Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye kararı ile ilgili olarak, “Bu bir tahliye kararı. Beraat kararı değil. Bu tür olaylarda batılı devletler tedbir alındığında normal karşılanıyor ama Türkiye yaptığında eleştiriliyor. Şu an hukuki süreç var. Dava devam edecek, biz de takip edeceğiz” yönünde bir açıklamada bulundu.
Tutuklama sonrasında yapılan bu açıklamada Türkiye’nin haksız eleştirildiği gibi bir durumun olmadığını, 2014 yılında yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Washington merkezli Freedom House’un yayınladığı, Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye “kısmen özgür” statüsünden “özgür değil” statüsüne geriledi.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün, 2014 Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında Türkiye, 180 ülke içerisinde 154. sırada gösterildi. Ayrıca raporda Türkiye’nin 2013 yılı sonuna kadar 60 kadar tutuklu gazetecisiyle dünyanın en büyük cezaevlerinden biri haline geldiğini belirtti. Gezi direnişi dönemi ve sonrası bu rakamlar arasında yer almamaktadır. Bu tabloya her geçen gün yenileri eklenirken, bir taraftan da tahliyeler gerçekleştirilmiştir. Fakat davalar bitmemiş ve süreç sonuçlanmamıştır.
Son 10 yıllık incelemede 56 sıra gerileyen Türkiye ile batılı ülkeleri kıyaslamak ne kadar doğru bir karar? Batılı ülkelerin büyük bir çoğunluğu ilk 50 içerisinde ve özgür statüsünde iken Türkiye kısmen özgür statüsünde bile değilken, kıyaslama yapmak ne kadar sağlıklı bir durum?
Toplumların bireylere sağladığı özgürlükler, tıpkı doğadaki besin zincirinde olduğu gibi birbirinden beslenen ve zincirin sonunda açığa çıkan muhteşem uyumun doğurduğu olumlu bir duygudur, durumdur. Bir toplumun ekonomisinin iyileşmesi ve ülkede refah düzeyinin artması, sanatın ve kültürün gelişmesine neden olur. Bu gibi toplumlarda bireylerin özgüveni yüksek olur ve bu durum beraberinde bireysel özgürlük duygusunu getirir. Batılı ülkeler örneğinde, refah düzeyi yüksek olan İsveç, Norveç gibi ülkeler Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması ’nda ilk sıralarda yer almaktadır.
Sınır Tanımayan Gazetecilerin yanı sıra Uluslararası Af örgütü de geçtiğimiz günlerde yayınladığı raporda konuyu geniş bir biçimde değerlendirdi. Yayınlanan raporda, Türkiye’de ifade özgürlüğüne gösterilen saygının giderek azaldığı açıklandı. Raporun devamında ise, hakaret ve terörle mücadele kanunları kapsamında olanlar da dahil olmak üzere sayısız haksız cezai kovuşturmanın siyasi aktivistleri, gazetecileri, ve kamu görevlilerini ya da hükümet politikalarını eleştiren diğer kişileri de hedef aldığını belirtti. Tüm bu yaşanan kötü durumun yanında raporda, sıradan vatandaşların sosyal medyadaki paylaşımları sebebiyle sıklıkla mahkemeye çıkarıldığını, gazetecilerin, ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu'da haber yaparken polisler tarafından rahatsız edildiğini ve saldırıya uğradığını belirtti.
Raporun yayınlandığı tarihte tahliye kararı henüz açıklanmayan Erdem Gül ve Can Dündar kararı ile ilgili de açıklamada bulundu. Raporda, Dündar ve Gül’ün yargılanmak üzere tutuklandığı ve yılsonunda halen tutukluluk durumlarının sürdüğüne değinildi ve suçlu bulundukları takdirde ömür boyu hapis cezası ile karşı karşıya kalacaklarını belirtildi.
Türkiye için çizilen bu iç karartıcı tablonun her geçen yıl kötüye doğru ilerlediğini ve bu konu ile ilgili hiçbir iyileştirme yapılmadığını, yayınlanan evrensel raporlarda görebiliyoruz.
Son olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, TÜRKSAT’a yazı göndererek, “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla imc tv’nin frekans tahsisine ilişkin kararın yeniden değerlendirilmesini istedi.
Demokrasinin temel dayanaklarından biri olan adalet kavramı son zamanlarda yönünü kaybetmiş olsa da Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye sonrasında dile getirdiği gibi, Türkiye’de hakimlerin var olması, toplumun yitirdiği adalet duygusunu ve bu konuda yaşadığı karamsarlığı aydınlatan bir ışıktır. (ÖH/EKN)