Norveç yeniden çok yavaş, ama emin bir biçimde ayağa kalkıyor.
Soğuk insanlar diye tanımlanan Norveçliler bir günde sıcak bir topluma dönüştü.
Teröre, nefrete, kitlelerin katliamına karşı duran, barış ve demokrasiden vaz geçmeyeceğini bağıran insanlarıyla Norveç, tarihinde ikinci Dünya Savaşı'ndan beri ilk kez bu kadar çok insanın toplandığı büyük bir kalabalıkla karşılık verdi.
Yaşanan bir facianın ardından neler yapılabileceğini göstermesi açısından çok ilginç pratikler yaşandı. Bilindiği gibi Hıristiyan, sağcı radikal ve anti-Müslüman bir kişi olan Breivik, hem Oslo'da bomba patlatmış, hem de ülkesinin çok kültürlü olmasında payı olduğunu düşündüğü iktidardaki sosyal demokrat İşçi Partisi'ni suçlayarak cezalandırmak istemişti.
Elinde aslında patlatacağı bir bomba daha vardı, bomba çalışmadı, o zaman belki ani bir kararla Utoya adasına gitmeye karar verdi. Orada belki öldürmeyi düşündüğü kişi eski İşçi Partisi baskani Gru Harlem Brundlandt'tı. Belki gecikmişti, Brundtland da yarım saat önce gitmişti.
Belki de adadaki herkesi Oslo'daki bomba nedeniyle geldiğini inandıracak, onları bir yerde toplayacak ve tarayacaktı. Ancak planlarını bozan ikinci şey de bir polisti. Trond Berntsen adlı polis, tatildeydi ve adada kendi isteği ile sivil koruma olarak görev yapıyordu.
Polis gibi davranan Breivik'ten şüphelenmiş ve durdurmaya çalışınca da vurulmuştu. O zaman planlar aksamış olsa gerek, çadırlara koşmaya ve gençlerin üzerine ateş etmeye başlıyor. Onları "polis geldi, çıkın korurum sizi" diye kandırıyordu. Çadırdan çıkan gençleri vuruyordu sonra. Ateş ederken bir yandan çılgınca gülüyordu.
Onu durdurmaya çalışan genç polis Trond Berntsen, aslında Norveç prensesi Mette-Marit'in üvey kardeşi idi.
Norveçlilerin büyük çoğunluğu sağduyulu kaldılar bu dehşetli katliam sonrası. Bu çapta bir olay Türkiye'de olsa gazetelerin başlıklarını, sansasyonel anlayışlarını düsünsenize?
Hızlı hareket etmek için attıkları manşetler ile mutlaka olayın seyrini de etkileyeceklerdi. Oysa Kral ailesinden birinin yakını da olsa ölen, burada birini öteki ölenlerden ayırmamaya özen gösterdiler.
Ne partiler, ne de basın kurbanlardan kimseyi öne cıkartmadı. Böyle bir olay hakkında herkesin mutlaka söyleyecek sözü olacaktı, ama kritik yapma yerine en az iki-üç gün sadece kaybedilen insanlar ve onların yakınları için topluca sevgi gosterdiler.
Breivik, Norveç'in gittikçe popülerleşen ve büyüyen yeni ırkçı partisi, İlerleme Partisi'nin (Fremskrittparti) üyesiydi. Partiden çok önceleri ayrılmıştı, ama siyasi arenada bu olay bir partiyi linç etmek icin yeterliydi aslında.
Eylül ayında Norveç'te seçimler var, bu olayda bu partinin rolünün de tartışılması muhtemeldi, ancak bütün partiler hemen bir araya gelerek, seçim propagandalarını en az üç hafta sonraya ertelemeye karar verdiler.
Polis spekülasyonlari önlemek icin ölenlerin isimlerini bugüne kadar yayınlamadı, topluca birbirinden ayırt etmeden yayınlamayı kalanların aileleri açısından uygun buldular. Oysa ölenler arasında geleceğin başbakan adayı diye bilinen bir genç de vardı örneğin...
İşçi Partisi, çok uzun yıllardır Utoya adasında yapıyordu yaz seminerlerini. Şimdi bu olayın onları ve özellikle de gençleri korkutmaması için, sürekli adaya geri döneceklerini söylediler.
Adadaki katliamdan kurtulan genç bir politikacı, "şimdi beni yıldıracağını düşünenlere şöyle diyorum" diyor, "inandığım değerler için şimdi daha çok mücadele etmeye mahkum edildim aslında"...
Breivik'in belki istediği gibi sinmeyecekleri açıktı bu gençlerin, daha cok eklemlendiler demokrasiye ve kardeşliğe. Bütün politikacılar el ele yürüme gösterileri yaptılar. Çiçeklerle doldu alanlar. Norveç Kral'ının oğlu konuşmasında, "Nefret'e karşı bu kadar sevgi olacağını kimse düşünemezdi, sevgi karşısında korksun nefret" diyordu.
