*Görsel betimleme: Fotoğrafta, bir trafik ışığı direğine monte edilmiş sarı bir buton görülüyor. Bu buton, yaya geçidinden geçmek isteyenlerin trafik ışığını değiştirmek için kullanabileceği bir araç. Butonun üstünde braille alfabe ile yazılar var. Arka planda bulanık bir şekilde yaya geçidi ve yol çizgileri görülebiliyor.
Kendimize “normaller” yaratmışız. O normallere göre inşa etmişiz hayatı. Eşitsizlik üreten bir sistemin içerisinde, onun ihtiyaçlarıyla şekillendirilen hayatı normallik ölçütü olarak kabul etmişiz. Nasıl kabul ettiğimizi bile anlamadığımız bir sürecin sonucunda, o normal, ayrımcılığı kurumsallaştırmış. Yarattığı yeni yeni akımlarla da bu sürecin fikirsel altyapısını oluşturmuş, ırkçılık, sağlamcılık, türcülük gibi. Kendi normaline uymayanı “Eksik, kusurlu ve sorunlu” ilan etmiş. Bu “anormal” kesimler, yani çeşitliliğiyle tüm dünya; yaşamın kendisi sanal bir hiyerarşiye mahkum edilmiş.
“Normalin” dışında bırakılanlar için hayat bir mücadele alanına dönüşmüş. En temel gereksinimleri bile özel ihtiyaç olarak nitelendirilmiş. Bu yazıda sağlamcılık ve onun yansımaları üzerinden gelişen “özel gereksinim” kavramını biraz tartışmak istiyorum.
Sağlamcılık ayrımcı bir ideoloji olarak bir eşitsizlik kaynağıdır. Yeti farklılıklarını gözetmeyip, yarattığı “normal” algısının dışında kalanları eksik ve kusurlu kabul eder. O nedenle bir hiyerarşi kurar “anormal” kabul ettikleriyle arasında. Bu kapsamlı, somut sonuçları olan, sistematik bir akım olduğu için; hayatın her anını etkiler. Hayatı kendine göre inşa eder. Bunun anlamı çok açıktır. “Normalin” dışında kalanlar için hayatın her anı ekstra efor sarf etmemizi gerektiriyor. Evet gerçekten her anını ve her alanını. Ekmekten suya, duygusal bir ilişkiden çalışma alanına, okuldan eve…
Ayrımcı akımların hedefi olan her kesim için bu böyle ama biz sağlamcılık yansımasına bakalım. Tanıdık sulardan da çıkmayalım bir körün bir gününün belli kesitleri üzerinden canlı canlı örnekleyelim. Bu süreç EEEH Dergi okurları ve bu işin içerisinde olanlar için tanıdıktır ama bilmeyenler var:
Bir sabah tazelenmiş bir şekilde uyanıyorsun. Dışarıda “Burada hayat var ne duruyorsun” diyen bir hava. Atıyorsun kendini dışarı. Yolların tutulmuş. Kaldırımlar araçların, tezgahların işgali altında. Umursamıyorsun. Çözümlerini yaratıyorsun ve o hiç kimse için erişilebilir olmayan kaldırımda neşeni bozmadan ilerliyorsun. Evet günün sağlamcılık ile ilgili ilk problemi olan erişilebilirlik problemlerinden birisini atlatıyorsun. Gün ile birlikte sağlamcılık da akıyor ve kurallarını işletiyor. Tam bir erişilebilirlik sorununu aşıyorsun, mikrosaldırganlık sorunu sana bir selam veriyor. Hiç tanımadığın birisi elinden tutup seni çekiştirmeye başlıyor. Sen daha ağzını açmadan “böyle zor olmuyor mu” diye tüy dikiyor. Hadi onu da umursamayalım. Örnekler saymakla bitmez.
Çok basit çözümlerle web siteleri, sokaklar, işyerleri, okullar; kısacası her yer erişilebilir hale getirilebilir. Önyargı yerine özneleri dinlemek mikrosaldırganlıkları önleyebilir. Kısacası sağlamcılık yenilmez değildir ve onun yenilmesi engelsiz bir hayat demektir.
