Tarsus’ta Özgecan isimli genç kız korkunç bir şekilde katledildi.
Türkiye’de erkekler kadınları öldürmekte çok cevvaller!
Kadın katillerinin yetiştiği toplumun kültürüne, geleneğine, eğitimine, ahlak anlayışına bakmadan, bu yapılar incelenmeden kadın cinayetlerinin sosyolojik çözümlenmesi yapılamaz.
Siyaseti, ahlakı, namusu, adaleti, özgürlüğü kadın üzerinden yorumlayan bütün anlayışlar sorunludur. Böylesi bir dünya görüşüne sahip toplumlarda kadın, erkeğin sorunlu öznesinin ezmeyi hedeflediği bir objeye dönüşür. Kadın, erkeğin hizmetinde ve onun cinsel ihtiyaçlarını karşılayan bir objedir. Bu anlamda kadın, erkeğin malıdır. Ve dolayısıyla, dolaşımdan çekilmiş bir meta/eşya muamelesi görür.
Kadın sorununu çözememiş toplumlarda ne demokrasi ne toplumsal refah ne bilim ne sanat gelişir. Dünya ülkeler haritasına baktığımızda bu kara bölgeleri görebiliriz. Türkiye’nin rengi karadır. 15 Eylül 2011 tarihli bianet sayfasındaki haberde “Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'de kadınlara yönelik cinayet oranı son istatistiklere göre 2002 ile 2009 yılları arasında yüzde 1400 artış gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken bu rakam 2009'ın ilk yedi ayında bu sayı 953'e çıktı,” denilmekte. Bu kara bölgelerin bulunduğu toplumlarda erkekler çok erkektir! Ve ne ironidir ki bu çok erkekler, kadınlardan korkarlar! Korktukça daha çok erkek olurlar! Bir fasit dairedir bu toplumlardaki kadın erkek ilişkisi.
Özgecan cinayetinin arkasından yapılan bazı açıklamalar çok utanç verici. Bir toplumda erkeklerin kadına tecavüzü, şiddeti ve cinayeti kadının giyiminden, davranışından tahrik oldum diye gerekçelendiriliyorsa, bu çok vahim bir durumdur.
Bu vahim duruma yüzlerce örnek verilebilir. İşte biri; Yeni Akit gazetesinin internet sayfasında Sivas’ta hayatını kaybeden ve Antalya’da tecavüze uğrayan iki kadına ilişkin haberde, “’İnadında mini etek, inadına dekolte ve inadına kızlı erkekli oturun’ diyen Uğur Dündar ve Soner Yalçın’ın istediği batılı yaşam tarzı Sivas’ta ölüm getirirken, Antalya’da tecavüzle sonuçlandı” deniliyor.
Batılı bu yaşam tarzı batıda ölüme yol açmazken biz de neden ölüme yol açıyor? Batı da mini etek batılı erkeği tahrik etmezken biz de neden tahrik ediyor? Ya da tahrik olmak, tahrik olana saldırı hakkını verir mi? Burada bir yandan müthiş bir ahlaksızlığın, alçaklığın gerekçelendirilmesi yapılıyor bir yandan da ey kadınlar kapanın, evinizde oturun, erkeleri tahrik etmeyin deniliyor.
Kadın konusunda da sağlıksız bir toplumduk ve bu yapımız, AKP iktidarıyla birlikte daha bir sağlıksız ve sorunlu hale geldi. AKP’nin dünya görüşü, kadın konusunda çok daha sorunlu bir halde. İşte ibretik birkaç örnek:
Eski Başbakan Erdoğan, bir gösterici için “Bir tane kadın mıdır, kız mıdır bilemem” dedi.
Kürtaj tartışmaları sırasında eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” dedi.
Hızını alamayan Melih Gökçek katıldığı bir TV programında “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse” dedi.
AKP milletvekili ve üstelik İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün “ Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur” dedi.
Bülent Arınç “Kadın herkesin yanında kahkaha atmayacak” dedi.
Eski Savunma Bakanı Vecdi Gönül “Türk kadını evinin süsüdür, erkeğinin şerefidir” dedi.