Başbakan'in kimseyi galeyana getirmeyen davranışı da çok takdir edilecek bir şeydi. Toplumun bütününü kucaklamayı bildi. Kimseye nefret ya da coşku aşılamadı. Konuşmalarını hep Norveç değerlerine sahip çıkmayı sürdüreceğiz, perspektifinden yaptı. Ölen gençlerin hepsini yakından tanıyordu, ama kimseyi ne öne çıkarttı, ne de kendi partisine yönelik bu saldırı hakkında partisi lehine parsa toplamaya çalıştı. Ayrımcılığı ve uçlarda toplanmayı engelleyerek,
Norveç toplumunun böyle bir olay karşısında bütün olarak barış, kardeşlik ve demokrasi ideallerine sahip çıkmasının en önemli olduğunu vurgulayan Başbakan, Breivik ve onun gibilerle mücadelenin asıl bu olduğunu anlattı.
Anma toplantısında, sol tarafta olanlar dışındakileri rencide etmemek için de, İşçi Partisi sembolu olan kırmızı gülün yanı sıra, katılanlara beyaz ve başka renklerdeki güller de dağıtıldı. Böylece sadece kırmızı güllerin propagandası yapılarak parsa toplamak gibi bir niyet olmadığının mesaji da veriliyordu.
Kilise'nin de yas toplantıları herkese açık yapıldı. Barış ödülünün verildiği Üniversite binasına konulan deftere yazı yazmak da herkese açık tutuldu. Böylece uzun kuyruklara girmelerine rağmen insanlar toplumdaki iyiliğin bir parçası olmayı yaşadılar.
Saçının rengi ne olursa olsun kendileri gibi üzüntü içindeydi çoğu insan. Çok kültürlülüğü gördüler, birlikte ağlaştılar. Günün ortasında yapılan bir dakikalik saygı duruşu, ülkenin her kentinde yapıldı, bu da birbirine bağladı insanları.
Mahkemeye çıkartılan Anders Behring Breivik, üniforma giymek ve söylediklerinin dinlenmesini istiyordu. Davanın hakimi Kim Heger, davanın kapalı kapılar ardında yapılacağına karar verdiğini, mahkemenin kimse için propoganda yeri olmasına izin vermeyeceğini belirtiyordu, Breivik yalnız olduğunu söylese de bu çevrelerde dostları olması muhtemeldi, bu yüzden gizli ya da kodla bazı şeyler anlatması da mümkündu.
Zaten Londra'daki ırkçı sağcılar arasında bir dostu da bulunmuştu. Ancak zamanla bu davanın açık olması bekleniyor.
Breivik'in yazdığı manifestoda nasıl bomba yapılacağı, gizli Istihbarat radarından kaçmak ve başarı şansının artırılması için nasıl, tek başına çalışması gerektiği, yakalandıktan sonra hem hapishanede hem mahkemede inandıklarını nasıl yaymayi sürdüreceği ayrıntıları ile anlatılıyordu. İnternet sitelerinde bu manifestosu dolaşıyor.
Birileri bunu engellemeyi önerse de, Norveç toplumu, bu güne kadar edindikleri değerlerden, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının yaptığı gibi vazgeçmekten yana değil.
Hem mahkemenin açık olması, hem de bu ideolojinin gizli olmamaması önemseniyor. Öte yandan eğer arkadaşları varsa, başka bomba ya da eylem girişimi olasılığına karşı da teddbirler alınıyor.
Yakında okullar açılacak. Çocukların bu olaydan etkilenmesinin azaltılması için, okul yönetimleri harekete geçti. Okullarda olayları birlikte konuşmak için çocukların kendi aralarında toplantılar düzenlemesi gibi, konular tartışılıyor.
Bu yaşananın gelecek nesil uzerinde olası en az darbeyi yapması için çoğu eğitim uzmanı da çalışmaya başladı.
Norveçliler bugün olan biteni siyasete alet etmek yerine, ortak değerlerin savunulması girişimindeler. İfade özgürlüğü Norveç toplumunun nüvesi ve mutlaka korunmalı, diyorlar.
Bu yüzden hala 'savaştan daha çok diyalog' anlayışına sarılmaktan yanalar. Acıların üstesinden biraz da olsa gelindiğinde, bütün öyküler dinlenecek.
Babası yanında ölen 10 yaşındaki bir çocuk, suya atlamış ve kaçmaya çalışan bir genc kız tarafından kurtarılmıştı. Şimdi onlar kötü rüyalar görüyor. Bunların dinlenmesi, anlatılması, irdelenmesi gerekecek. Geçlerin cep telefonları ile gönderdikleri mesajlar bile tek başına çok önemli. "Yahu anne, polise haber ver diyeceğim ama, üzerimize ateş eden zaten polis!" diyordu birisinde bu mesajların...
Norveç bugün bütün sosyal kanallarını sadece destek ve acıyı paylaşmayı ifade etmek için kullanıyor. Çoğu insanın dediği şey şu: "Bir dakikalık sessizlik gösterisi, bir dakikalık destek değil, hayat boyu faşist ideolojilere karşı savaş olarak algılanmalı"...
Norveç'te bugün insanların büyük çoğunluğu, "bu olayı bize yaşatan katili şurada sallandıralım' gibi bir yaklaşımla, bugüne kadar kazanılmış değerlerinden vazgeçmeyi düşünecek kadar kızgin değiller, sadece çok acı çekiyorlar. (FK/BA)
(Çizimler: Firuz Kutal)
Bu yazı Turnusol'da yayınlanmıştır.