Fotoğraflar: Anadolu Ajansı
Bir polis memuru tarafından yakın mesafeden vurularak öldürülen 17 yaşındaki Nahel M.’nin videosunun viral olmasından bu yana, özellikle Fransa'nın birçok yoksul mahallesinde isyanlar dinmek bilmedi.
Bilindiği üzere Nahel’in vurulması başta "meşru müdafaa" olarak rapor edilmişken, video gencin arabasını polislere doğru sürmediğini, kaçmaya çalışırken vurulduğunu gösterdi.
Cinayete duyulan öfke sokaklarda şiddetli çatışmalara dönüştü.
"Fransa bir başka George Floyd olayıyla karşı karşıya" başlıklı haberleri okuyan genç kuşak son 30-40 yıldır Fransız polis teşkilatında var olan sistematik ırkçı şiddetin inkârına maruz kalıyor.
Halbuki ta 1983 yılında, Lyon banliyölerinden birinde yaşayan 19 yaşındaki Toumi Djaïdja, polis şiddetinin kurbanı olmuş ve iki hafta komada kalmıştı.
Bu olay, 100.000 kişinin katıldığı ulusal ölçekteki ilk ırkçılık karşıtı gösteri olan Eşitlik ve Irkçılığa Karşı Yürüyüş'ün doğuşuna neden olmuştu. 2005 yılında yaşanan ve Nahel'in öldürülmesiyle pek çok paralellik gösteren bir başka olay daha hatırlardadır.
Yaşları 15 ila 17 arasında değişen üç genç bir öğleden sonra arkadaşlarıyla futbol oynadıktan sonra evlerine dönerken aniden polis tarafından takip edilmişlerdi.
Yanlış bir şey yapmamış olmalarına rağmen (ve bu durum daha sonra yapılan bir soruşturmayla da teyit edildi) dehşete kapılan bu gençler, polisten kaçmak için bir elektrik trafosuna saklanmışlardı. İçlerinden ikisi, Zyed Benna ve Bouna Traoré, elektrik çarpması sonucu ölmüştü. Üçüncüsü, Muhittin Altun, korkunç yanıklara ve kalıcı yaralanmalara maruz kalmıştı.
Medya, üç gencin geçmişlerini mercek altına alarak, onların vahşi bir biçimde öldürülmelerini haklılaştırma çabası içinde onları suçlu ilan etti.
O dönemde İçişleri Bakanı olan Nicolas Sarkozy ise "Saklayacak bir şeyiniz yoksa, polisi gördüğünüzde kaçmazsınız" gibi tuhaf bir açıklama ile gençleri, başlarına gelenlerden sorumlu tuttu.
Polis şiddeti
Polis şiddeti vakalarının sayısı her yıl durmaksızın artıyor. Bağımsız Anayasal bir otorite olan Hakların Savunucusu Kuruluşu’na göre Fransa'da siyah ya da Kuzey Afrika kökenli olduğu düşünülen genç erkeklerin polis tarafından kimlik kontrolüne tabi tutulma olasılığı nüfusun geri kalanına kıyasla yirmi kat daha fazladır. Aynı kurum, kontrol edilme konusunda herhangi bir itirazın olmamasını sistematik ve içselleştirilmiş bir polis ayrımcılık biçimi olarak kınamıştır.
1999 yılında, Fransa, Kuzey Afrika kökenli bir gencin polis tarafından cinsel istismara uğramasının ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından işkence nedeniyle mahkum edildi.
2012 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü "Kimlik kontrol sisteminin Fransız polisi tarafından suistimal edildiğini, Fransız mahkemelerinin bile 2016 yılında " Fransız devletini "ağır ihmal" nedeniyle, Aralık 2022'de de BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi hem siyasetçilerin ırkçı söylemlerini hem de polisin "orantısız bir şekilde belirli azınlıkları hedef alan" kimlik kontrollerini kınamıştı.
2017 yılında kabul edilen bir yasa polisin ateşli silah kullanmasını kolaylaştırdı. Polis memurları artık meşru müdafaa gerekçesiyle gerekçelendirmek zorunda bile kalmadan ateş edebiliyor. Araştırmacı Sebastian Roché'ye göre yasadaki değişiklikten bu yana, hareket halindeki araçlara yönelik ölümcül silahlı saldırıların sayısı beş kat arttı. Geçen yıl 13 kişi araçlarında vurularak öldürüldü.
