Dünyanın önemli kentlerinde yürüyen savaş karşıtı insanların çokluğu karsısında bir süre sessizlik -şok?- yasayan, ABD yanlışı geçmişleri ile bilinen, ve sessizliklerini daha çok eski ABD-savaş ve kahraman filmleriyle, kafa karıştırıcı tarihimsi bilgiler ile geçiştiren İskandinavya TV ve yazılı basını şimdilerde yavaş yavaş hareketleniyor. ABD adına, Irak'a askeri müdahalenin meşrulaştırılması çabaları açıkça izlenebiliyor.
Norveç'te savaş karşıtlığı
En çok satan Liberal Norveç gazetesi Aftenposten'den bir yazar 'Savaşa hayır, ama neye evet peki?'' diye soruyordu bugün. Ayni yazar Norveç'teki savaş karşıtlığını anlamaya çalışıyor. Bu karşıtlığın Iraklı insanlara acımaktan daha çok Amerikan düşmanlığından kaynaklandığı tespitini yapıyor. Barış yanlılarının bir Irak istilası durumunda olabilecek seçenekler üzerine düşünüp düşünmediklerini sorguluyor.
Toni Blair'in 15 Ocak'ta yaptığı konuşmasının zihniyeti benzeri zihniyetle -Blair savaş olmasın diye yürüyenlerin sayıları ile Saddam'ın öldürdüğü insanları kıyaslıyordu; daha çok insan yürüse de ölenleri karşılamayacaktı,- gazeteciler yazılar üretiyorlar. Bazı mülteci Iraklı vatandaşlarla Londra, ya da Bağdat'ta çay ya da kahve içtiklerinden söz ediyorlar; bu kişilerin ağzından, bu savaşta ölecek olanların Saddam'ın bir yılda öldürdüklerinden fazla olmayacağı iddialarını aktarıyorlar.
Bu yazarlar Kuzey-Irak'taki Kürt denetimindeki bölgelerdeki kişilerin Saddam'ın "bu insanların ellerindeki parmaklardan daha çok" akrabalarını öldürdüğünü de söylediklerini belirtiyorlar (Saddam Hüseyin 16 mart 1988'de bir köyü zehirlemiş ve sonuçta yaklaşık 5000 insan ölmüştü.)
Saddam'ın ülkesini temizleme operasyonları elbette tek değil. Kerbela, Anfal, Eufal vb. Şii Müslüman gerillalara karşı açtığı savaşların sonuçlarını Nazilerin ölüm kampları ile kıyaslayanlar çok.
Ya savaş olmazsa...
Savaş olmaz ise, ne olacak diye soran bazı gazeteciler, barış yanlılarının Saddam'ın yaptığını düşünmediklerini, savaş olmaz ise olacakların irdelenmesi gerektiğini konusunda ikna etmeye girişiyorlar. Savaş olur ya da olmazsa ne olur'a pek dokunmadan yaptıkları araştırmaları döküyorlar ortaya. Bugünkü sözünü ettiğim gazete bir canlı kalkan ile yapılan kısa söyleşiyi de sundu. Özetle, canlı kalkanların "biraz tedirginlik" yaşadıkları; "ilk bomba atıldığında belki de, ABD'liler, bakin iste, kendinden insanları da olduruyor demek için, onları Iraklıların kendilerinin vuracağından korktukları" söyleniyor.
Gazetelerde Saddam'ın canlı kalkanları kullandığını gösteren fotoğraflar da yer alıyor. Saddam Hüseyin'in, ünlü, sağ elinde tüfek, sivil elbiseli, fötr şapkalı afişleri önünde canlı kalkanların fotoğrafları çekilmiş. Irak halkının Saddam'ın onayı olmadan kucak açmayacağının, Saddam'ın kafasına yatmasa bu kişilerin orada barınamayacağının altı çizilirken, canlı kalkanların her türlü ihtiyaçları (barınak,yiyecek, giyecek.vb.) karşılanarak her fırsatta onların Saddam adına propaganda olarak kullanıldıkları söyleniyor. Irak televizyonunda bu insanlar sık sık gösterilerek Saddam ve rejimini destekliyor konuma düşürüldükleri belirtiliyor.
Ayrılanlar...
Canlı kalkan olarak gelen, ama şimdi ayrılmayı seçen kişilerin, örneğin Fransız sendikası CGT adına gönderilen Asdine Aissiou'nun yaklaşımları öne çıkıyor: "Canlı Kalkan hareketinden ayrıldım. Palyaçolarla dolu ve karmakarışık bir ortam oluştu. Üstelik Iraklıların çoğu da bizi ciddiye almıyorlar, gülüyorlar."
Kalanlar...
15 Şubat 2003 "Savaşa Hayır" yürüyüşünden sonra ilk ABD'yi anlar gibi yapan söylemlerin canlı kalkanların üzerinden olması; onların üzerinden açıklamalara, tasvir ve irdelemelere girişilmesi düşündürücü. Canlı kalkan isine soyunan kişilerin Irak'a girdikten sonra olabilecekleri düşünmedikleri, seçenekleri iyice tartmadan bu işlere girdikleri inandırıcı değil. Bu konuda, Türkiye'deki gazetelerde güzelliği ve "bu meleği bombalayan Allahın gazabına uğrar" başlığı ile tanıtılan, iki çocuk annesi Norveçli genç Katarina Søderrholm'un ve kalan öteki canlı kalkanların ısrarla söyledikleri hala önemini koruyor:
* Bizlerin burada olması Iraklıları mutlu ediyor. Batıdakilerin hayatı Iraklıların hayatından daha önemli değil. Biz burada kaldığımız sürece Irak'ın bombalanması kolay olmayacak. Benim de iki çocuğum var, elbette onlar benim en değerli varlıklarım; ama, bence Iraklı çocuklar da aynı oranda değerli. Ben burada Iraklı çocukları koruyucu bir rol alıyorsam, bunu sürdürmekten yanayım. Değer çünkü...
* Bizim burada olmamızın tek gerekçesi savaşı durdurmaktır. Bu yüzden sivil halkla dayanışma önemlidir...
* Batı , Arap dünyasını yari-deli tutucu insanlar bütünlüğü olarak sunmaya çalışmakta. Biz ise bu insanların da iyisi kötüsü ile bizim toplumumuzdaki insanlar gibi olduğunu göstermek durumundayız (bunu söyleyen Ermeni asilli İranlı bir mülteci ile evli bir canlı kalkan)...
Irak halkını desteklemek için orada olan "canlı kalkan" insanların resmi siyaset tarafından kullanılmaları kaçınılmaz. Körfez Savaşı'nda savaşan eski ABD askeri, canlı kalkan fikrinin başındaki insan ABD'li dünya vatandaşı Ken O'Keefe, Irak'ta kalıp kalmama seçiminin her bireyin kendisine bırakıldığını, kendisi açısından su anda Irak'ta canlı Kalkan olarak kalmaktan daha onurlu bir işi olmadığını belirtiyor ve bu hafta dünyanın bir çok köşesinden daha çok sayıda canlı kalkanın Bağdat'a geleceğini, gelecek olan herkese yüreklerini dinlemelerini ve ondan sonra buraya gelip gelmemeye karar vermelerini söylediğini ekliyor. (FK/EK)