Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler adlı kitabından bir alıntıyla başlayalım güne…
Buradayım, çünkü bende vaadi, iki yüz yıl önce bu kentte ettiğimiz vaadi - yerine getirilen vaadi görüyorsunuz. Vaadi yerine getirdik biz, Anarres’te. Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir yasamız yok. Hükümetimiz yok, yalnızca özgür birlik ilkemiz var. Devletlerimiz, uluslarımız, başkanlarımız, başbakanlarımız, şeflerimiz, generallerimiz, patronlarımız, bankerlerimiz, mülk sahiplerimiz, ücretlerimiz, sadakalarımız, polislerimiz, askerlerimiz, savaşlarımız yok. Başka da pek fazla şeyimiz var sayılmaz. Biz paylaşırız, sahip olmayız. Varlıklı değiliz. Hiçbirimiz zengin değiliz. Hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz. Eğer istediğiniz Anarres’se, aradığınız gelecek oysa o zaman ona eli boş gelmeniz gerektiğini söylüyorum. Ona yalnız ve çıplak gelmeniz gerekiyor, tıpkı bir çocuğun dünyaya, geleceğine, hiçbir geçmişi olmadan, hiçbir malı mülkü olmadan, yaşamak için tümüyle başka insanlara dayanarak gelmesi gibi. Vermediğiniz şeyi alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.
“Özgür birlik ilkemiz”
Özgür... Birlik... İlke… Artık bizim haznemizde bu kelimeler yavaştan siliniyor ne yazık ki. Bununla birlikte anayasa, hukuk, adalet, demokrasi gibi bir çok kelimeyi kullanmaya korkarak, hayatımızdan siliyoruz sanki.
Gündem yoğun, gündem bir o kadar sancılı.
Cumhuriyet gazetesinde gözaltına alınan yönetici ve yazarların ardından Başbakan Binali Yıldırım, "Gazeteye bu gözaltılar yapıldı, hemen koro halinde başladılar; 'Basın özgürlüğü elden gidiyor' diye. Biz basın özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım’ın basın özgürlüğünü sonuna kadar savunan Türkiyesi, Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün, 2016 Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında, 180 ülke içerisinde 151. sırada gösterildi. Darbe girişiminden sonra neredeyse dünyanın en büyük cezaevlerinden biri haline dönüşen ülkede, 2016 Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan BİA Medya Gözlem Raporu’na göre 107 gazeteci ve 10 dağıtımcı Ekim 2016’ya cezaevinde girdi. Tutuklu gazetecilerin 71’i Gülen Cemaati medyasından 29’u ve dağıtımcıların tamamı Kürt medyasındandı.
Yaşanan olayların akabinde Uluslararası Af Örgütü ilk verilere göre yayınladığı haberde; Cumhuriyet gazetesinden 11 gazeteci ve personelin gözaltına alındığını ve geçtiğimiz haftasonu 15 medya organının kapatıldığını açıkladı.(Gözaltı sayısı daha sonra 13’e yükseldi.)
Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü John Dalhuisen açıklamasında:
"Bugün Türkiye'nin tek kalan ana akım muhalif gazetesine mensup gazetecilerin ve personelin gözaltına alınması, süregelen biçimde tüm eleştirel sesleri sistematik bir şekilde susturma girişiminin bir parçasıdır. Haftasonu medya organlarının kapatılmasıyla birlikte, bu darbe sonrası Türkiye'nin canlı medya ortamını bir çöle çeviren tasfiyenin en son dalgasıdır.Medya organlarını kapatarak, olağanüstü yetkilerin açık bir şekilde kötüye kullanımına son verilmeli ve halihazırda tutuklu yargılanan 130'dan fazla gazeteci derhal serbest bırakılmalıdır" dedi.
15 Temmuz ayında gerçekleşen başarısız darbe girişiminden bu yana cadı avına dönüşmeye başlayan süreçte 160 medya organı kapatıldı ve 130'dan fazla gazeteci halihazırda tutuklu yargılanıyor ve sonlanmıyor ne yazık ki.
Basın kuruluşları tek tek kapatılıyor, kalemler susturuluyor, hapsediliyor. Tüm bu olaylar yaşanırken, gün bir daha hiç gündüze dönmeyecekmiş gibi zifiri bir karanlığa bürünüyor. Bu karanlık günlerin habercisi olan tüm kalemleri, tüm sesleri kulak ardı ettiğimiz uzun günlerin sonuna geliyoruz ve çaresizlik içerisinde geceye teslim ediyoruz kendimizi. “Işıkları açın” diyecek gücümüz yok. Ya ses çıktığında bizi de o kilitli odaya tıkarlarsa. Bizim korkularımız büyük; ailelerimiz, işlerimiz var her birimizin, sanki onların yokmuşçasına. Özgür olduğumuzu düşünüp kendimizi kandırdığımız renkli düşlerimiz var yaşayacağımız. Kilitli odaya girip hepsinden vazgeçmektense karanlığın orasında sessizce beklemeyi tercih ediyoruz ve karanlık odalarımızda yatağa uzanıp rüya içinde rüyalara boğuluyoruz. İçinden çıkılmaz bir kabusa dönüşüyor yaşadıklarımız ve sonu gelmiyor. Canımıza tak ettiği noktada, kabusun ortasında düşünmeye başlıyoruz.
Düşünce gerçek ve önemli.
Kaybettiğimiz tüm kavramları düşünelim.
Bugün de özgürlüğü düşünelim mesela… (ÖH/HK)