Birleşmiş Milletler (BM), Fransa'nın polis teşkilatındaki ırk ayrımcılığına ilişkin derin sorunları ele alması gerektiğini söyledi. 17 yaşındaki Nahel'in bir trafik çevirmesi sırasında hayatını kaybetmesi, Fransa'nın düşük gelirli ve çok etnikli banliyölerinde polislik ve ırksal profilleme konusunda uzun süredir devam eden şikâyetleri yeniden canlandırdı.
BM İnsan Hakları Ofisi Sözcüsü Ravina Shamdasani, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında "Kasıtlı cinayet iddiasıyla ilgili bir soruşturma başlatılmış olması, ülkenin kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarının ciddi bir şekilde ele alınması için bir fırsattır" dedi.
Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, BM’nin "Fransa'da polis teşkilatında ırkçılık ya da sistematik ayrımcılık yapıldığına dair suçlamanın tamamen asılsız olduğunu iddia edip reddetti.
Medya
Avrupa basını hem polisin davranışını hem de işçi sınıfı banliyölerinde yaşayanlar ile polis arasındaki güvensizliğin nedenlerini anlamaya yönelik haber yaptı.
Le Soir, halk ile kolluk kuvvetleri arasındaki çatışmalar, siyasi çekişmeler ve spor ve kültür dünyasından isimlerin protestolarıyla birlikte "düdüklü tencerenin patlaması için ortamın hazır olduğunu", Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan İçişleri Bakanı Gérald Darmanin'e ve Başbakan Elisabeth Borne'a kadar "Fransız hükümetinin yangını yayılmadan mümkün olduğunca çabuk söndürme çabasında olduğunu söylüyor.
Gazetenin Paris muhabiri, "genellikle adamlarını savunmakta hızlı davranan İçişleri Bakanı'nın, olaya karışan polis memurlarını açıkça eleştirerek onlarla ilişkisini kestiğine" dikkat çekiyor.
Frankfurter Allgemeine Zeitung haberinde "iç savaş sahnelerine" atıfta bulunuyor ve "şiddet patladığında bazı mahallelerin tamamen kendi haline bırakılacağı" endişesini dile getiriyor.
El Mundo'nun Paris muhabiri tüm ülkeyi "kontrolden çıkmış" olarak tanımlayarak, "Hoşnutsuzluğun arttığı marjinal ve genellikle terk edilmiş yerlerde entegrasyon modeli başarısız oldu. Sakinlerin çoğu yabancı kökenli Fransızlar (...) kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapan bir Fransa'da doğmuşlar. (...) Polise güvenmiyorlar, polis de onlara güvenmiyor." değerlendirmesi yapıyor.
Diğer İspanyol gazetesi El Pais’e göre de bu olaylar, banliyölerdeki gençlerin maruz kaldığı ayrımcılığı ortaya koydu.
BBC'nin Paris muhabiri 2005 yılındaki olayları hatırlatırken, "Nanterre'deki silahlı saldırının, polis ile banliyö sitelerinde yaşayan hoşnutsuz nüfus arasındaki sorunlu ilişkileri tanımlayan sembolik anlardan biri olduğuna vurgu yapıyor.
Gazeteci, yol kontrolleri sırasında polisin ateşli silah kullanmasını düzenleyen kuralları sorguluyor ve yasanın "gözden geçirilmesi" ihtimalini gündeme getiriyor: "Trafik kontrolünde durmayı reddetmenin ciddi bir suç olduğu ve bunun çok sık yaşandığı konusunda kimsenin itirazı yok. Bu da bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor."
Bu arada La Tribune de Genève'deki bir makale, "Görünüşe göre polisin ateş etmesine gerek yoktu" öldürülen genç sürücüyle ilgili olarak da "polise itaat etseydi şu anda hayatta olurdu" gibi iki farklı tartışmanın çok anlamsız olduğunu ve şiddeti körüklemekten başka bir şeye yaramadığını belirtiyordu.
Süddeutsche Zeitung ise daha sert bir tutum takınarak, Fransa'da 2022 yılında trafik durdurma olaylarından kaynaklanan 13 ölüm vakasını "ülke için bir utanç" olarak nitelendiriyor. Alman gazetesi "Fransa'da yaygın olan polis şiddeti sorununun nedenini polisin vatandaşları değil devleti korumasına bağlar ve hal böyle iken bu tür olayların da sonu gelmeyecektir.
Fransa basınında, Liberation gazetesi, “Nahel'in ölümü, dokunulmaz bir kurumun derin başarısızlıklarının altını çiziyor; aşırı güvenlik önlemleri, eğitim sürelerinin azaltılması, silahların daha kolay kullanılması... Nereye kadar…”?
