Suriye'de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) füze saldırısının bu hafta içinde başlayabileceği konuşuluyor. ABD 6. Filosu Suriye açıklarında bekletiliyor. Kıbrıs'ın güneyindeki Ağrotur İngiliz hava üssü alarma geçmiş durumda. Savaş ve kargo uçakları sürekli hareket halinde.
Türkiye Mısır'daki darbeye sessiz kalmakla suçladığı ABD ile İncirlik üzerinden şimdi ortak harekat planları yapıyor. Yine aynı darbede parmağı olduğunu söylediği İsrail hükümeti ile işbirliğine hazır. Yeter ki can düşmanı Esad rejimi devrilsin. Peki ya sonrası?
İşte burası biraz karışık. Zaten İngiltere'nin kararlı olmasına karşı ABD'nin başını çektiği Batılı koalisyon şimdilik askeri bir müdahalenin başlamasını ertelemekte. Rusya ve Çin'den gelen tepkilerin şiddeti biliniyor. Cenevre'de yapılması düşünülen barış görüşmelerinin askıya alınacağı konuşuluyor.
Esad'ın devrilmesinden sonra yönetimin radikal islamcı güçlerin eline geçeceği korkusu Batı'nın şimdiye kadar siyasi bir çözüm arayışında beklemesine yol açmıştı.
Türkiye'nin çağrıları bu yüzden etkisiz kalmıştı. Kimyasal silah kullanımı iç savaşın dengelerini Esad lehinde değiştirecek bir tehdit unsuru olunca durum değişti. Yapılacak müdahalenin Esad'ın gücünü gerileterek savaşan taraflara zaman kazandıracağı düşünülüyor şimdi.
Yani gelecek hala belirsiz ve bazı varsayımlara dayanıyor. Rusya'dan gelen tepkiler, İran'dan Esad rejimine verilen destek, İsrail-İran arasında artacak bir gerilim, Lübnan'a sıçrayacak iç savaş tehlikesi gibi etkenler atılacak adımların şeklini belirleyecek.
Ortadoğu'daki stratejik çıkar dengelerinin bölgeyi bir alev topuna dönüştürmeden güvence altına alınması ve çözümün ileri bir zamana yayılması bu planın temel beklentisi.
Bu açıdan bakıldığında Suriye'de hazırlıkları yapılan füze saldırılarının çatışmaların hemen durdurulmasına değil savaşan tarafların eşitliğini sağlamaya yönelik bir dengeleme operasyonu olduğunu söylemek mümkün.
Suriye eninde sonunda parçalanacak. Ortadoğu'da söz sahibi olanlar bu sonuca bakarak dışardan yapılacak müdahaleler ile bu bu sürecin daha tehlikesiz atlatılmasını düşünüyorlar sadece.
Böylece bölgede statükonun devamı sağlanırken yeni iktidar odaklarından gelecek belirsizlik ve tehditlere karşı da hazırlıklı olunacak. Yeni önlemler alınacak, çareler aranacak.
Bu bir bekle gör taktiği. Beklentiler ve hesaplar üzerine inşa edilmiş, yıllarca bu bölgede olduğu gibi başka yerlerde de benzerleri denenmiş, yıkımlara, ölümlere rağmen göze alınmış, görmeye alıştığımız bir oyun; her defasında daha acımasız, daha insafsız tekrarlanıyor...
Ortadoğu'ya biçim veren, onun kaderini çizen asırlık bir hikaye hep böyle yazıldı. Ülkelerinde demokrasi tanımayan egemenler türeten, saldırgan ideolojileri besleyen bir tarih böyle yaratıldı. Şimdi Ortadoğu bu yaralı geçmişinin acılarıyla kararmış bir belirsizliği yaşıyor hala...
Ve Türkiye.
Sonu bellirlenmiş bir oyunun içinde kendine rol kapmaya çalışarak bölgede pay alma yarışına iştahla saldırıyor. Bölgede İslami bir demokrasinin sözde model ülkesi olarak abilik rolüne soyunmuş iken yarı yolda kalmanın ezikliğini yaşıyor.
Mısır'daki askeri darbe ile kolu kanadı kırılmış Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti içine düştüğü yalnızlıktan kurtulma telaşında eleştirdiği müttefikleriyle iş birliği peşinde.
Oysa Ortadoğu'da belirleyici dış güçlerin hakimiyeti ve toplumlar arası parçlanmanın tarihsel kökleriyle boğuşmanın başına ne belalar öreceğinin farkında mı?
Mısır'da olduğu gibi Suriye'de ve Filistin'de istediği sonuçların alınmasını kolaylaştıracak tarafsız bir arabulucu rolünü oynama şansı Erdoğan ve ekibinin siyasal saplantıları nedeniyle kaybedilmiş durumda.
Ve Kürt sorunu.
Ortadoğu'da Esad devrilsin veya devrilmesin ortaya çıkacak yeni manzara bundan sonra Kürtlerle komşu sınırlarımız olacağı gerçeğini değiştirmeyecek.
Tarihin bu akışı Kürtlerle kalıcı bir barışı sağlayacak bir fırsat olarak mı kullanılacak yoksa düşmanlık tohumlarının pekişmesine mi yol açacak, onu pek yakında daha iyi anlayacağız... (AG/HK)