Münevver Karabulut cinayetiyle ilgi olarak vali Celalettin Cerrah “Kızlarına sahip çıksalardı” dedi.
“Altı yaşında bir kız çocuğunun evlenebileceğini” söyleyenler mi dersin; “Annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder” diyenler mi, “Çalışan kadın orospuluğa hazırlık yapar” diyenler mi olsun nice böyle örnekler var.
Akıl alacak gibi değil!
Kadına dair bunun gibi örnekleri üst üste koyun, devasa bir alçaklık çukuru çıkar ortaya!
Kadın Cinayetleri İnsanlık Suçudur!
Kadın mıdır, kız mıdır diyerek karşıdakini aşağıladıklarını sananların dili, kızlık zarını beyin zarının bir uzantısı haline getiren zavallı bilinçlerinin dışavurumudur.
Erkeğin şerefi kadının üzerindedir diyenlere sormak gerekiyor: Memleketi siyasi güç aracılığıyla soyup soğana çevirmek şerefsizlik değil mi? Bunda kadının suçu ne? Galiba siyaset aracılığıyla kamu kaynaklarını talan etmenin şerefle, onurla, ahlakla bir ilgisi yok ki, bütün talancılar, siyasi hırsızlar namus ve dürüstlük üzerine nutuk atıyorlar. İslam dinini ise, nutuklarına referans olarak kullanıyorlar. Bu alanlarda asıl görev mütedeyyin Müslümanlara düşüyor. İçeriden itirazlar daha önemlidir.
Kadın erkeğin süsü olsun, çocuk doğursun, gülmesin, evine kapansın, çalışmasın…
Böyle yorumların, kültürün, geleneğin hâkim olduğu bir toplumda yetişen çocuklar daha baştan bir rol modeline sokuluyorlar ki, o model şiddet üretiyor. O model, dünyaya apış arasından bakıyor. Her türlü pisliği yapan erkek, karısının apışını koruduğu için kendini namuslu sanıyor! Bu müthiş bir kişilik yarılmasıdır. Siyasetin bu denli kirliliği içerisinde namus bekçilerinin artması bir rastlantı değildir. Beynini apışa gömmüş ‘beyinsizler’, daha doğrusu erkek kimliği üzerinden hareketle birçok şeyi kendileri için caiz gören bu çıkarcı güruhun içi, bu anlayışın bir gereği olarak şiddetle dolu oluyor.
Hrant’ın katlinin arkasından eşi Rakel Dink’in “Sevgiliye Mektup” adlı konuşmasında “Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun, katil kim olursa olsun bir zamanlar bebek olduğunu da biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratmayı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim." dedi. İşte bütün mesele bu! Bir bebekten katil üreten sistem sorgulanmadıkça hiçbir şey yapılamaz.
Özgecan’ın tabutunu taşıyan kadınları saygıyla karşılıyorum. O tabut o kadar ağır ki, erkekler taşıyamaz diyen kadınları… Bu güzel ironiyi yapan akıllı kadınları… Acılarını içlerine akıtan kadınları…
Özgecan ailesine başsağlığı diliyor ve kadınların onurlu duruşlarına saygı duyuyorum.
Sorunlarımız dağlar kadar ağır, yaralarımız kanyonlar kadar çatlak ve derin, acılarımız kanlı nehirler gibi akıyor!
Demokrasi konusunda uzun lafa gerek yok; bu ülkede ne zaman ki kadınlar özgür olur, o zaman demokrasi olur. Kadın cinayetleri bir insanlık suçudur ve bu suça karşı başkaldırı, aynı zamanda bir demokrasi mücadelesidir. (HŞ/HK)
Hüseyin Şengül 1957 Sivas Akpınar köyü doğumlu. 1970’lerin ikinci yarısında bir süre cezaevinde yattı. 12 Eylül’den 2 ay önce tahliye oldu. Emekli. Evli ve iki oğlu var. “Sivas Akpınar’ın Yazısız Tarihi”, “Bir Gezi Bin Renk”, “Narın ve Şarabın Harında” (şiir), "Sisyphos'un Kaderi" adlı kitapları var. “Bizimkenthaber” adlı site dergisinin yayın yönetmeni ve aynı zamanda Gerçek Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapııyor. |