Zor zamanlardayız. Toplum okyanusa sürüklenmiş küçük bir tekne gibi korumasız ve yalnız olduğunu hissediyor; böyle hissetsin isteniyor. Görünürde kara yok, yanaşacak liman yok, çapa atacak sığ sular yok. Yön saptamak için güneş yok, yıldız yok. Toplum, koyu karanlık bir gecede bir oraya bir buraya savrulan küçük, küçücük tekneler gibi bireylerle dolu.
Toplum kendini bu kadar savunmasız hissedince gözü kararacak, kendisine söyleni, gösterileni daha kolay yapacak. Tıpkı başka ülkelerde başka zamanlarda olduğu gibi.
İbadetle olur mu?
Dinin her derde deva olduğunu söyleyenler çoğaldıkça çoğalıyor. Toplumun daha sofu, daha muhafazakâr, daha boyun eğici olmasını istiyorlar. Ama yoksulluk ve yoksulluğun yol açtığı türlü çeşit sorunlar artıyor. Hızla zenginleşenler, kendilerini aşırı tüketime verenler de. Bal tutan ve nasılsa her parmağında bol bal kalanlar ortalıklarda. Dinin her derde deva olduğunu söyleyenlerin gazetelerinde, zekat vermenin ticari kazancı akladığı pakladığı yazıyor. Parası bol insanların iftar çadırı kurmasının erdem olduğu söyleniyor.
Olacak şey mi? Hiç ibadet adalet yerine geçer mi?
Keyfiyetle?
Doğru; son 25 yılda çeşit, ürün çoğaldı. Tek kanal gitti; kablo, çanak anten, internet ile çeşit çeşit – ama çoğu aynı telden – kanal geldi. İthalat patladı; dünyanın her yerinden mal ülkeye akıyor. Tatillerde Mısır’a, Tayland’a gidenler çoğaldı; Peru’ya gidenler bile var. Her yer cep telefonu oldu. Çeşitler, uğraşlar, tercihler bollaştı. Yani, mecburiyetler azaldı; keyfiyet çoğaldı.
İyi ama ne keyif, ne de keyfiyet adaletin yerine geçmiyor.
Ya zerafet?
Doğru; parlak arabalar, binalar bollaştı. Üstbaşa, giyim kuşama, şık görünen mutfaklara harcanan para da, şık yaşamlar pazarlayan markalar da bol. Şık olmak, güzel giyinmek, evi dayayıp döşemek eğilimi eskiden de vardı. Çevrede şık insanlar, şık mekânlar görünce kendilerini “çağdaş” toplumda yaşıyor sananlar hep oldu.
Görmüyorlar mı, zerafet adalet yerine geçmez.
Ya nezaket?
Tarzı önemseyen, aksan, dil, sözcük dağarcığı vb. önemseyenler de bol. Geçenlerde adı işkencelerle anılan birinin ne kadar nazik olduğunu anlatanlara bile denk geldim.
Hiç adalet yerine nezaket konulur mu?
Ya da şehadet?
Toplumun önemli sorunlarına şiddeti çözüm görenler azalmıyor; çoğalıyor. Şiddet uygulanınca insanlar ölüyor; şiddet ürüyor. Çözümsüzlük adına insanları ölüme göndermek, ölenlere “şehit” demek, insan ölümleri ile övünmek bir çeşit moda oldu.
Oysa dert adalet olmalı; şehadet değil.
Önce adalet
“Adalet yerine ibadet” ne demek? Ya da adalet yerine keyfiyet, zerafet, nezaket, hatta şehadet koymak? Bunlar düpedüz cehalet.
Zor zamanlardayız. Bir oraya bir buraya savrulanlar her yerde.
Tam da bu nedenle hiç durmadan yinelemek gerek: Adaletin yerini hiçbir şey tutmaz. Adalet anlayışını yitiren toplum iflah olmaz.
Tam da bu nedenle önce adalet istemek gerek. İlle de adalet...(SD/EÜ)