik Program Direktörü Richard Rieser’ın bu konudaki açıklaması son derece çarpıcı: "Yayıncılar, yayın yaptıkları toplumu temsil etme sorumluluğuna sahipler". BBC Baş Yapımcısı Alex Holmes da yapımcıların engelli oyuncuları ve sunucuları kullanma konusunda kararlı davranmaları gerektiğini vurguluyor. CBC'nin Moving On'una ev sahipliği yapan Joanne Smith bazı yapımcıların, engellileri işe alma konusunda istekli olmadıklarını ifade ediyor. CSI dizisinin en iyi tıp uzmanı Doktor Albert Robbins olarak bilinen Robert David Hall’un açıklaması oldukça ilginç: “Yapımcılar, engellilerin dizinin akış hızını yavaşlatabilecekleri veya izleyicilerin rahatsız olabilecekleri konusunda kaygı duyabilirler ama şu da var ben 30 yıldır iki yapay ayakla oyunculuktan hayatımı kazanıyorum”. Benzer şekilde, CSI dışında Breaking Bad ve Private Practice gibi dizilerde engelli aktörler düzenli olarak rol alıyorlar. Ancak bu arada ABD’de TV dizilerinde karakterlerin ancak yüzde 1’inin engelli olduğunu, engelli karakterlerin çoğunlukla engelli olmayan aktörler tarafından canlandırıldığını da unutmamak lazım.
Medya etkisi
Medya, toplumlarımızda karşılaştığımız eşitsizlikler hakkında farkındalık yaratılmasına öncülük edip, toplumun hastalıklarını açığa vurabilecek bir ayna tutma kapasitesine sahip. Bunu da sosyal değişimin bir aracı olarak, insan hakları temelli habercilik yaparak, adaletsizliklere karşı güçlü bir baskı grubu oluşturarak gerçekleştirebilir.
Engelli her iki kadından neredeyse biri yaşamları boyunca istismar ediliyor. Ancak kaçımız medyada bu tür olayları okuyor, duyuyor veya izliyor? Veya gazetecilerin, politika yapıcılarının ve sosyal reformcuların haber kanallarındaki tartışmalarında bu konuyu tartıştıklarını görüyor muyuz?
Okuyucular bu tür suçlardan veya nedenlerinden nasıl haberdar ediliyorlar veya haberler yasa koyucularının ve kolluk kuvvetlerinin dikkatini çekebiliyor mu?
Engelli Ayrımcılığına Karşı Medya Dili Kılavuzu’nda belirtildiği üzere “özürlü”, “mağdur”, “mustarip”, “malul”, “hasta” ya da “tekerlekli sandalyeye bağlı/ mahkûm” gibi ifadelerden kaçınılmalı. • Engelliliğin bir durum olduğunu pekiştiren ve “sağlam” ya da “normal” addedilen bedene meydan okuyan bir çeşitlilik olarak değerlendirilmesine aracılık edecek ifadeler kullanılmalı. • BM Engelli Hakları Sözleşmesi kapsamında kabul gören “engelliler” ve “engelli hakları” terimleri tercih edilmeli. • Olay odaklı habercilik değil, sorun odaklı habercilik ön plana çıkarılmalı. • Engelli bireylerin yaşadıkları sorunların yapısal nedenlerine odaklanan haberler yapılmalı • Engelli bireyleri toplumsal, politik, ekonomik ve sosyal yaşama katılan aktif bireyler olarak resmetmeli •Eşitlik ve hak temelli perspektifle sorunları ele alınmalı /eşitlikçi söylem geliştirilmeli.
http://engellikadin.org.tr/wp-content/uploads/2017/11/medya-dili-k%C4%B1lavuzu-BASIM.pdf
Çözüm önerileri
Sabancı Vakfı’nın hazırladığı “Engelli Ayrımcılığı Araştırması ve Engelli Ayrımcılığına Karşı Çözüm Önerileri” başlıklı raporda, yapılan 49.137 haber taramasının küçük bir kısmı kötü muamele, taciz ve tecavüz vakalarıyla, geri kalan ezici bir çoğunluk ise yardım, açılış, ziyaret ve benzeri konularla ilgili olduğu ortaya koyuyor. Ayrımcı uygulamalarla ilgili haberlerin bu kadar az sayıda olması, Türkiye’de ayrımcı uygulamaların olmadığı sonucunu ortaya koymadığı gibi, az sayıda habere rastlanması, ayrımcılığın hem mağdurlar hem de haberciler tarafından iyi bilinmediğini ya da tanımlanamadığını gösteriyor. Örneğin, adli makamlara ulaşmış birçok davanın ve uygulamanın bile gazete ve dergilerde konu edilmediği dikkat çekiyor. Bkz.
Sakatlık Çalışmaları İnisiyatifi’nden Dikmen Bezmez, sakatlığın sahiplenilen bir tanımlama olduğu için engelli yerine sakat kelimesini kullanmayı tercih ediyor. Medyada sakatlığın trajedi söylemi, sakatlığın tıbbileştirilmesi, “süper sakatlar” temsiliyeti, sakatlığın ucubeleştirilmesi ve sakat bedenin çocuklaştırılması üzerinden beş farklı kategoride yer bulduğunu ifade ediyor.
Medya okuryazarlığı değişim yaratmanın ilk adımlarından biri. Engellilerin medya temsillerini doğru biçimde analiz edip, toplumda engellilere karşı şiddeti ortadan kaldırmak üzere hepimizin ortak çaba göstermesi gerekir. Engellilere insan hakları bağlamında yaklaşılmalı, bunun için de engelli bireylerin toplumda herkesle eşit haklara sahip olduğu asla unutulmamalı. (NÖ)