Soruna ve gereksinimlere kısmen değindik. Bu gereksinimler özel mi sizce? Bunlar özelse genel olan ne? Hadi düşünelim üzerine?
Ayrımcılığın paketini süslemek
Kavramlar değişiyor. Mesela artık “özürlü” diyenin ağzına kürekle vuruyorlar. Çünkü engellileri bozuk bir şey gibi tanımlıyor. Evet bu açıdan baktığımızda gayet doğru ve tarihin çöplüğüne çoktan gönderilmesi gereken bir kavram. Gönderdik biz de. Sadece ifadeyi gönderdik ama. Yani masaüstünden kısayolu silmiş olduk. O kavramı yaratan sağlamcı ideoloji arka planda çalışmaya devam ediyor. Hatta yeni bir kısayol yaratarak masaüstünde daha sempatik bir şekilde yeni bir isimle duruyor? “Özel” gereksinimli. Yanına bir de “birey” ekleyerek daha daha sempatik hale getirdiğini düşünürken ayrımcılığı perçinliyor. “Erkek bireyler, kadın bireyler” gibi ifadeler kullanılmazken, her yerde “engelli bireyler, özel gereksinimli bireyler” havada uçuşuyor. Kusurlu gördüklerini tanımlayacak ayrı bir literatür oluşturuluyor adeta. Kimin hangi gereksinimi özel, hangisi genel. Gereksinimi özel klan ne? Yani hem senin gereksiniminin niteliğini belirleme haddini kendinde görüyor, hem talebinin gerçekleşmez ya da zor gerçekleşebilir olduğunu vurgulamaya çalışıyor, hem de seni kusurlu gördüğünü kibar bir şekilde vurgulamış oluyor. Sağlamcı mütevazılığı yani. Bu mütevazılık üsttenciliğin kendisi tabi.
Karanlık bir mekanda önünüze ekran okuyuculu ekranı çalışmayan bir bilgisayar versek, Braille bilmediğiniz halde tüm yazışmaları Braille ile yürütsek; ışık, çalışan monitör ve Latin alfabesinde yazma ihtiyacınız özel gereksinim mi? Tabi ki hayır. Tıpkı bizim Braille, ekran okuyucu taleplerimizin özel gereksinim olmadığı gibi. Sanırım sorunun kaynağını biraz görebildik. O odayı kendi gereksinimlerimize göre, görenleri düşünmeden tasarlamamız ayrımcılıktı. Tıpkı çoğu zaman bize yapılan gibi. Demek ki sorun kapsayıcı olmamaktaymış. Özel de olsa, genel de olsa gereksinim gereksinimmiş.
İnsanlık tarihi kolektif bir şekilde evrildi. O nedenle bir kısım insanı kapsam dışı bırakmak yani bu “normal” insanın doğasına aykırı. Demek ki parlak jelatinlerle süslemeye ayırıp ayrımcılığı sürekli kılmamıza neden olan eforu kapsayıcılık ve “normali” sorgulamaya ayırsak bunları tartışmamıza bile gerek kalmayacak. Bazı sorular mesajlardan daha zihin açıcıdır.
Son haftada tanık olduğum iki olaya dair bir soru ile bitireyim. Belediye otobüsünde “Birden fazla tekerlekli sandalyeli yolcu alamıyoruz” gibi bir cümleyle geri çevrilen sakat ve anaokulunda arkadaşlarından ayrı ailesi ile tek başına kutlamaya katılmak zorunda bırakılan otistik genç hangi özel gereksinime ihtiyaç duyuyordu ki o insanlar böyle utanç verici bir yaklaşıma maruz kaldı?
Dayanamadım mesajımı da vereyim. Sıradan olma hakkımızın gözetildiği, pozitif ve negatif ayrımcılığın olmadığı bir hayat mümkün. Kapsayıcı ve “normal” kalıbının dışında: Eşit Erişilebilir ve Engelsiz bir Hayat’ı yaratma irademiz maskeli ve maskesiz ayrımcılıktan daha güçlü. Bunu yaratmak için mücadele etmek de hepimizin ödevi olsun.
(BS/AS)