Le Figaro “Genç Nahel'in ölümü, polisin kontrol altına almaya çalıştığı bir kentsel şiddet dalgasını tetikledi”.
Gazeteciler mikrofonu kime tutmalılar?
Doğru gazetecilik için en önemli şey, olaya karışan tüm tarafların sesini duyurmak. Bir yanda polis memurunun savunması, diğer yanda da cinayete kurban giden genç adamın ailesi var.
Görüntüleri izleyenlerin gördüğü şey, bunun meşru müdafaa kapsamına girmeyen, kesinlikle gayrimeşru bir eylem olduğu, Polis memurunun aracın yan tarafında olduğunu, aracın durduğunu ve tekrar hareket ettiğinde Nahel'i göğsünden vurduğu. Medya polisin kendini tehdit altında hissettiği için birini göğsünden vurduğu yönünde haber yapmamalı.
Nahel cinayeti, polis şiddetinin yanı sıra, polis memurlarının her gün karşılaştıkları karmaşık çalışma koşullarını da tartışmaya açtı.
Polis memuru olmanın, kanun ve düzeni sağlamanın zorlukları da yayınlarda sürekli işlenmesi gereken bir tema, bu yüzden medya polis memurlarına da söz vermeli.
Nahel'in ailesine ve onun ölümünden etkilenen herkese de söz verilmeli. Haberin duygusallık boyutunu da göz ardı etmek doğru değil, gazetecilerin bunu haberleştirmek gibi bir görevi var zira bu da bir gerçeklik.
Irkçı mesaj ve tehditler
Nahel'in bir polis tarafından öldürülmesinden bu yana gazeteciler ve aktivistler ölüm tehditleri de dahil olmak üzere şiddetli tacize maruz kaldılar.
Gazetelerin yazı işleri ofislerine ve sosyal ağlara düzenli olarak "Bu haşarat Arapları yok etmeliyiz ve onları gerçek mermilerle vurmalıyız" türü nefret dolu, islamofobik ve ırkçı mesajlar geliyor.
Serbest gazeteci ve aktivist Sihame Assbague, Irkçı mesaj ve tehditlerin sayısında bir patlama olduğunu söylüyor:
“Bu gerilim ortamında nefret mesajları alan tek aile Nahel'in ailesi değil. Davayı takip eden ya da sadece konuyla ilgili görüşlerini ifade eden gazeteciler ve aktivistler de sosyal ağlarında hakaret ve tehdit dalgasına maruz kaldılar”.
Şiddet içeren cinsiyetçi, ırkçı ve İslamofobik yorumlar DM’ler yoluyla iletiliyor. Bu direkt mesajların değişmez içerikleri şöyle: "Sizi öldüreceğiz ve camilerinizi yakacağız, göreceksiniz".
Sorumluluk devlette değil ebeveynlerde!
Emmanuel Macron, sokaklarda isyan eden gençlerin, Snapchat, TikTok ve diğer mecralarda yer alan video oyunlarındaki şiddet içeren sahnelerini taklit ederek, gerçeklikle bağlarını kaybettiklerini iddia etti. Devlet Başkanı, üç gece süren ayaklanmalarda tutuklananların yaklaşık üçte birinin sadece 14 ya da 15 yaşlarında olduğunu, Nahel’in polis tarafından öldürülmesinden bu yana yaşanan kargaşa ve huzursuzluktan ebeveynlere sorun çıkaranları sokaklardan uzak tutmaları çağrısı yaptı.
Macron, "Onları evde tutmak devletin değil, ebeveynlerin sorumluluğudur" dedi. Macron sosyal medya şirketlerine, bankanın yağmalandığı, barikatların kurulduğu ve arabaların ateşe verildiği isyanla ilgili içeriği kaldırmalarını söyledi.
Bu kadar çarpıcı somut bulguların ve ulusal/uluslararası hak örgütlerinin tespitlerine rağmen, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un "polis şiddeti" teriminin kullanılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etmesi ve bu olayı kınamaması son derece düşündürücü. Bir ülkenin Devlet Başkanı’nın bu tavrı kaçınılmaz olarak devletin tüm ideolojik ve baskı aygıtlarının takınacakları tutumlarda belirleyici olacaktır.
TIKLAYIN - Fransa | "Her şey polise keyfi 'insan öldürme yetkisi' verilmesiyle başladı"
(YGİ/EMK)
Kaynaklar
- https://www.theguardian.com/commentisfree/2023/jun/30/france-racist-police-violence-riots-nahel
- https://www.telegraph.co.uk/world-news/2023/06/30/emmanuel-macron-riots-video-games-teenagers/